Ramazan erdi yine her gece yanar kandil

b. Elektrik İstanbul’a gelmeden önce Ramazan’ın sembollerinden biri minareleri süsleyen kandillerdi. Kandil, alt tarafında sıvı yağ haznesine sarkıtılmış fitilin yanmasıyla ışık veren camdan yapılmış basit bir aydınlatma aracı. Minarelerin şerefeleri şehrin her tarafından görülecek şekilde kandillerle süslenirdi.

Şairlerimiz bu manzarayı şiirlerinde teşbih unsuru olarak kullandılar. Mesala Koca Ragıp Paşa şu beytinde kandili insana, içindeki yağı da bilgiye benzetir:

Bulur sermâye-i dânişle âdem revnakı yokken
Ziyâ vermez ne denli zîver-i câm olsa boş kandil

Camı ne kadar süslü olursa olsun, içinde yağ olmayan kandilin ışık vermediği gibi bilgisiz insan da boştur. İnsanı bilgi sermayesi güzelleştirir, parlatır.

Sultanahmet Camiinin banisi ve Bahtî mahlasıyla şiirler yazan Sultan I. Ahmed’in baştan sona kandili anlattığı kandil redifli bir gazeli var. Gazele geçmeden Sultan Ahmet hakkında kısa bilgi verelim.

Sultan Ahmet

III. Mehmed (sal. 1595-1603) ve Handan Sultan (ö. 1605)’ın oğlu olan Sultan Ahmet, III. Mehmed’in Saruhan valiliği sırasında 1590’da Manisa’da doğdu. Babasının ölümünün ardından 1603’te 13 yaşında iken 14. Osmanlı padişahı olarak tahta çıktı.

Sultan Ahmet olarak şöhret bulan I. Ahmet Osmanlı sultanlarının en dindarlarındandı. Kardeş katlini kaldırıp en büyüğün sultan olma kuralını başlatan odur. Henüz 27 yaşında iken genç yaşta vefat eden Sultan Ahmet’ten kaynaklarda hayırsever, zahit mütevazi, cömert ve sanatkarları himaye eden biri olarak bahsedilir. “Pederim” diyerek ardında yürüyecek kadar hürmetkar olduğu Aziz Mahmut Hüdâyî de padişaha karşı hürmetkar imiş. Hatta onun birkaç şiirini de bestelemiş. Yaptırdığı camii ile unutulmaz sultanlar arasına giren Sultan Ahmet, camiin inşaatında çalıştığı, yorulana kadar kazma salladığı rivayet edilir.

Sultan Ahmet ile ilgili dinlenildiğinde hayranlık uyandıran bir rivayet daha anlatılır. Sultanahmet Camii inşası bitince “Sultanahmet’in de altı, Harem-i Şerif’te de altı minare var, böyle bir şey olur mu?” diye itirazlar yükselir. Bunun üzerine Sultan Ahmet Harem-i Şerif’e bir minare daha yaptırır ve minare sayısı yedi olur.

Sultan Ahmed’in, Bahtî mahlasıyla yazdığı şiirleri bir Dîvânçe oluşturacak kadardır. Bahtî’nin aşk konulu şiirleri ve aşk anlayışı, hanedan mensubu olmayan şairlerle içerik açısından benzerlik gösterirken, din ve tasavvuf içerikli şiirlerinde farklı bir söylemi vardır. Külfetsiz bir dille şiirlerini yazan Bahtî’nin işlediği konular, çoğunlukla din, tasavvuf ve kahramanlıktır.

I. Ahmed’in daha çok zahidane şiirlerinin yer aldığı divânçesinde, “Dil hânesi pür-nûr olur envâr-ı zikrullah ile” ve “N’ola tâcum gibi başumda götürsem dâ’im” mısraıyla başlayan şiirleri en meşhur olanlarıdır ve bestelenmiştir.

Kandil redifli gazeli

Bahtî’nin bir ramazan günü süslenen bir camiyi, kandil üzerinden tasvir ettiği kandil redifli gazeli şudur.

