Kısa Yozgat Gezi Rehberi

Geçtiğimiz hafta Mehmet Akif İnan Vakfı, Eğitim-Bir-Sen ve Yozgat Bozok Üniversitesi iş birliğinde düzenlenen Abbas Sayar 100 Yaşında Sempozyumu münasebetiyle Yozgat’ta idim. Şehri gezebilmek için bir gün önce gittiğim Yozgat’ı beklediğimden daha güzel bulduğumu ve çok beğendiğimi belirteyim. İkinci olarak da neden beğendiğimi gezip gördüklerimi anlatarak açıklamaya çalışayım.

Şehir, Nohutlu Tepe ile Çamlık arasında sıkışmış, iki dağ arasında kurulmuş. Maalesef Nohutlu Tepe’nin ardını eski bir Amerikan dizisini çağrıştıracak şekilde Şahin Tepesi yapmışlar. Oysa hikayelerde, türkülerde hep Nohutlu Tepe geçiyor. Nohutlu Tepe’yi unutturacak şekilde isim vermek Yozgat’ın tarihini ve kültürünü unutturmak demek. Buna izin verilmemeli.

Yozgat’ın gördüğüm önemli bir özelliği de çok sayıda İç Anadolu şehrine komşu olması. Kırıkkale, Çorum, Amasya, Tokat, Sivas, Kayseri, Nevşehir ve Kırşehir illeriyle komşu olan Yozgat bu vilayetler arasında nüfusu en az olanı. Bu da sebebi bilinen ancak izahı telaffuz edilmek istenmeyen bir durum.

Nida Tüfekçi, Bayram Bilge Tokel gibi ustalardan türkülerini dinlediğimiz Yozgat’ı gezdiğim ve gördüğüm kadarı ile anlatayım. Ama öncesinde ismi hakkında kısa bilgi vereyim.

Yozgat adı nereden geliyor?

1522’de Osmanlı mülküne giren Yozgat adının bir hikâyesi var. Çapanoğullarından Ömer Cabbar Ağa’nın yüzlerce koyun sürüsü varmış. Bir yaz günü koyun sürüsünü yaylakta otlatırken bir ihtiyar Cabbar Ağa’dan yemek içmek için bir şeyler ister. Ömer Ağa, misafirinin önüne sofra açar, koyunlardan sağdığı sütü de ikram eder. Ömer Ağa’nın bu misafirperverliğinden memnun kalan ihtiyar ayrılmadan önce Ömer Ağa’ya, “Çapanoğlu, yozuna yoz katılsın, memleketinin adı Yoz kat olsun” der ve kaybolur. Ben ikinci yozun yüz kat olması gerektiğini düşünüyorum. Malum eski harflerle yoz ve yaz aynı şekilde yazılır. Sürülerin yüz kat artsın diye dua etmiş olmalı. İhtiyar duası kabul olan Hızır aleyhisselamdır ve şehrin adı onun bu sözünden gelir. Bu arada yoz kelimesine sözlükte davar, sürü anlamı verildiğini hemen hatırlatayım.

Abbas Sayar ise şehrin adı Latince olduğunu ve kökeni MÖ İskender dönemine kadar belki daha da eski bir döneme kadar gittiğini ve Yozgates veya Yozgatantes’ten geldiğini söyler. Hatta Yozgates adında bir çiçek olduğunu da söyler. Adını açıkladıktan sonra şimdi gezimize başlayabiliriz.

Çapanoğlu Büyük Cami

18. asırda inşa edilen Çapanoğlu Camii neo-barok üslûpta inşa edilmiş mutlaka görülmesi gereken camilerdendir. İki önemli özelliği var. İlki neo-barok üslubu, ikincisi içeri ve dışarı cami olarak iki bölümden oluşması. Kesme taştan yapılan caminin içeri cami kısmı güney kısmı Çapanoğlu Mustafa Bey tarafından 1779’da yaptırılmış. Mustafa Bey’in kardeşi Süleyman Bey 1793’te caminin kuzeyine ekleme yaptırmış ve eklenen bu kısma da dışarı cami demişler. Kuzeyden bakıldığında kubbe örtüsündeki, camilerde görmeye pek alışık olmadığımız asimetrik görüntünün sebebi sonradan yapılan dışarı cami.

