Dostluğun dördüncü kısmı

Dönemin hekimi Calinus asistanlarından deliler için hazırlanmış ilaçtan ister. Öğrencisi neden içmek istediğini sorunca şöyle cevap verir:

- Bir deliye rastladım. Bir müddet yüzüme baktı. Gözünü kırpıp yakamı çekti. Bende kendinden bir şey görmeseydi, yüzünü çevirip bana bakmazdı. Cinsiyetimden şüphelenmeseydi o niçin kendi cinsinden olmayana baktı?

Mevlana, Mesnevî’de Calinus’un başından geçen bu olayı anlattıktan sonra konuyu şu hikmetli sözle özetler:

İki insan ülfet etse hiç şüphe etme, aralarında müşterek bir taraf vardır.

Peki iki insanı bir araya getiren müşterek taraf nedir? Bu sorunun cevabını Kenan Göçer’in son yıllarda dostluk üzerine yazılmış görüp okuduğum en derli toplu kitap olan Dostluk Felsefesi’nde (İstanbul: Pan Yayınları, 2022) Aristo’nun Nikhomakos’a Etik kitabından dostluktan bahseden bölümde yaptığı özette buluruz:

Aristo, etikten bahsettiği kitaplarında dostluğu üç kısma ayırır. Erdeme dayalı iyiler arasındaki dostluk, menfaat dostluğu ve haz dostluğu. Aslolan erdeme dayalı olandır, diğer ikisi erdeme dayalı dostluk değildir, geçicidir ve dostluk olarak kabul edilmez. Menfaat ve haz ortadan kalktığında dostluk biter. Öküz ölünce ortaklık biter. Dostluğun temelinde eşitlik ve benzerlik olduğu kral veya bilge ile hiçbir şey bilmeyen veya aşağılık biri arasındaki dostluğu anlamsız bulur. (1159b)

Aristo, ülfet eden iki insan arasında müşterek noktaları üç kısma ayırır: Erdem, menfaat ve haz. Acaba dördüncü bir neden olabilir mi? Ama öncesinde Aristo’nun dostluğun temelinde olması gerektiğini söylediği hemcinsiyle yapılmasına dair Mesnevî’den iki hikaye nakledeceğim. İlki Ahırdaki Ceylan Hikayesi.

Zalim bir avcı bir ceylan yakaladı. Ona acımadan ineklerin ve eşeklerin olduğu ahıra koydu. Zavallı ceylan, korkudan bir o yana koşuyordu, bir bu yana.

Avcı geceleyin yesinler diye eşeklerin ve ineklerin önlerine saman koydu. Hayvanlar samanı sanki şekermiş gibi büyük bir iştahla yediler. Zavallı ceylan ise gözüne saman tozları kaçmasın diye yüzünü çeviriyordu. Kişinin sevmediğiyle aynı yerde kalmasından daha büyük bir ceza var mıdır acaba?

O göbeği hoş kokulu, güzeller güzeli ceylan ahırda sanki hapisteymiş gibi idi. Hayvanlar ceylanla dalga geçmeye başladılar. Eşeklerden biri:

- Susun bakayım, bu ceylanda padişahların beylerin huyu var. Onu rahatsız etmeyin, dedi.

Bir diğeri:

- Şu ceylan bir inci elde etmiş, onu nasıl olur da ucuza satar? dedi.

Bir başkası ise:

- Söyleyin ona, bu naziklikle ve kibarlıkla gitsin padişahın tahtına otursun, dedi.

Karnı doyan eşeklerden biri ise ceylanı saman yemeye çağırdı. Ceylan başını çevirerek:

- O saman senin gıdan. O gıdadan senin bedenin dirileşir, yenileşir. Ben çayır çimenliğin arkadaşıyım. Dupduru suların aktığı ırmakların kenarlarında, bağlarda, bahçelerde gezer dururum ben. Oralarda avunur eğlenirim. Kader beni buraya düşürdü diye huyum mu değişecek? Yoksul oldum diye nasıl yoksulca davranırım? Elbisem eskise de ben yeniyim. Ben sümbülü, reyhanı, lâleyi nazlanarak yerdim, dedi.

Bu sözleri işiten eşeklerden biri ceylana döndü ve:

- Evet, dedi, sen böyle konuşadur, boş boş konuş. Çünkü yabancı memleketlerde boş ve saçma şeyler çok söylenir, diye çıkıştı. Ceylan bu sözlerin altında kalacak değildi.

- Benim sözlerime göbeğim şahitlik etmekte, öd ağacına, ambere bile minnet etmemekte. Ama o kokuyu alacak burun nerede? Pisliği seven eşeğe bu koku haramdır. Eşekler yolda giderken pislik koklarlar. Ben böyle eşeklere nasıl güzel kokular sunabilirim?