Ramazan erdi yine her gece yanar kandîl
Ehl-i İslâm’a salar şu'le serâser kandîl

Yeri gökten nice fark ede gece ehl-i nazar
Sahn-ı arz üzre ki olmuş durur ahter kandil

Şeb-çerağ ile yine cümle menârı donatıp
Her birinin kemerin kıldı mücevher kandil

Kûşe küşe üç ayaklı küpe gibi sarkar
Cami'in hak bu iki mengûşuna benzer kandil

Rûzenin her şebi dönse n'ola Kadr’e Bahtî
Ki oluptur ramazan ayına zîver kandil

Şimdi de gazelin önce dil içi çevirisini verelim, sonra kısaca açıklamaya çalışalım.

Ramazan ayı yine geldi ve her gece kandiller yanmaya başladı. Yanan kandiller baştan sona İslam alemini de aydınlatır.

Kandillerin ramazanın gelmesiyle yanmaya başladığını söyleyen şair önemli bir hususa dikkat çeker. Kandillerin sadece İstanbul’u değil, İslam dünyasını da aydınlattığını söylerken tüm İslam dünyasında kandillerin minareleri süslediğini ifade ettiği gibi payitaht olan İstanbul’un tüm İslam dünyasını aydınlattığını da söylemiş olmaktadır. Çünkü Müslümanların halifesi İstanbul’dadır. Dolayısıyla kandil ile İstanbul’da bulunan halifeyi, alimleri ve meşayihe de bir göndermede bulunuyordu.

Yeryüzünde kandil yıldızları yeryüzüne dağılmış iken nazar ehli geceleleri yer ile göğü nasıl fark edebilirler?

Kandillerin göğü süsleyen yıldızlara benzetildiği beyitte İstanbul camilerinin kandillerle süslü olması göklerde yıldızlarla rekabet edecek kadar güzel bir manzara olmasından bahseder. Bu manzara karşısında nazar ehli şaşırır ve nereye bakacağına karar veremez. Nazar ehli gökbilimle uğraşanlar kastedilmektedir. Malum, onların içi gök cisimlerini izlemektir. Ayrıca ramazan hilalini gözetleyenler, iftar ve sahur vaktini tayin edenler de nazar ehli olarak isimlendirilir. Beyitten İstanbul’un tüm selatin camilerinin minarelerinin kandil olduğuna vurgu yapılır.

Kandil, tüm minareleri kıymetli taşlarla donatıp her birinin şerefesini mücevher kıldı.

Bu beyitte kandiler kıymetli taşlara benzetilir. Bu benzetme bize kandil camlarının farklı renklerde olduğunu göstermektedir. Şebçerağ geceleri parlayan kıymetli bir taş olup kandillerin gece yakılmasından dolayı şebçerağa benzetilmiştir. Minarelerin şerefelerinin şebçerağlarla süslenmesi onların güzel olduğu kadar değerli olmalarına da işaret eder. Bu beyitte çizilen resim minarelerin mücevherlerle müzeyyen olup rengarenk parlamasıdır.

Kandil, dört bir köşedeki minarelerde üç ayaklı küpe gibi sarkan kandiller doğrusu caminin küpesine benzer.

Bir önceki beyitte mücevherlere benzetilen kandil bu beyitte küpeye benzetilir. Osmanlılar döneminde altı minareli olan tek cami Sultanahmet Camidir. Diğer selatin camilerinden Süleymaniye dört, Fatih, Beyazıt, Yavuz Selim ve valide sultan camileri iki minarelidir. Yavuz Selim tek şerefeli, Fatih iki şerefeli iken Süleymaniye’nin minarelerinin ikisi iki, ikisi üç şerefelidir. Sultanahmet’in altı minaresinden dış avludakiler iki, diğer dördü üç şerefelidir.