Camide görür görmez etkilendiğim şey mihrap ve minberi ile tezyinatı oldu. Neo-barok mimarinin en güzel örneklerinden birini Yozgat’ta göreceğimi hiç tahmin etmezdim. 18. Asırda buraya bu camiyi yaptıran Çapanoğlu’nun zenginliğini tahmin etmek kolay da Anadolu’da bir başka şehirde olduğundan emin olmadığım bu üslupta bir cami yaptıracak kadar zevk ve kültür sahibi olduğunu tahmin etmek kolay değil.

Renkli mermer sütun üzerine işlenmiş bitki motifleri, damarlı mermer görüntüsü verecek şekilde boyanan duvarları ve fil ayaklarının yanı sıra içeri adım atmaz karşımıza çıkan iki yanındaki sütun arasında kirli beyaz ve yeşil mermerden işlenmiş ve taç kapıdakine benzer süslemeli mihrabına hayran olmamak elde değil. Aynı mehabet ve zengin kompozisyon, renkli mermerden çok dekoratif bir şekilde işlenmiş olan minberde de görülüyor. Mihrabın gösterişli güzelliğinin renkli mermerden yapılmış minberinde de devam etmesi karşımıza adeta büyük bir duvar resmi veya kabartma süslemesine dönüşmüş. Ben bu kadar dekoratif tezyinatlı mihrap ve minberi İstanbul dışında bir başka yerde gördüğümü hatırlamıyorum. Taş süslemelerin mütemmimi olarak kalem işi süslemeleri de söylemeliyim. Cami ve meyve tasvirleri ile neo-barok mimarinin muhteşem bir örneği. Caminin özelliklerini bilen birinden dinleyerek gezmenizi tavsiye ederim.

Hamidiye Saatli Çeşme

Camiin çarşıya bakan tarafındaki duvarların önünde altı sebil üstünde sivri kemerli bir niş içinde kadranlı bir saati olan çeşmeyi de mutlaka görmelisiniz. Çeşme, II. Abdülhamit’in tahta çıkışının 25 seneyi devriyesinde saatli olarak yaptırılmış. Kendini bilmez bir münasebetsiz, çapraz kılıçlar, flama, terazi ve ay yıldızdan oluşan Arma-i Şahane-i Osmanî ile birlikte çeşme üzerindeki tüm yazı ve motifleri kazımış. Aklına her ne geldiyse armanın altında bir kuşak halindeki besmeleyi bırakmış. Buna da şükür mü demeliyim, bilemedim.

Sarıkaya’nın Azapbaşı köyünden getirilen beyaz kesme taştan yapılan Anadolu’da görebileceğiniz en güzel ve en büyük süslemeli çeşmelerinden birini mutlaka görmelisiniz. Önünde park edilmesi yasak olan kaldırıma park edilmiş minibüslerden fırsat bulursanız tabi.

Kayyımzade Cami

Mutlaka görmenizi istediğim bir diğer cami Kayyımzade olarak bilenen Demirci Ali Efendi Cami. Bu camii görmenizi istememin nedeni mihrabı ve kubbesinin tezyinatının güzelliği. Güzellik, kırmızı ve beyaz mermerden mamul kemerli kapı girişi ile başlıyor. Dikdörtgenli planlı camiin içinde geniş pencereleri ve pencerelerin üzerindeki alçı vitraylı yuvarlak kemerli pencereler ve altı üstlü pencereleri birbirine bağlayan tezyinat, istiridye kabuğu biçimindeki mihrap ve barok üslupta yapılmış kalem işi süslemeler, orijinal ahşap minberi ve öne doğru bombeli ahşam korkuluklu mahfili ile mutlaka görülmesi gereken bir cami.

Ancak birileri bu kadar güzelliği ve özgünlüğü camie çok görmüş olacak ki camiin büyüklüğüne göre oldukça büyük kristal bir avize asarak caminin bu güzelliğini örtmeye çalışmış. Mihrabın güzelliğini nasıl bozarım diye düşünen birileri de o güzelim mihrabın üç tarafına üç floresan lamba çakarak mahvetmeye çalışmışlar. Müftülük de bu tahripten çok memnun olmuş olacak ki tarihi bir camiin mihrabının mahvedilmesine ses çıkarmamış. İnşallah hamiyetli bir Yozgatlı çıkar da camiye yakışmayan bu lekeleri temizler.

