Mushaf sanatları tarihi: İstanbul Mushafı

Ramazan, oruç ayı olduğu kadar Kuran ayıdır. Selatin camiler başta olmak üzere tüm camilerde ve birçok evde mukabeleler okunur, en namlı hafızlardan Kuran tilavetleri dinlenir. Ecdadımız ibadeti zevke dönüştürmenin yollarını buldu ve bunun en güzel örneklerini asırlardır İstanbul’da gösterdi. Dolayısıyla İstanbul ve Ramazan kadar birbirine yakışan bir çift kelime az bulunur. Birbirine çok yakışan bir diğer çift kelime de hem İstanbul’u hem de Kuran’ı hatırlatan İstanbul mushafı ibaresi.

İstanbul Mushafı

Birkaç gün önce Sakarya Büyük Şehir Belediyesi tarafından düzenlenen bir serginin açılışına gittim. Varlığından haberdar olduğum, çok merak ettiğim ancak bir türlü görme imkanı bulamadığım sergiye biraz merak biraz da korku içinde gittim. Merakım yapılan işleri görmek iken korkum hayal kırıklığına uğramak idi. Çok şükür hayal kırıklığına uğramadığım gibi gördüklerimden çok mutlu oldum ve gurur duydum.

Malumunuz, Hz. Peygamber’in vefatından sonra dağınık halde bulunan üzerinde ayetlerin yazıldığı sayfalar toplandı. Bu sayfalar Zeyd b. Sabit’in başkanlığında bir heyet tarafından bir araya getirilip iki kapak arasına konulmasıyla bir kitaba dönüştü ve bu nüshaya Mushaf-ı Şerif denildi. Mushaf, Hz. Ebubekir’den Hz. Ömer’e, ondan kızı Hz. Hafsa’ya, ondan da Hz. Osman’a intikal etti. Hz. Osman bu mushafı çoğalttı ve dönemin büyük şehirlerine gönderdi. Böylece Kuran İslam coğrafyasına yayıldı.

Büyüklerimiz hâlâ Kuran için mushaf derler ve kimi baskıların üzerinde isim olarak da mushaf yazılır. Kuran için söylenen bir söz daha var: Kuran Mekke ve Medine’de nâzil oldu, Mısır’da okundu ve İstanbul’da yazıldı. Başlarda sıradan bir hatla yazılan Kuran’ın güzel bir şekilde yazılmaya başlanması için altı asır beklendi ve hattın ölçülerini belirleyerek stilize eden ve bir yazı sistemi kuran Yakut Musta’simî (ö. 1299) adında bir hattat, yazıyı bir sanata dönüştürdü. Bu sanat zirvesine İstanbul’da ulaştı. Kuran’ın nazil olmasının üzerinden on beş asır geçtikten sonra İstanbul’da yazılan Kuran’ın adına İstanbul Mushafı denilmesinin altında bu iki gerçek yatar.

Hayal kurmadan olmaz

Tarih, büyük işlerin bir hayal ile başladığını anlatan birçok olayla doludur. İstanbul Mushafı da kırk yıllık bir hayalin neticesi. Hattat Hüseyin Kutlu’nun henüz bir öğrenci iken başlayan ve hiçbir zaman vazgeçmediği asr-ı saadetten günümüze kadar müslümanlar tarafından yazılan mushafların özelliklerinin yer aldığı bir mushaf vücuda getirmek hayali kırk yıl sonra gerçekleşti.

Kuran’ı güzel okuma gayreti musikiyi, icazlı söz söyleme arzusu şiiri ve edebi nesiri etkilerken güzelin peşinde koşma aşkı da hat, tezhip ve cildi bir sanata dönüştürdü. Bunların hepsine birden Kuran sanatları diyoruz. Çünkü bizim sanatımız Kuran’dan neş’et etmiştir.

Müslümanlar kutsal kitaplarının hattıyla uğraşmadılar sadece. “Allah güzeldir ve güzeli sever.” düsturunca onu süslediler, nakışlarla bezediler. Onu yazmak için kağıtlar ve mürekkep imal ettiler. En güzel ciltleri Kuran için yaptılar. Böylece Kuran çevresinde bir sanatlar hâlesi oluştu. Manası inananların gönlüne hitap ederken yazısı, tezhibi ve cildi de gözlere hitap etti. Bu sanatlar İslam, Arap olmayan milletler arasında yayıldıkça çeşitlendi ve zenginleşti. Kuran üzerine yapılan çalışmalar nasıl diğer ilimleri etkilediyse bu sanatlar da diğer alanları etkiledi ve hayatın her anına sirayet etti.

