Fuzulî, Şem’î, Kazancı Bedih ve Muzaffer Ozak nerede buluşur?

Sabah sabah bir arkadaşımız Kazancı Bedih’in okuduğu,

Ben beni bilmem neyim dünyâ nedir ukbâ nedir
Söyleyen kim söyleten kim aşk nedir sevdâ nedir

Sözleriyle başlayan türküyü paylaştı. Birkaç kez dinledikten sonra durup düşündüm. Urfalı Kazancı Bedih’in söylediği türkü, Konyalı bir saz şairi olan Şem’i’nin Bağdat Hilleli Fuzûlî’nin bir gazeline yazdığı bir divanî idi.

Genellikle halk müziği sanatçıları tarafından okunan bu türkü aynı zamanda Cerrahî Âsitanesi postnişinlerinden Muzaffer Ozak Efendi tarafından da İstanbul’da, Fatih Karagümrük’te 20 Nisan 1982 tarihindeki zikir meclisinde okunmuştu.

Düşünün, 16. Asırda, Bağdat yakınlarındaki bir kasabada Klasik Türk Edebiyatının en büyük şairlerinden biri kabul edilen Fuzulî bir gazel yazıyor. 19. asırda Konya’da yaşamış bir saz şairi, bir âşık oturup bu gazele bir nazire yazıyor. 20. yüzyılda Urfa’da bilge bir halk sanatçısı sıra gecelerinde bu divaniyi okuyor. Aynı asırda İstanbul’un göbeğinde bir tekkede de aynı şiir bu sefer bir şeyh efendi tarafından zikir esnasında okunuyor. Klasik, halk, âşık ve tekke edebiyatlarının müşterek hissiyat üzerine inşa edildiğini gösteren böyle yüzlerce belki de binlerce örnek varken neden hâlâ edebiyatımızı bu şekilde ayırıyoruz, anlayabilmiş değilim.

Dinlediğim türkünün bir mecmuadan alınmış hali ile okunuşu şöyle:

Ben beni bilmem neyim dünyâ nedir ukbâ nedir
Söyleyen kim söyleten kim aşk nedir sevdâ nedir

Mey nedir sâkî nedir Mecnûn nedir Leylâ nedir
Kimse idrâk eylemez bu âlem-i eşyâ nedir

Gül dırahtında kuru feryâd ile kâm isteyen
Ölmeden dostun yoluna tuttuğun da'vâ nedir

Arayıp gezmektedir pervâne aşkın âteşi
Dosta cân vermek murâdı bilmez istiğnâ nedir

Takınıp zencîr-i aşkı dîvâne oldunsa eğer
Halkı ta'cîz eyleyip senden sana şekvâ nedir

Vâkıf oldunsa eğer kâlû belâ esrârına
Maksûdun ancak rızâdır cennet-i a'lâ nedir

Şems gibi izhâr olur her kimde var envâr-ı 'aşk
Âşikâre yanmalı âşıklara ihfâ nedir

Aşk bazârına Fuzûlî kimse basmasın ayak
Şem'î yanmak rıf'atin oddan sana pervâ nedir

Şiirin vezninde birkaç kusur var Bu kadar vezin hatası yapan, ismi Divan edebiyatı tarihi içinde zikredilen onlarca şair bulunabilir. Ancak kafiyeyi oluşturan kelimelerde bir kusur yok, oldukça başarılı. Türkünün sözlerine gelince hikemî ve irfânî şiir için örnek gösterilebilecek kadar başarılı olduğu görülüyor. Şiir şerh edilmeye kalkışılacak olsa sayfalar süreecek kadar derin ve hikmetli olduğunu söylemekle yetineyim.

Konyalı Şem’î bu şiiri; Fuzulî’nin meşhur;

Öyle ser-mestem ki idrâk etmezem dünyâ nedir;
Ben kimim, sâki olan kimdir, mey ü sahbâ nedir?