Fatih Cami

Yozgat’ta Ermeni veya Rum kilisesinden bozma olduğu söylenen bir cami var. Hangisi olduğunu bilmiyorum ama Rum kilisesi olduğuna dair bir makale gördüm. Ermenilerin ve Rumların gitmesiyle boşalan cami çeşitli amaçlarla kullanıldıktan sonra 1996 yılında camie çevrilmiş Fatih Cami, Çapanoğlu camiin kuzeybatısında ve 150 metre uzaklıkta. Camide dikkatimi iki şey çekti. İlki Çapanoğlu’ndan sonra adeta hiç tezyinatı olmaması, çok sade olması. İkincisi de güney duvarındaki kıblesinin tam olarak denk gelmesi. Genellikle kiliseden çevrilen camilerde kıble tam olarak duvarla simetrik düşmez. Ama burada denk gelmiş. Fetihlik bir durum olmadığı için Fatih ismini biraz yadırgadığımı affınıza sığınarak söyleyeyim.

Mevlevihane yahut Şeyh Necdi Mescidi

Görmenizi istediğim bir diğer cami Lise caddesi üzerinde bir zamanlar kütüphane olarak kullanılan Şeyh Necdî Mescidi. Bir zamanlar Yozgat Mevlevihanesi olan bu mescit de geç Osmanlı dönemi eserlerinden. Dikdörtgen planlı çatılı yapının girişinde sonradan kapatılmış iki sütunlu bir sundurma var. Girişin sol tarafında meydan ve mescit, sağ tarafında ise muhtemelen sohbet ve diğer işler için kullanılan bir oda var.

Vakıflar genel Müdürlüğü tarafından onarılarak 2004 yılında camiye çevrilen mevlevihanenin bir zamanlar duvarını süsleyen “Ya Hazret-i Mevlâna” hattı ise müzede sergileniyor.

Mescidin doğu tarafındaki bina ile arasının üzeri kapatılıp dükkân yapılmış. Mescidin yan tarafını da kısmen kapatan bu dükkân sahibi mağdur edilmeden orasının kaldırılması gerekiyor. Bir de bir zamanlar Mevlevihane olduğunu hatırlatan bir levha olsa çok güzel olacak. Bir yerlerde Yozgat Mevlevihanesi levhası olsa hiç fena olmaz.

Şeyh Hacı Ahmet Cami

Bir zamanlar Halveti-Şabani tekkesi olan Şeyhzade Cami de mutlaka ziyaret edilmesi gereken mekanlardan. 2015 yılında çıkan bir yangından sonra kullanılamaz hale gelen cami yeniden inşa edilir ve türbeler de çatının altına alınır.

Bu camiin önemi Şâbâniyye tarikatının Yozgat ve civarında yayılmasını sağlayan iyi bir güreşçi, yüzücü, at binici, gürz sallayıp kılıç kullanmakta mahir bir sporcu olduğu, uzun bir ömür sürdüğü ve 125 yaşında vefat ettiği söylenen Hacı Ahmed Efendi’nin tekkesi olmasıdır. Şeyh Efendi 1896'da vefat ettikten sonra kendi adıyla anılan caminin avlusuna defnedilir ve tekke-türbe olur.

Hacı Ahmed Efendi’den sonra en çok bilinen ikinci isim beşinci oğlundan torunu olup Şeyhzâde Ahmed Efendi diye tanınan Ahmet Şevki Ergin’dir (1906-2002). 1942-1987 yıllarında dedesinin camisinde fahrî olarak imamlık görevini üstlenen Şeyhzâde Ahmed Efendi, Halvetî-Şâbânîliğin yanı sıra Erbilli Esad Efendi’nin halifelerinden Mustafa Hulusi Efendi’den (Arınmış) Nakşibendî-Hâlidî, Damadzâde Necib Efendi’den Kādirî hilâfeti almıştı. Günümüzde hizmetler Ali Şakir Ergin Hocaefendi tarafından yürütülüyor.

Bu camiin dikkatimi çeken özelliği yarım silindirik gövdeli mihrabı, korkulukları kafes oyma tekniği ile yeni yapılmış ahşap minberi ile dervişlerin inzivaya ve halvete girmeleri için hazırlanmış küçük hücreleri oldu. Ayrıca saray hattatlarından Abdülkadir Şükri’nin yazdığı İhlas Suresi ve pencereler üzerindeki boşlukta iki sıra şerit halinde devam eden Esmaül Hüsna ve Fetih Sureleri de dikkat edilmesi gereken özelliklerinden. Sarı kesme taştan inşa edilen yuvarlak kemerli bir kapıdan girilen türbeyi de ziyaret etmeyi unutmayın.