Hattat Hüseyin Kutlu’nun hayali ilk yazıldığı tarihten günümüze kadar geçen süre içinde Kuran sanatlarının geçirdiği gelişmeyi örnekleriyle gösteren bir mushaf yazmak idi. Bu hayal, 2015’te Cumhurbaşkanımızın yeni bir mushaf yazdırma arzusunu dile getirilmesiyle gerçekleşme imkanı bulur. Hüseyin Kutlu fırsatı kaçırmaz ve hayalini anlatır. Cumhurbaşkanımızın de tasvibi ve teşviki ile çalışmalar başlar. Başında Hüseyin Kutlu’nun bulunduğu 66 kişilik bir ekiple sekiz yıl süren hummalı bir çalışma sonucu da İstanbul Mushafı on cilt olarak hazırlanır. Cumhurbaşkanı’na sunulan Mushaf, muhafaza edileceği en doğru yere, Topkapı Sarayı’ndaki Mukaddes Emanetler Dairesine hediye edilir.

Mushaf Sanatları Güldestesi

İstanbul Mushafı İslam coğrafyası ve tarihinin bir hasılası, koca sanat tarihinin on cilde sığdırılmış halidir. Bir benzerinin bulunmadığı İstanbul Mushafı, asr-ı saadetten günümüze kadar İslam dünyasının dört bir köşesinde yazılmış nâdîde mushaflardan, yazmalardan ve mimari tezyinattan yararlanılarak hazırlanır. İslam tarihi on döneme ayrılır ve her dönem bir ciltte toplanır.

İstanbul Mushafı’nın ilk cildinde Fatiha ve Bakara suresi yer alır. Asr-ı saadetten Selçuklu ve Eyyübî sonuna kadar olan dönemde yazılmış mushafların hattı olan maşrık Kufisi hattıyla yeniden yazılır. 2. Cilt Memluk döneminin muhakkak hattıyla, 3. Cilt Kuzey Afrika ve Endülüs döneminin mağribî ve Kayravanî kufisi hattıyla, 4. Cilt İlhanlı ve Çağatay döneminin muhtelif nesih, sülüs ve muhakkak hattıyla, 5. Cilt Akkayunlular ve Karakoyunlular döneminin nesih hattıyla, 6. Cilt Timür döneminin muhtelif sülüs, muhakkak ve nesih hatlarıyla, 7. Cilt Babür döneminin sülüs, nesih, reyhani ve talik hattıyla, 8. Cilt Safevi döneminin sülüs, nesih, muhakkak ve talik hattıyla, 9 ve 10. Ciltler Osmanlı dönemi sülüs ve nesih hattıyla yeniden yazılır. 10 ciltte Kuran’ın tamamı yazılmış olur.

İstanbul Mushafı’nın her şeyi gibi kâğıdı da çok özel hazırlanmış. Kâğıdın iki çok önemli özelliği var. İlk olarak Japonya’dan İspanya’ya kadar el yapımı kağıtlarıyla ünlü ne kadar ülke varsa hepsinden örnek kağıtlar getirilir. Bunlar eskitme testine tabi tutulur ve ömürlerinin en fazla 100 yıllık olduğu görülünce yeni bir arayışa girilir. Topkapı Sarayı’nda bulunan on asırlık mushafların kağıtları incelenir ve onlara bakılarak yeni bir kâğıt üretilir. Aynı şekilde eskitme testine sokulduğunda beş asır dayanacak kadar sağlam olduğu görülür. Böylece dünyanın en kaliteli el yapımı kağıtları elde edilmiş olur. Mushaf bu kağıtlar üzerine yazılır. Hatta yapılan 1000 adet baskı da elde üretilen bu kağıtlara yapılır. Baskı o kadar başarılı olur ki yazma ile baskı yan yana konulduğunda hangisinin yazma hangisinin baskı olduğu anlaşılmaz.

Kağıtlarla ilgili özel bir durum daha var. İslam kültür ve sanatlarının geliştiği, Mekke, Medine, Kudüs, Buhara, Semerkant gibi önemli merkezler ile Kosova’daki Meşhed-i Hüdâvendigâr, Ahmet Yesevî, Şâh-ı Nakşibendî, İmam-ı Rabbânî gibi büyüklerin türbelerinden ağaç dalları, gül dalları getirtilir, kabukları soyulup dövüldükten sonra pamuk ve ketenden imal edilen kâğıdın hamuruna karıştırılır. Bunun iki anlamı var. İlki teberrüken hürmette bulunmak için. Diğeri de dağınık halde bulunan bu merkezlerin yine ortak bir ülkü etrafında birleşmeleri arzusunun sembolik ifadesi. İstanbul Mushafı’nın Kuran sanatlarını bir araya getirdiği gibi İstanbul da İslam coğrafyasını bir araya getirmesini niyaz edelim.

