Bayram gelmiş neyime

Ben bizim türkülerimi roman ve hikâye gibi görürüm. Her türkü bir insanlık halini anlatır bize, insan olduğumuzu hatırlatır. Türküleri severek ve anlayarak dinleyenlerin, dinlerken türkünün içinde kaybolanların kötülük yapamamasının nedeni de budur. Türküleri iyi insanlar dinler ve iyi türküler bizi insanlaştırır.

Malum, yine bir bayrama eriştik hamdolsun. Aileler bir araya gelecek, uzun zamandan beri birbirini görmeyenler kavuşacak, sevinilecek. Küsler barışacak, yetimler sevindirilecek, fukara mutlu edilecek, hastalar ziyaret edilecek kısaca hep birlikte hayatın her anımızı meşgul eden karmaşasından kısa bir süreliğine ayrılacağız, kendimize döneceğiz. Tabi bayram herkese aynı şekilde gelmiyor ve hemen mutluluk vermiyor. İçimizde bu bayrama ilk defa yalnız girecek olanlar, sevdiğinden uzakta olanlar, kimse tarafından hatırlanmayanlar, kapısı açılmayanlar, muradı hasıl olmayanlar da var. Bayram onlara da geliyor ama diğerlerinden farklı bir şekilde geliyor. Bayram birilerinin mutluluğunu ve saadetini artırırken gariplerin ve kimsesizlerin, hastaların, dertlilerin, sevdiğinden uzakta olanların hüznünü ve derdini artırıyor.

Bayrama kimsesiz, garip, yetim ve mazlum bir şekilde girenlerin imdadına türküler yetişiyor. Onlar yalnızlıklarını türkülerle paylaşıp gönüllerini teselli ediyor, acılarını azaltıyorlar. Sevdiceği gurbette olup yolunu gözleyen bir gelinin bayram günü şu türküye döktüğü duygularını dinleyip de hüzünlenmemek mümkün mü?

Gurbeti mesken mi tuttun?
Gittin, beni de unuttun
Yoksa başka yâr mı buldun?

Bir selam gönder bari
Bayramdan bayrama

Ne yazarsın ne çizersin
"Yollar ırak", der geçersin
"Gel", desem de gelemezsin

Cemalin' göster bari
Bayramdan bayrama

Deyin vefasız yârime
Belki de çıkmam yarına
Arada gel mezarıma

Bir Fatiha oku bari
Bayramdan bayrama

Türkü bu kadar. İlk bendin üçüncü mısraı “Yoksa başka yâr mı buldun?” bize sevgilisinin, sevdiceğinin yolunu bekleyen kimsenin bir hanım veya gelin olduğunu gösteriyor. Hasretini, özlemini, kavuşma arzusunu göğsüne gömerek çok asil bir şekilde sessizce haykırmış adetâ. Kadere isyan ediyormuş gibi görünmeden bir serzeniş var türküde. Gelinimiz gidip de gelmek bilmeyen bir adama hitaben söylemiş türküsünü. Gurbet diyerek gittiğin memleketin vatanı olmadığını hatırlatıyor “mesken mi tuttun” diyerek. “Senin vatanın orası değil, burası. Daha ne duruyorsun orada. Çık gel.” Diyor. İkinci mısrada sitemin dozu biraz daha artıyor. Kendisini unutmasından korkuyor belli ki. Korkunun nedeni ise üçüncü mısrada söylenmiş: “Yoksa başka yâr mı buldun?” Bu korkuyu taşımakla birlikte inanmak da istemiyor. Bunun için de bir ize, işarete, delile ihtiyaç var. Onu, sevdiğinin bir başka güzele kapılıp kendisini unutmaması için bayramdan bayrama, yani koca senede iki defa selam göndermesi kâfi.

İkinci dörtlükte de sitem devam etmekte. Selam göndermek az gelmiş ve yetmemiş olacak ki hayırsızlığını ve vefasızlığını daha da belirginleştirecek şekilde seslenerek başlamış: “Ne yazarsın ne çizersin” Belli ki bekleyene, beklediğinden bir mektup gelmemekte. Yazmak-çizmek aynı anlamda kullanılan bir ikileme. Hiçbir şekilde haber göndermemesinden şikâyet ediyor. Yazıp-çizememesinin haber gönderememesinin aradaki mesafenin çok olmasından, vatanından çok uzaklarda olmasından dolayı olduğu şeklindeki mazerete de inanmıyor bekleyen. Çağırdığı halde gelmeyen sevdiceğinin gelemeyişinin mutlaka kendinden saklanan bir nedeni olmalı. Korku tekrar nüksediyor bu bentte. Beklediği kişi bir başka güzele gönlünü kaptırmış olabilir mi? Ama öte yandan bekleyen inanmak istemiyor bu ihtimale. Beklemeye de razı. Yeter ki bir resmini göndersin. Özledikçe bakacağı bir resim bile onu mutlu etmeye yetecek, resme bakarak hasretini az da olsa giderecektir. Fakat ne yazık ki sevdiceği o resmi bile göndermemektedir.