Mahalle aralarında kendine has özelliği olan birçok mescit ve cami daha var ama hepsini gezecek kadar vaktim olmadı.

Şehirde önemli taş binalar

Osmanlı son döneminde inşa edilen binalar şehrin boynuna dolanmış bir gerdanlık gibi. Ancak araya giren çok katlı binalar bu gerdanlığın dizilmesini bozmuş. Sırayla gezip gördüğüm binaları anlatayım.

Saat Kulesi

Yozgat’ın buluşma merkezi olan saat kulesi şehrin adeta timsali olmuş. 20. Yüzyılın başında inşa edilen kulenin zemin katı saatçi dükkânı imiş. Bunun sebebi kuledeki saatin bakımını yapma karşılığında ona verilmesi. Kule saat ve çanların bulunduğu kat ile yedi kat. Sarı küfegi taşından inşa edilen kulenin dördüncü katının dört tarafında da saat var. Eskiden buçuklarda bir, saat başlarında iki kez çan çalıyormuş ama ben gittiğimde saatler durmuş, çalışmıyordu. Taş binalar

Yozgat’ta dikkatimi çeken bir diğer binalar Osmanlı merkezîleşme ve modernleşme sürecinde inşa edilen ve bir zamanlar resmi bina olarak kullanılan bugün ise farklı kamu kurumlarının uhdesinde bulunan bölgeye has sarı taştan inşa edilmiş her biri ayrı güzellikte olan binalar. Bugün Bozok Üniversitesi Rektörlük binası olarak kullanılan Eski Cumhuriyet Mektebi, Eski Hükümet Binası, PTT binası, Ziraat Bankası binası, Orta Anadolu Kalkınma Ajansı olarak kullanılan Sakarya İlkokulu, bugün belediyeye devredilmiş olup ancak ne olarak kullanıldığını anlamadığım ve çok önemli işler için kullanılabilecek bir durumda olduğu halde boş duran eski Askerlik Şubesi Binası, mühimmat deposu olarak da bilinen cephanelik, bir zamanlar civar illerden öğrencilerin de okumak için geldikleri bölgenin en eski liselerinden Yozgat Lisesi’ni zikretmeliyim. Yozgat Lisesi’nin hemen kuzey doğusuna inşa edilen ortaokulun dış cephesi de keşke alışveriş merkezi gibi değil de liseye benzetilmeye çalışılsaydı diye içimden geçirdim.

Konaklar

Yozgat’ın görülmeye değer geç Osmanlı dönemi sivil mimari örnekleri konaklar. XIX. yüzyıldan itibaren yerel aileler tarafından yaptırılan konaklar şehrin içine serpiştirilmiş gibi. Geçen asırda Yozgat’ı ziyaret eden Batılı gezginler şehrin konaklarını anlata anlata bitirememişleri. Muhteşem görünüşleri, temizlikleri, güzellikleri, sokakların temizliği ve bakımlığı, konakların çokluğu ve zenginliği, evlerin kiremit örtüsü ve bahçeleri gezginlerin dikkatini çekmiş.

Ahmet Erkılıç, Emrullah Ünsal, Hacı Ozan, Salim Korkmaz, Muteber Divanoğlu, İkizler, Karslıoğlu, Kayyımzade ve isimlerini sayamadığın onlarca konak var çoğu kapalı olduğu için giremedim. Ancak bugün müze olarak kullanılan Nizamoğlu Konağı ile hemen onun alt tarafındaki Belediye tarafından işletilen Hayri İnal Konağı size diğer konaklar hakkında da bilgi verecektir. Konak, gelin odası, baş oda, misafir odası, tavan işlemeleri, duvar süslememeleri ile bizi geçen asra götürdü.

Hayri İnal Konağı’da görevli Önder Yaşar bizi kendine hayran bıraktı. Bu devirde böyle işinin ehli birini bulmak zor. En az konak kadar korunması gereken Yozgat’ın somut olmayan kültürel varlıkların taşıyıcı olan Önder Yaşar konuşması, oynattığı oyunlar, tekerlemeleri, anlattığı hikayeleri, çalıp söylediği Yozgat ve Neşet Ertaş türküleri ile Yozgat’ın sözel hazinesi. Keşke Bozok Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden bir arkadaşımız bunları kayıt altına alsa ve kaybolma girdabına girmesine mani olsa.

