Annemin Yemekleri: Kabak Çiçeği Dolması

Ege yemeği olarak bilinen ve yaz mevsimi yemeği olan çiçek dolması bizim yörede (Giresun Çamoluk) çok yapılan ve sevilen bir yemek çeşididir. Rahmetli annem çok yapardı ve ben severek yerdim. Evlendikten sonra karımdan öğrenmesini istediğim birkaç yemekten biri kabak çiçeği dolmasıdır. Aşık Osman Feymanî’ye gittiği köyde arada sırada kabak çiçeği dolması ikram etselerdi eminim:

Yeni köye imam oldum
Yenice belamı buldum
Kabak yemeye mi geldim
Bu köye ben ya Resûlallah

Sözleriyle başlayan destanını yazmazdı.

Öncelikle kullanacağımız çiçeğin sakız kabağı çiçeği olması gerektiğini, tatlı kabağı çiçeğinden olmadığını hatırlatmış olayım. Kabak çiçeği özellikle kabak mevsiminde olur ve kabaklardan önce çıkar. Yeşil kabaklar arasında sarı çiçekleriyle çok güzel bir manzara oluşturur. İsmini hatırlayamadığım büyük bir bestekarımızın icat ettiği makama bu çiçeğin adını verdiğini öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Daha sonra bostanda iri yeşil yapraklar arasında lâle gibi açan sarı çiçekleri görünce daha iyi anladım.

Yaza doğru olmaya başlayan kabak çiçeğini toplarken dişileri koparmamaya dikkat edilmelidir. Dişi olup olmadığını ise çiçeğin içindeki sarı kısma bakarak anlarız. Sivri ise erkek, yassı ise dişi olur. Dişiler kabağa döneceği için kopartırsanız kabakları da engellemiş olursunuz.

Çiçeklerin bir mevsimi olduğu gibi toplanma zamanı da vardır. Günün her saatinde toplanmaz. Arzu edilen kıvamda olması için sabah güneş yükselmeye başlamadan önce toplanmalıdır. Sabah sekizden sonra çiçekler yavaş yavaş kapanmaya başlar ve kapanmış çiçeği açmak ise neredeyse mümkün değildir. O yüzden sabah erkenden toplanmalıdır.

Malzeme

Sakız kabağı çiçeği
Taze fasulye
Bulgur (tercihen yörenin orta boy bulguru)
Sarımsak
Tereyağı
Tuz
Yapılışı

Çiçeklerin sap kısmındaki yeşil çanağın uçları kopartılır. İçindeki sarı kısım çay kaşığı ile çiçeğin çeperini yırtmadan çıkartılır. Fasulyeler ayıklanıp küçükse başları kopartıldıktan sonra büyükse dilimlendikten sonra yıkanır ve tencerenin dibine dökülür. Tencerenin dibine konulmasının nedeni fasülyenin çiçek dolmasına göre daha geç pişmesi çiçeklerin alınırken zarar görmemesidir. Kılçıkları ayıklanmış çiçekler az bir suyla ıslatılmış, tuzlanmış bulgurla doldurulur. Ancak bulgur çok konulmamalıdır. Çiçeğin büyüklüğüne göre bir çay kaşığının üçte biri veya yarıya yakını kadar bulgur konulmalıdır. Doldurulan çiçekler ikiye katlandıktan sonra itina ile fasulyenin üstüne dizilir. Tencereye büyüklüğüne göre yarım veya bir çay bardağı su dökülür. Su kaynayana kadar yüksek ateşte, kaynadıktan sonra kısık ateşte pişmeye bırakılır. Ocak üzerinde yaklaşık on beş dakika kaldıktan sonra alınır. Suyun çok olmamasına dikkat edilmelidir. Pilav yapar gibi su dökülmez. Çünkü çiçekler çok hassastır ve pişerken de sulanacaktır. Suyun fazla olması yaprakların hamur gibi yumuşamasına ve içindeki bulgurun tencereye dağılmasına sebep olur.

Tereyağlı sarımsak iki farklı şekilde dökülebilir. Ben ilk olarak annemin usulünü anlatayım. Pişen çiçekler tencerede suyu kalmışsa süzüldükten sonra uygun bir tabağa usturuplu bir şekilde dökülür. Tencerenin dibindeki fasülyeler çiçeklerle karışır. Bir başka tavada tereyağı eritilir, havanda dövülen sarımsak bir miktar su ile birlikte erimiş tereyağının üzerine dökülür ve karıştırılır. Daha çiçek dolmalarının olduğu tabağın üzerinde gezdirilir. Tuza gelince tencereye konulan suya katılabildiği gibi eritilmiş tereyağı içine de katılabilir.

İkinci usulde ise tereyağında kavrulmuş sarımsağı sıcak su ile karıştırdıktan sonra dizilen çiçek dolmalarının üzerine dökülür ve yukarıda anlatıldığı gibi pişirilir. Suyu çekilen tencere ters döndürülerek geniş bir tabağa bırakılır.

Çiçeklerin çatalla yenilecek kıvamda olmasına dikkat edilmelidir. Günün diğer saatlerinde de yenilmekle birlikte yaygın olanı sabah kahvaltıda yenilmesidir.

Afiyet olsun.




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Cudi Dağı ve Cizre'yi yakından tanıyalım.

Cudi Dağı ve Cizre'nin Kültür ve Tarihimizdeki Önemi
04:00 "Cudi- Nuh'un Gemisinin İzinde" Romanının Yazılış Serüveni
06:30 "Şeyh ve Kilise" Kitabının Yazılış Serüveni
16:00 Cudi Dağı İle İskender Paşa Camii Arasında Nasıl Bir Bağlantı Vardır?
17:30 Cizreli Şeyh Seyda Hazretleri Kimdir?
20:15 Diyarbakır Ulu Camii ve Cizre Ulu Camii'nin Ortak Yönleri
23:15 Cizre'deki Kırmızı Medrese'nin Önemi Nedir?
32:00 Cizre'deki Şikeft-i Cüz Mağarası'nın Manevi Önemi
34:30 Cizre'deki Cebrail Kapısı'nın Tarihi Önemi
36:30 Sefine Festivali, Kültürel ve Dini Açıdan Ne İfade Eder?
43:00 "Cudi Dağı, Hz. Nuh'un ve Ümmetinin Sığınağıdır"
45:30 Hz. Nuh'un Gemisini Arayan Gencin Hikayesi

Kısas-ı Enbiya

Cevdet Paşa’nın ahir ömründe yazdığı bu kitabın tam adı: Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârîh-i Hulefâ. Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar gelip geçen peygamberlerin kıssalarından, İslâm dininin ortaya çıkışı, Hz. Peygamber’in hayatı ve Hulefâ-yi Râşidîn ile Emevî, Abbâsî halifelerinden, diğer Türk-İslâm devletlerinden ve Osmanlı tarihinin 1439 yılına kadar olan ilk devirlerinden bahseder. Bir nevi İslam tarihi de denilebilir.

Tanpınar’ın onun için söylediği şu sözler çok önemli: Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya'da ve bilhassa da bu kitabın Peygamber'in hayatına ait olan kısmında nesrin kemal noktasına varmıştır. Türkçe'de Mevlid'den başka hiçbir kitap, bu kadar herkesin dilini konuşuyor hissini bırakmamaktadır.

ismailgulec.net