İki Manzum Nasreddin Hoca Fıkraları Kitabının karşılaştırması

Köprülüzâde Mehmet Fuad’ın Nasreddin Hoca Manzum Hikayeler isimli eseri

Köprülüzâde Mehmed Fuad’ın, Nasreddin Hoca Manzum Hikayeler isimli eseri 1918 yılında İstanbul’da yayınlandı. Üzerinde Nasreddin Hocanın türbesinin resmi olan karton bir kapak içinde, roman boy basılan bu eserin iç kapağının arka yüzünde Nasreddin Hoca’nın bir resmi yer almaktadır. 238 sayfa olan kitap, Köprülüzade tarafından 7 Kanunuevvel 1917’de İstanbul’da yazılmış Başlangıç yazısıyla başlıyor. Devrinde basılan kitaplarda genellikle mukaddime ve dibace gibi isimler altında yazılan bu tip yazıların başlangıç olarak yazılması, bize, Köprülüzâde’nin Türkçe anlayışını gösteren bir ipucudur. Bu bölümde Köprülüzade, Nasreddin Hoca’nın tarihi şahsiyeti ve fıkralarının önemi hakkında açıklayıcı bilgiler verdikten sonra kitabı niçin hazırladığını belirtmektedir. Köprülüzade bu eserini bir dostunun tavsiyesiyle çocukların daha rahat okumaları ve akıllarında kalmaları için fıkraları manzum olarak yazdığını belirtmektedir. Bununla, sadece devrindeki çocuklara değil, geleceğin çocuklarına da faydalı olmak istemektedir.Elli manzum fıkranın yer aldığı bu kitapta, fıkraların arasında konu ile ilgili resimler yer almaktadır. Kitabın sonunda ise 19 Şubat 1918’de yazdığı Hoca’ya Dair isimli bir bölüm yer almaktadır. Burada, başlangıç bölümünde Hoca’nın hayatına ve tesirine ait verdiği bilgilerin yetersiz olduğunu düşünen Köprülüzâde, farklı kaynaklardan aldığı bazı bilgilerle bu bölümü yazdığını belirtmektedir. Evliya Çelebi ve Çaylak Tevfik’in verdiği bilgileri tenkit etmekte ve özellikle Hoca ile Timur arasında hamamda geçen fıkranın kahramanının Hoca olmadığını, meşhur İskendername şâiri Ahmedî olduğunu belirtmektedir. Devrine kadar Avrupa’da yayınlanan hoca ile ilgili kitaplar hakkında bilgi vererek hocanın bütün dünyada tanındığına dikkat çekmektedir. Köprülüzade’nin dikkat çektiği bir diğer husus müstehcen fıkraların hocaya ait olmadığıdır. Bunun yanında hocaya mutasavvıf yakıştırması yapılmasını ve eserlerinin tasavvufî bir şekilde yorumlanmasını çok açık bir şekilde tenkit etmektedir.

Sami Ergun’ün Manzum Nasreddin Hoca Fıkra ve Hikayeleri isimli eseri

Köprülü’nün kitabıyla karşılaştırmaya çalışacağımız eser, Sami Ergun tarafından nazmedilen Manzum Nasreddin Hoca Fıkra ve Hikayeleri adıyla Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 1950’de yayınlanmış orta boy bir eserdir. 143 sayfa olan bu eserin içinde renkli bir Nasreddin Hoca tablosu ile fıkralarla ile ilgili 38 resim yer almaktadır.Kitap, Sami Ergun’un hoca ve fıkraları hakkında verdiği altı sayfalık önsöz ile başlamaktadır. Bu önsözde, Hoca hakkındaki genel kanaatler sıralandıktan sonra, İbrahim Hakkı Konyalı’nın Akşehir ve Nasreddin Hoca isimli eserinden yararlanılarak hazırlanan hocanın kısa hayat hikayesi yer almaktadır. Burada, Köprülüzâde’nin verdiği bilgilerin bir kısmı düzeltilmekte ve ondan sonra yapılan çalışmalardan da faydalanılarak daha geniş bilgi verilmektedir.Köprülüzade’de 50 fıkra nazmedilmesine karşın bu eserde 150 manzum fıkra yer almaktadır. Ayrıca, Sami Ergun fıkraları kahramanlarına göre sınıflandırmıştır. 150 fıkra; Hoca ile Karısı, Hoca ile Timurlenk, Hoca ile eşeği, Hoca’nın kadılığı, Hoca’nın hazır cevaplığı, Hoca ziyafette, Hoca, oğlu ve çömezi ve Hoca’nın kabahatleri başlığı altında sekiz bölüme ayrıldığını görüyoruz.