Tol çarşısı

Çapanoğlu Camiin hemen doğusunda yer alan Tol Çarşısı yeni restore edilmiş. Tol, aş kemer veya taş kemerlerle yapılmış ev, oda, kapı vb anlamına geliyormuş. Muhtemelen buraya da taş olduğu için bu ad verildi. Dar bir sokak içinde hediyelik eşya satan küçük dükkanların olduğu çarşı yeni haliyle oldukça sevimli ve hoş olmuş.

Yozgat türbeleri

Emirci veya Emir Sultan Türbesi: Ahmet Yaşar Ocak Hocanın çalışmasıyla bildiğimiz Emirci Sultan Zâviyesi bölgenin Türk dönemine ait bilinen ilk sivil yerleşim birimi. Türbeye adını veren Emirci Sultan Babaî İsyanı’na katılan bir Yesevî-Babaî şeyhi. Sultan I. İzzeddin Keykâvus, I. Alâeddin Keykubad ve II. Gıyâseddin Keyhusrev dönemlerinde o zaman Dânişmendiye vilâyeti sınırları içinde kalan Yozgat’ta yaşayan Emirci Sultan, bölgenin Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında önemli rol oynar. Bu zaviyenin bir diğer önemli özelliği bu kadar eski olup da zengin arşivi olması. Ahmet Yaşar Ocak Hoca bu arşivi kullanarak Emirci Sultan hakkında bir monografi hazırladı.

Hakkında birçok efsane ve rivayet anlatılan zaviye ve türbe Yozgat’ın Boğazlıyan yolu üzerindeki Osmanpaşa’da. Yapım tarihi kesin olarak bilinmeyen ancak 13. asırdan beri olduğu bilinen türbe, camiye bitişik, kubbeli, kübik, moloz top şeklinde. Türbeye güneydeki yuvarlak çift kurallı büyük bir kapıdan giriliyor. Türbede dört sanduka var. En eski sanduka, Emirci Sultan’a ait. Cami ve türbe mutlaka görülmesi gereken yerlerden.

Şeyh Osman Türbesi

Hem seyyid hem de şerif olan Şeyh Osman Nuri Bağdadî’nin (Ölmeztoprak, 1881-1944) türbesi de en çok ziyaret edilen yerlerden biri. Kurtuluş savaşı gazisi bir subay olan Osman Efendi, 1943 Aralık’ında geldiği Yozgat'ta kırk gün gibi kısa bir süre içinde kendisini Yozgatlılara sevdirmiş, kendisi de Yozgat’ı ve Yozgatlıları sevmiş ve ölmeden önce “Beni Yozgat’a defnedin.” diye vasiyet etmiş. Kadir kıymet bilen Yozgat halkı kırk günlük hemşerilerini 23 Ocak 1944'de Çamlık altı mevkiinde, Sarıtopraklık mezarlığına defnetmiş.

Birçok tarikattan hilafeti olan Şeyh Osman Efendi Kadiri ve Nakşi usulünce zikir yaptırırmış. Yeniden inşa edilen türbesi bugün ülkenin dört bir yanından gelen insanların ve sevenlerinin ziyaret ettikleri bir yer. Biraz Hind türbelerini andırdığını söyleyeyim de gördüğünüzde şaşırmayınız. Türbenin içi ile dışı arasında biraz uyumsuzluk var sanki. Veya bana öyle geldi.

Yiyip içtiklerim

Yiyip içtiklerin senin olsun, bize gördüklerini anlat diyenler olduğu kadar Yozgat’a mahsus yerel tatları soranlar da oluyor. Dolayısıyla kısaca onlardan da bahsedeyim.

Bölgenin yemeği olan arapaşı çok bilinir. Testi ve tandır kebabı da meşhur. Yöreye has nohut ve fasulyeden yapılmış kuru fasulye ve nohut yemeklerini Hacı Kâmil Lokantası’nda yiyebilirsiniz. Testi kebabı kuzu etinden hazırlanan bir iç dolgunun testiye doldurulması ve üç-dört saat odun ateşinde tutularak pişirilmesiyle yapılan bir kebap türü. Maalesef önceden haber vermek gerekiyormuş ve bizim de öyle bir imkânımız olmadı.