İkinci hikâyemiz bilgelerin cahillerle dost olamayacağına dair. Ahmaktan kaçan İsa’nın hikâyesi:

Bir gün Hazreti İsâ, arkasından vahşi bir aslan kovalıyormuş gibi, dağa doğru bütün gücüyle koşar. Adamın biri de peşinde koşarak kendisine yetişir. Neden böyle kaçtığını sorar. Hz. İsâ acelesinden, adamın sorusuna cevap veremez. Adam bir müddet daha arkasından koştuktan sonra:

- Allah rızâsı için biraz dur da neden böyle kaçtığını söyle. Çünkü arkanda ne bir düşman ne de vahşi bir hayvan var, dedi. Hz. İsa:

- Beni oyalama, yürü işine git. Ben bir ahmaktan kaçıp kurtulmak için böyle koşuyorum, der. Adam hayretler içinde:

- Yâ İsâ! Körlerin gözlerini, sağırların kulaklarını açan sen değil misin? Ölüye ism-i azam okuyup dirilten sen değil misin? Topraktan kuşlar yapıp onları canlandıran sen değil misin? Peki, öyleyse neden böyle kaçıyorsun? Bunca mûcize sana gelmişken neden korkuyorsun?

diye sorunca; Hz. İsâ cevap verir:

- O, en yüce ism-i azamı sağıra okudum, kulağı duydu. Köre okudum, gözleri açıldı. Kayalık dağa okudum, dağ çatladı, yarıldı. Ölmüş birine okudum, dirildi. Cansıza okudum canlandı. Fakat ahmağın gönlüne şefkatle yüz binlerce kere okudum, bir faydası olmadı. O ahmak bir kaya parçası, bir mermer kesildi. Ahmaklık huyundan vazgeçmedi. Onun için kaçıyorum” der. Ancak buradaki cehaletin bilgi ve diploma ile ilgisi olmadığını, diplomalı cahillerin de olabileceğini hatırlatıp devam edelim.

Dostluğun dördüncü kısmı

Aristo dostluğu üç kısma ayırmıştı. Dördüncüsünü de Mesnevî’den öğrenelim:

Bir bilge anlatıyor:

Çölde bir kargayı bir leylekle arkadaşlık yaparken gördüm. Çok şaşırdım, bir leylek neden bir karga ile arkadaşlık yapsın ki, diye düşündüm, durdum. Daha yakından görmek için yanlarına yaklaştım. Hayretler içinde yanlarına yaklaşınca ikisinin de topal olduğunu gördüm. O an anladım ki yükseklerde uçan, ak pak olan leylek, kapkara bir karga ile bir zaafından dolayı arkadaşlık yapıyormuş.

Dördüncü kısım dostluk kusurlarımız, zaaflarımız. O yüzden Nevres-i Kadîm’in sözlerine kulak vermek gerek:

Mîzâna ur görüştüğün ahbâbı ibtidâ

İşte size dostluğu ölçmek için bir ölçü daha. Nevres’in dediği gibi dostluğunuz vurun tartıya. Eğer ulvi bir gaye, erdem veya ideal için bir araya gelinmemişse o dostluk geçicidir. O yüzden Amerikan filmlerinden edinilen alışkanlıkla herkese dostum dememek lazım. Çünkü sorumluluğu ve bağlayıcılığı var. Kişi dostunun aynasıdır.

Aristo’nun üç kısım dediği dostluğa dördüncüsü Mevlana’dan. Beşincisini gören bilen varsa haber versin de öğrenelim.




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Diyar-ı Rum'a ne zaman Türkiye denildi?

02:00 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
03:00 Selçuklu Türkmenleri Anadolu'ya Ne Diyorlardı?
04:30 Anadolu'nun Adı Nereden Geliyor?
06:30 Türk Sultan ve Meliklerinin Rum Adını Değiştirmelerinin Nedeni Nedir?
08:30 "Rum" Kelimesi Coğrafi mi Yoksa Siyasi Bir İsim mi?
10:30 Diyar-ı Rum Nasıl Türkiye'ye Dönüştü?
13:30 Türkiye Adı İlk Defa Ne Zaman Kullandı?
16:15 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
19:30 Türkler Anadolu'nun Türkleşmesini Nasıl Başardı?
23:00 "Türklerin Gelmesiyle Anadolu Ciddi Bir Şekilde Kalkınıyor"
29:00 Türkler Geldiğinde Anadolu'da Nasıl Bir Yaşam ve Kültür Vardı?
34:00 Türkler Anadolu'ya Yerleşip Çoğaldıkça Yerli Halka Ne Oldu?
38:00 Gayrimüslimlerin Müslümanlaşmasında En Önemli Etken Nedir?
44:30 Türkiye Adının Yaygınlaşmasında Seyyahların Rolü Oldu mu?

Semazenlik ve Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı

02:00 Sema Nedir, Semazen Nedir?
03:45 Sema Eğitimi ve Semazenlik
09:00 Mevlana Zamanında Sema Var mıydı?
13:00 Hangi Tarikatlarda Sema'ya Benzer Bir Uygulama Vardır?
14:30 Sema, Mevlana'dan Sonra Bugünkü Halini Nasıl Aldı?
18:20 Semazen Olmak İçin Bir Şart Var mıdır?
21:00 Sema Gösterisi Neden Yapılır?
25:15 Semazenlerin Başları Neden Dönmez?
29:00 "Mevlevi Mukabelesi Bize Hayatın Kendisini Öğretir"
34:00 Semazenlerin Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı Nedir?
40:00 Sema Hareketlerin Sembolik Anlamı Nedir?
46:00 Semazenlerin Harektleri Ne Anlama Gelir?

ismailgulec.net