Manzum Fıkraların karşılaştırılması

Türkçe’nin iki farklı döneminde ve iki farklı alfabesiyle nazmedilen bu iki eserin bir birine benzediği yönlerin yanında farklılıkları da vardır. Bunların başında ikincisinde daha çok fıkra olmasına karşın sayfaca ilkinden daha az oluşudur. Köprülüzâde’de 50 fıkra 212 sayfa tutarken Sami Ergun’da 150 fıkra 143 sayfa tutmaktadır. Buna Köprülü’nün kitabının daha küçük boy olduğunu ilave edecek olursak Sami Ergun’un fıkralarının daha kısa olduğunu söyleyebiliriz. Köprülü’de yer alan bir çok fıkra (Hoca ile Ay, Hoca ile Rahipler, Hoca ile kadı vs.) Sami Ergun’da yer almamaktadır.Farklı olan bir diğer husus Sami Ergun’un fıkraları tasnif etmesidir. Bu tasnifin içinde birden fazla bölüme girecek olan türde fıkralar da yer almaktadır.Fıkralar arasındaki farklardan bir diğeri de Köprülü’de manzumeler 7-8 hecelik iken Sami Ergun’da 11-13 hece arasında olmasıdır. Bu durum fıkralarının uzunluğunu da etkilemektedir.İki eser arasındaki manzum oluşları dışındaki belirgin en büyük özellik dillerinin oldukça sade oluşudur. Köprülü daha önce yazılmış olmasına rağmen kullanılan kelimeler hemen aynı sadeliktedir. O kadar sadedir ki günümüzde bile çocuklar çok rahat bir şekilde okuyup anlayabilirler.İki eserin benzer olduğu taraflardan biri de resimli oluşlarıdır. Sami Ergun’da 150 fıkra 38 resimle resmedilirken Köprülü’de bütün fıkralar resmedilmiştir. İlkinde resim altı yazıları yer alırken, ikincisinde bulunmamaktadır. Genel olarak bakıldığında Köprülü’deki resimlerin daha canlı ve gerçekçi olduğu görünmektedir.Şimdi iki eserde yer alan manzumeler arasındaki benzerliklerin ve farkların daha iyi anlaşılması için Fincancı Katırları isimli fıkrayı örnek olarak veriyoruz.

Fincancı katırları

İki eserin metinlerini karşılaştırmak için her iki eserde de bulunan hocanın meşhur fıkralarından Fincancı katırları isimli olanını seçtik. Bu fıkra, ilkinde 72 mısra iken ikincisinde 44 mısradır. Köprülüzâde manzumeye hoca hakkındaki kanaatleri belirterek başlarken Ergun hemen konuya girmektedir. Köprülü’de hoca mezarlığa tesadüfen giderken Ergun’da bilinçli bir şekilde gitmektedir. Köprülü mezarlığı tavsif edip ordugaha benzetirken Ergun bir şeye benzetmez. Her ikisinde de hoca çukura tesadüfen düşer. Köprülü’de hoca şaşkınlıktan öldüğünü sanırken Ergun’da hazır düşmüşken kabir hayatını tecrübe etmek ister. Her ikisinde de fincancı katırlarının gelişi kıyametin kopuşuna benzetilir. Köprülü’de hoca sırat köprüsünden geçmek için kalkarken Ergun’da sadece kıyamet koptu diye çukurdan çıkar. Her ikisinde de fincanlar kırılır ve hoca iyi bir dayak yer. Köprülü’de hocayı hortlağa benzettikleri için döverken Ergun’da kızgınlıktan döverler. Her ikisinde de eve gider ve hoca karısıyla karşılaşır. Hocanın karısıyla konuşması Köprülü’de kısa geçilmesine karşın Ergun olayı daha ayrıntılı nazmeder. Hocanın karısında verdiği cevap da aynıdır. Görüldüğü gibi aradaki farklar daha çok üslupla ilgilidir. Fıkraların temel konusunda ve kahramanlarda bir farklılık yoktur. Yukarıda anlatmaya çalıştığımız hususların daha iyi anlaşılması için her iki manzumeyi veriyoruz.Köprülüzade Mehmet Fuad Bizim Hoca pek meraklıDere tepe demez gezerHer şeye de erer aklıRüzgarlardan hile sezerBazısı der: “cahil, kofdur”Yanlış, o bir filozoftur Bir yaz günü sabah erkenHoca kırda gezinirdiYürüdü... yürüdü... derkenKarşıda koca bir orduSessiz, ıssız oldu peydaServilerin arasında Sessiz ıssız bir ordugâhLâkin askerleri taştanCübbeleri yeşil, siyahFırlamış kavuklar başdanHoca güldü: “Koca şaşkınMezarlığı bak ne sandın!” Hemen merakla yürüdüGirdi tenha mezarlığaKalbini korku bürüdüBakınırken sola sağaEski bir çukura düştüSanki o da gömülmüştü Hocanın karardı gözüEyvah dedi “ölmüşüm benHiç aklıma ölüm sözüGelir miydi dünyadaykenNeredeyse Münker NekirAhret sualine gelir” Hoca kendi kendisineCevabını hazırlarkenBir uzak kervan sesineKulağı kabarttı birdenO yüzlerce çan sesiniDuydu, kesti nefesini Bir gürültü bir kıyâmetBağırmalar çıngıraklarHoca dedi: “Koptu afet!Çare yok kalmalı nâçârKimse tutmadan kolumuTutayım sırat yolumu Can havliyle mezarlıktanFırladı yola çır çıplakBir birine girdi kervanOnu sandılar bir hortlakKimisi de cadı sandıHemen yerlere kapandı Lakin işin en fenasıFincan katırları ürkekBitti kervanın eşyasıZaten hepsi çanak çömlekKırılmıştı tabak kâseKervancılar düştü yeise Koşup hocanın yanınaYerden tutup kaldırdılar-Vurun mezar kaçığına!...Hortlaktır dayaktan yılar!Hoca bağırdı: “Aman,Bu iş kıyametten yaman!” Her yerinde ağrı sızıGeç vakit düştü evineSanki kilitlenmiş ağzıO kadar sessizdi. -YineSessiz, sessiz geliş nerden?- Hoca niye sustun birden? - Ta ahrete gidip geldim- Aman söyle ne haber var?-Hiç! Ben mezar mı deldim“Yalnız çok aksi kervanlarFincancı katırlarınaRast gelmezsen mutlu sana! Sami Ergün Hoca bir gün yolunu mezarlığa düşürürServilere taşlara bakarak dalgın yürürDerken düşer bir kabre ayakları kayarakHoca bunu yerinde bir tesadüf sayarakDer ki “yaşım ileri bir tecrübe gerekirYapışır mı yakama bakalım Münker, Nekir?Nasıl başlar melekler zorlu neden niçineSoyunarak gizlenir bu mezarın içineKafasında gezerken öbür dünya sorusuBirdenbire çalınır İsrafil’in borusu