Dikkatimi çeken bir diğer yiyecek hamur işleri oldu. Parmak Çörek, düz ve yağlı ketesi var buranın. Parmak Çörek ise coğrafi işaretli tescillenmiş. Bir sabah kahvaltıyı tulum peyniri eşliğinde parmak çörek ile yaptık ve çok lezzetliydi.

Benim gibi peynir sevenler için hemen söyleyeyim. Yozgat’a has çanak peyniri var. Ancak bu peyniri çarşıda pazarda bulamazsınız. Çünkü evlerde yapılıyor. Yapanlar da azaldığı için tanıdık birilerini bulmanız gerekiyor. Ben de yiyemedim doğal olarak. Çünkü çanaklar henüz çıkartılmamıştı. Yağlı peynirle çökelek karıştırılıp çanağa bir ucu biraz daha geniş ve oval olan bir alet yardımıyla basarak konuluyor. Aletin oval olmasının sebebi baskı işlemi sırasında çanak çeperinin her yerini aynı baskıyı vermesi gerektiği için. Bu arada çanağın ağzı veya tamamı toprağa gömülürmüş. Çanakta bir müddet dinlenip demlenmesi gerekiyor çünkü. Zamanı gelince de topraktan çıkarılıp yeniliyor.

Ben Yozgat’ı bir buçuk günde ancak bu kadar gezebildim. Eğer Selahattin Öztürk ve Kamil Büyüker olmasa idi bu kadar yeri ne görebilir ne de gezebilirdim. Kendilerine müteşekkirim.

Yozgat’ın ilçelerinde de görülecek yerler var ancak ben gidemedim. Testi kebabı ile çanak peyniri de yiyemediğim ve meşhur hamamlarına giremediğim için bir kez daha gitmem gerekecek. Termal otelin bulunduğu Yozgat’a bir hafta sonu ayırıp hem termal otelde dinlenip hem de şehrin tarihi dokusunu yakından görmek size iyi gelecektir. Tavsiye ederim.




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Diyar-ı Rum'a ne zaman Türkiye denildi?

02:00 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
03:00 Selçuklu Türkmenleri Anadolu'ya Ne Diyorlardı?
04:30 Anadolu'nun Adı Nereden Geliyor?
06:30 Türk Sultan ve Meliklerinin Rum Adını Değiştirmelerinin Nedeni Nedir?
08:30 "Rum" Kelimesi Coğrafi mi Yoksa Siyasi Bir İsim mi?
10:30 Diyar-ı Rum Nasıl Türkiye'ye Dönüştü?
13:30 Türkiye Adı İlk Defa Ne Zaman Kullandı?
16:15 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
19:30 Türkler Anadolu'nun Türkleşmesini Nasıl Başardı?
23:00 "Türklerin Gelmesiyle Anadolu Ciddi Bir Şekilde Kalkınıyor"
29:00 Türkler Geldiğinde Anadolu'da Nasıl Bir Yaşam ve Kültür Vardı?
34:00 Türkler Anadolu'ya Yerleşip Çoğaldıkça Yerli Halka Ne Oldu?
38:00 Gayrimüslimlerin Müslümanlaşmasında En Önemli Etken Nedir?
44:30 Türkiye Adının Yaygınlaşmasında Seyyahların Rolü Oldu mu?

Semazenlik ve Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı

02:00 Sema Nedir, Semazen Nedir?
03:45 Sema Eğitimi ve Semazenlik
09:00 Mevlana Zamanında Sema Var mıydı?
13:00 Hangi Tarikatlarda Sema'ya Benzer Bir Uygulama Vardır?
14:30 Sema, Mevlana'dan Sonra Bugünkü Halini Nasıl Aldı?
18:20 Semazen Olmak İçin Bir Şart Var mıdır?
21:00 Sema Gösterisi Neden Yapılır?
25:15 Semazenlerin Başları Neden Dönmez?
29:00 "Mevlevi Mukabelesi Bize Hayatın Kendisini Öğretir"
34:00 Semazenlerin Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı Nedir?
40:00 Sema Hareketlerin Sembolik Anlamı Nedir?
46:00 Semazenlerin Harektleri Ne Anlama Gelir?

ismailgulec.net