Camiler dış avlu, iç avlu ve harimin olduğu üstü kubbe ile örtülü ana yapıdan oluşur. Ana yapının yani namaz kılınan iç mekân kare veya kareye yakın planlıdır. Dört köşesinde dört minare olan tek cami de Sultanahmet’tir. Üstelik bu dört minare üç şerefelidir. Bu beyitte Sultanahmet’in dört minaresi kulağa, üç şerefe de kulağa takılmış üç halkalı küpeye benzetilmiştir.

Şair, isim vermeden yaptırdığı camiin güzelliğini övmektedir.

Ey Bahtî! Kandilin ramazan ayını süsleyerek oruç ayının her gecesini Kadir gecesi gibi yapmasında şaşılacak ne var?

Malum olduğu üzere Kadir gecesinin ramazanın hangi gecesi olduğu bilinmemektedir. Hz. Peygamber’in Bu gecenin daha çok ramazanın son on veya yedi günündeki tekli gecelerde aranması gerektiğine dair hadisleri olmasına rağmen kesin olarak hangi gece olduğuna dair bilgimiz yoktur. Âlimler, Kadir gecesinin vaktinin bilinmemesinde bir hikmet aramışlar, Müslümanların Kadir gecesi ümidiyle tüm ramazan gecelerini ibadet ile geçirmelerine vesile olmasından bahsederler.

Bu durumu bilen şair kandillerin de ramazanın her gecesini bereketlendirdiği söylerken camiin teravih için gelen müminlerle dolmasına, zevk içinde ibadet edilmesine de işaret etmiş olmaktadır.

Başta Sultan Ahmet olmak üzere bize inşa ettirdikleri camilerle şehirlerimizi süsleyen tüm hayırseverlerimizi minnetle anıyor, Cenab-ı Mevla’dan rahmetiyle muamele etmesini niyaz ediyorum.




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Cudi Dağı ve Cizre'yi yakından tanıyalım.

Cudi Dağı ve Cizre'nin Kültür ve Tarihimizdeki Önemi
04:00 "Cudi- Nuh'un Gemisinin İzinde" Romanının Yazılış Serüveni
06:30 "Şeyh ve Kilise" Kitabının Yazılış Serüveni
16:00 Cudi Dağı İle İskender Paşa Camii Arasında Nasıl Bir Bağlantı Vardır?
17:30 Cizreli Şeyh Seyda Hazretleri Kimdir?
20:15 Diyarbakır Ulu Camii ve Cizre Ulu Camii'nin Ortak Yönleri
23:15 Cizre'deki Kırmızı Medrese'nin Önemi Nedir?
32:00 Cizre'deki Şikeft-i Cüz Mağarası'nın Manevi Önemi
34:30 Cizre'deki Cebrail Kapısı'nın Tarihi Önemi
36:30 Sefine Festivali, Kültürel ve Dini Açıdan Ne İfade Eder?
43:00 "Cudi Dağı, Hz. Nuh'un ve Ümmetinin Sığınağıdır"
45:30 Hz. Nuh'un Gemisini Arayan Gencin Hikayesi

Kısas-ı Enbiya

Cevdet Paşa’nın ahir ömründe yazdığı bu kitabın tam adı: Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârîh-i Hulefâ. Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar gelip geçen peygamberlerin kıssalarından, İslâm dininin ortaya çıkışı, Hz. Peygamber’in hayatı ve Hulefâ-yi Râşidîn ile Emevî, Abbâsî halifelerinden, diğer Türk-İslâm devletlerinden ve Osmanlı tarihinin 1439 yılına kadar olan ilk devirlerinden bahseder. Bir nevi İslam tarihi de denilebilir.

Tanpınar’ın onun için söylediği şu sözler çok önemli: Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya'da ve bilhassa da bu kitabın Peygamber'in hayatına ait olan kısmında nesrin kemal noktasına varmıştır. Türkçe'de Mevlid'den başka hiçbir kitap, bu kadar herkesin dilini konuşuyor hissini bırakmamaktadır.

ismailgulec.net