Özel olarak hazırlanan sadece kağıtları değil. Boyalar ve mürekkep de özel olarak hazırlanır. Bu çalışmalar aynı zamanda bize bir kurum da hediye etti. İstanbul Nakkaşhanesi. Mushafın kâğıdından boyasına, hattından tezhibine, cildinden tıpkı basımına kadar olan her iş İstanbul Nakkaşhanesi’nde yapıldı. Bu sayede terk ettiğimiz nakkaşhane geleneği de yeniden hayat buldu. Bu da İstanbul Mushafı’nın bize hediye ettiği bir diğer hazine.

Hatların hepsi ait oldukları dönemin hattı ile yazılırken tezyini de yine dönemlerine sadık olarak yapıldı. Bu haliyle Mushaf Sanatları Müzesi diyebiliriz. Ve bir kişi bu on cildi anlayarak incelediğinde Mushaf sanatlarını ve tarihini de öğrenmiş olur. Bu haliyle de ülkemizdeki Güzel Sanatlar Fakülteleri için eşsiz bir kaynak olmuş.

Elimde yetki ve imkân olsa mushaf sanatları tarihi olan İstanbul Mushafı’ndan bir ders içeriği oluşturur, sanat eğitiminin maalesef yetersiz olduğu İlahiyat Fakültelerinde ve İmam-Hatip liselerinde zorunlu ders olarak okuturdum. Ayrıca MEB’in liselerde okutulan sanat derslerine kullanılmak üzere 10 ciltten örneklerle ve kısa bilgilerle bir yardımcı ders kitabı hazırlatırdım. Bu kitabı tüm üniversitelerde de okutmanın bir yolunu da arardım. Çünkü şikayetçi olduğumuz öğrencilere kimlik verememe ve kazandıramama ile kültürümüzden uzaklaşma sorunu ancak bu tür sanatları tanıtarak ve sevdirerek çözülür.

Akademik camia için de çok önemli bir kaynak olan İstanbul Mushafı dünyaya biz de varız, diyebileceğimiz bir eser. Muhtemelen dünyanın hiçbir yerinde hiçbir dinin mensuplarının kutsal kitapları ile ilgili böyle bir hazinesi yoktur. Bu kadar özenle hazırlanmış özel ve güzel bir çalışmaya sahip olmak bizim için büyük bir gurur kaynağı.

Başta Hattat Hüseyin Kutlu üstadımız olmak üzere İstanbul Mushafı’nın hazırlanmasında emek veren hat, tezhip, cilt, kağıt, boya ve mürekkepleri imal eden, eseri baskıya hazırlayan, tashihini yapan 65 sanatkarı tebrik ediyorum.




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Oryantalizmin Zihin Dünyası, Ötekileştirmenin İdeolojisi ve Edward W. Said

Kitap kapağındaki görselin hikayesi
Oryantalizm hakkında yazılmış çok kitap ve çalışma varken böyle bir çalışmay yapmaya iten motivasyon
Oryantalizmin genel kabul görmüş bir tanımı
Oryantalizmle birlikte geçen modernlik ile arasındaki ilişki
Said’in temel tezi
Oryantalistler Said’in görüşlerine katılmama sebepleri
Seyahatname edebiyatı ile oryantalizm arasındaki ilişki
Oryantalizmin Osmanlı İmparatorluğuna bakışında diğerlerinden farklı olduğu taraf
Oryantalizmin zihin dünyasında İslam
Batı zihninde teşekkül eden Osmanlı imgesi
Türk despotizmi ve bu söylemi ortaya çıkaran gerekçeler
Batı toplumu, Doğu toplumu, İslam toplumu, Osmanlı toplumu
Gerçek Doğu ile oryantalistlerin ürettiği Doğu imgesi arasında bir uçurum var
Osmanlı-Bilim dünyasında şerh edebiyatı ile ilgili
Akli ilimlerin medreseden kaldırılması iddiası
Rönesansı başlatan doğulu alimler

Arebeskin sosyal ve kültürel temelleri

02:00 Arabeskin Anlatılmamış Hikayesi
03:00 Arabesk Nedir, Nasıl Ortaya Çıktı?
04:00 Arabesk Müzik Türkiye'de Ne Zaman Ortaya Çıktı?
11:00 Arabesk İle Gecekondu ve Göç Arasında Nasıl Bir İlişki Vardır?
13:30 Arabesk Hitap Ettiği Kitle Bakımından Caz ve Blues İle Kıyaslanabilir mi?
16:00 Arabeskin Gelişmesinde Almanya'nın Nasıl Bir Katkısı Oldu?
19:00 Türk Müziğinin Benzersiz Bir Türü: Arabesk
27:00 Mısır'ın Müzik Dünyasındaki Yeri ve Etkisi
31:00 Arap Müziği Türkiye'yi Nasıl Etkiledi?
38:00 Arabeskin Anlatılmamış Hikayesi

ismailgulec.net