Beytiyle başlayan gazeline nazire oalrak yazmış. Şem’î saz şâiri kabul edildiği için fâilatün fâilâtün fâilâtün fâilün vezninde yazılan bu şiirin nazım biçimi divânî oluyor. Yani aslı gazel, nazire divânî.

Nedir ile biten şiirin üslubu da çok etkileyici. Sorularla muhatabı şaşırtıyor ve düşünmeye davet ediyor.

Ben işin sadece edebiyat kısmı üzerinde durdum. Bunun musikisi ve halk kültürü, folklor, yaygın eğitim, kültür aktarımı gibi daha birçok veçhesi var. Bu durum size ne düşündürdü bilmiyorum, ama ben neler düşündüğümü yazayım.

1. Türk edebiyatı tecezzi kabul etmez bir bütündür. Klasik, âşık ve tekke diye ayırmak pedagojik olarak mümkün olabilir ancak edebiyatımızı kâmil manada anlamak ve öğrenmek için bölünmesi uygun değildir.

2. Coğrafyanın sınırlarını kültür ve edebiyat çizer.

3. Tarihi müşterek kılan en önemli unsur kültür ve edebiyatın inşa edildiği dildir.

4. Bağdat, Konya, Urfa, İstanbul ve daha birçok yer arasındaki ilişkiyi anlamadan ve bilmeden bu milleti tanımak mümkün değildir.

5. Aziz milletimizin coğrafya anlayışını siyasi haritalar değil, kültür haritaları belirler. Dolayısıyla talim-terbiye müfradatı bu kültür haritasını esas alarak oluşturulmalıdır.

6. Kazancı Bedih’i anlamak demek koca bir kültür ve medeniyeti inşa eden dili anlamak demektir. Dolayısıyla Kazancı Bedih sadece Kazancı Bedih değildir.

Kazancı Bedih’i dinleyip anlamayan nesle nasıl âşinâ olacağız, bilmiyorum.




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Diyar-ı Rum'a ne zaman Türkiye denildi?

02:00 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
03:00 Selçuklu Türkmenleri Anadolu'ya Ne Diyorlardı?
04:30 Anadolu'nun Adı Nereden Geliyor?
06:30 Türk Sultan ve Meliklerinin Rum Adını Değiştirmelerinin Nedeni Nedir?
08:30 "Rum" Kelimesi Coğrafi mi Yoksa Siyasi Bir İsim mi?
10:30 Diyar-ı Rum Nasıl Türkiye'ye Dönüştü?
13:30 Türkiye Adı İlk Defa Ne Zaman Kullandı?
16:15 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
19:30 Türkler Anadolu'nun Türkleşmesini Nasıl Başardı?
23:00 "Türklerin Gelmesiyle Anadolu Ciddi Bir Şekilde Kalkınıyor"
29:00 Türkler Geldiğinde Anadolu'da Nasıl Bir Yaşam ve Kültür Vardı?
34:00 Türkler Anadolu'ya Yerleşip Çoğaldıkça Yerli Halka Ne Oldu?
38:00 Gayrimüslimlerin Müslümanlaşmasında En Önemli Etken Nedir?
44:30 Türkiye Adının Yaygınlaşmasında Seyyahların Rolü Oldu mu?

Semazenlik ve Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı

02:00 Sema Nedir, Semazen Nedir?
03:45 Sema Eğitimi ve Semazenlik
09:00 Mevlana Zamanında Sema Var mıydı?
13:00 Hangi Tarikatlarda Sema'ya Benzer Bir Uygulama Vardır?
14:30 Sema, Mevlana'dan Sonra Bugünkü Halini Nasıl Aldı?
18:20 Semazen Olmak İçin Bir Şart Var mıdır?
21:00 Sema Gösterisi Neden Yapılır?
25:15 Semazenlerin Başları Neden Dönmez?
29:00 "Mevlevi Mukabelesi Bize Hayatın Kendisini Öğretir"
34:00 Semazenlerin Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı Nedir?
40:00 Sema Hareketlerin Sembolik Anlamı Nedir?
46:00 Semazenlerin Harektleri Ne Anlama Gelir?

ismailgulec.net