Son dörtlükte gelinimiz bir türlü haber alamadığı, sesini ulaştıramadığı beklediğine bu sefer “Deyin vefasız yârime” diyerek haber gönderiyor Artık döneceğinden, geleceğinden ümidini kesmiştir. Bu hasret belki onu çok yaşatmayacak, yakın bir gelecekte canını alacaktır. Sevmek öldükten sonra da beklemektir. Gelin, onu ölmeden önce görme ümidini kaybetmiş olsa da beklemekten vaz geçmemiştir ve ümidini kesmemiştir. Bayramlarda da olsa mezarını ziyaret edip bir fatiha okumasını bekliyor ve istiyor. Çünkü o bununla bile mutlu olacaktır.

Türküyü söyleyen gelin, ölmeden önce sevdiğine kavuştu mu bilmiyorum. Öldükten sonra kocasının mezarını ziyaret edip etmediğini de bilmiyorum. Buralar işin magazin kısmına giriyor. Gerçek bir türkü dostu ve seveni buraları merak etmez. O gelinin hissiyatına ortak olur, yaşadıklarını anlamaya çalışır. Onunla birlikte üzülür, dertlenir ve hüzünlenir.

Bu tip türkülerde ben iki önemli özellik görürüm. İlki insanımızın başına gelen olumsuzluklara kadere bağırıp çağırarak isyan etmeden sessizce içten içe haykırarak sitem etmesidir. İkincisi ise bu türküyü dinleyenlerin bu hâli anlamaları ve derdine ortak olmalarıdır. En önemlisi bunu bir edep ve kamil bir ahlak ile yapmasıdır. Bizim milletin edebinin ve ahlakının altında yatan nedenlerden biri de bu tip türkülerdir. Asaleti biraz kazısanız altından Hz. Peygamber’in güzel sözleri ve davranışları çıkar. Ben bu türkünün altında güzeller güzeli peygamberimizin şu mübarek sözünü görüyorum:

Aşkını gizleyip, iffetini muhafaza ederek, sabredenin günahlarını, Allahü teâlâ affedip Cennetine koyar.

Hz. Peygamber’in sözleri, şeker içindeki çay gibi türkülerimizin içindedir. Hemen görülmez, ancak düşününce ve dikkatlice dinleyince anlaşılır. Bu asil ve büyük millet Müslümanlığını türkülerinde bile yaşatır. Türkülerimiz bizi önce insan sonra da millet yapıyor. Merhum Ali İhsan Yurt’un “Türkün Duyuşu, Türkün Deyişi” dediği türkülerimiz bizim milletin hissiyatı ve o hissiyatı dile getiren sesidir, vesselam.

Bayramınız kutlu olsun.




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Diyar-ı Rum'a ne zaman Türkiye denildi?

02:00 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
03:00 Selçuklu Türkmenleri Anadolu'ya Ne Diyorlardı?
04:30 Anadolu'nun Adı Nereden Geliyor?
06:30 Türk Sultan ve Meliklerinin Rum Adını Değiştirmelerinin Nedeni Nedir?
08:30 "Rum" Kelimesi Coğrafi mi Yoksa Siyasi Bir İsim mi?
10:30 Diyar-ı Rum Nasıl Türkiye'ye Dönüştü?
13:30 Türkiye Adı İlk Defa Ne Zaman Kullandı?
16:15 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
19:30 Türkler Anadolu'nun Türkleşmesini Nasıl Başardı?
23:00 "Türklerin Gelmesiyle Anadolu Ciddi Bir Şekilde Kalkınıyor"
29:00 Türkler Geldiğinde Anadolu'da Nasıl Bir Yaşam ve Kültür Vardı?
34:00 Türkler Anadolu'ya Yerleşip Çoğaldıkça Yerli Halka Ne Oldu?
38:00 Gayrimüslimlerin Müslümanlaşmasında En Önemli Etken Nedir?
44:30 Türkiye Adının Yaygınlaşmasında Seyyahların Rolü Oldu mu?

Semazenlik ve Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı

02:00 Sema Nedir, Semazen Nedir?
03:45 Sema Eğitimi ve Semazenlik
09:00 Mevlana Zamanında Sema Var mıydı?
13:00 Hangi Tarikatlarda Sema'ya Benzer Bir Uygulama Vardır?
14:30 Sema, Mevlana'dan Sonra Bugünkü Halini Nasıl Aldı?
18:20 Semazen Olmak İçin Bir Şart Var mıdır?
21:00 Sema Gösterisi Neden Yapılır?
25:15 Semazenlerin Başları Neden Dönmez?
29:00 "Mevlevi Mukabelesi Bize Hayatın Kendisini Öğretir"
34:00 Semazenlerin Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı Nedir?
40:00 Sema Hareketlerin Sembolik Anlamı Nedir?
46:00 Semazenlerin Harektleri Ne Anlama Gelir?

ismailgulec.net