Çıngıraklar feryatlar ortalığı çınlatır

Sökün eder tepeden sürüyle yüklü katırHoca der “Tam kıyamet, bütün varlık dirilirBöyle kıyam gününde nasıl kabre girilir?Daz başıyla ansızın fırlayınca kabirdenDört bir yana kaçışır kervanın hepsi birdenÇiftelerle katırlar yüklerini atarlarDağı taşı bir anda bir birine katarlarFincan tabak ne varsa parçalanır ezilirHoca’nın da az sonra marifeti sezilirKatırcılar bağırır:- Aklını mı yitirdin?İn mi yoksa cin misin, neden bir kabre girdin?Hoca der ki korkarak:- Ne bir inim ne cinimÖbür dünya ehliyim haktır mezhebim dinimSeyre çıktım alemi kıyamete erince

Kayıtsızca rahmetli böyle cevap verince

Haykırarak derler ki: Öğretiriz gezmeyi, Anlatırız biz sana fincan tabak ezmeyi!Elde sopa hiddetle üzerine yürürlerZavallıyı adeta dayaktan öldürürlerDili etmez lakırdı gözünün feri sönerHoca bitkin bir halde akşam evine dönerHatun asık bir yüzle merdivende yakalarBaşka cinsten soruyla geçer uzun dakkalarSabrı atıp nihayet Hoca der ki:- A karı!

Sor biraz da halimi bırak bu soruları

Çarpıldım mı bilmem ki uğradım mı nazaraMezarlıktan geçerken yuvarlandım mezaraÖbür dünya ehline istemeden karıştımKüsülü ayrıldığım ahbaplarla barıştım

O alemde karısı “Neler gördün?” deyince

Aldırmayıp haline yersiz inceleyinceHoca der ki:-Pek rahat sayarlar hatırınıÜrkütmezsen bir şey yok fincancı katırını!




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Diyar-ı Rum'a ne zaman Türkiye denildi?

02:00 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
03:00 Selçuklu Türkmenleri Anadolu'ya Ne Diyorlardı?
04:30 Anadolu'nun Adı Nereden Geliyor?
06:30 Türk Sultan ve Meliklerinin Rum Adını Değiştirmelerinin Nedeni Nedir?
08:30 "Rum" Kelimesi Coğrafi mi Yoksa Siyasi Bir İsim mi?
10:30 Diyar-ı Rum Nasıl Türkiye'ye Dönüştü?
13:30 Türkiye Adı İlk Defa Ne Zaman Kullandı?
16:15 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
19:30 Türkler Anadolu'nun Türkleşmesini Nasıl Başardı?
23:00 "Türklerin Gelmesiyle Anadolu Ciddi Bir Şekilde Kalkınıyor"
29:00 Türkler Geldiğinde Anadolu'da Nasıl Bir Yaşam ve Kültür Vardı?
34:00 Türkler Anadolu'ya Yerleşip Çoğaldıkça Yerli Halka Ne Oldu?
38:00 Gayrimüslimlerin Müslümanlaşmasında En Önemli Etken Nedir?
44:30 Türkiye Adının Yaygınlaşmasında Seyyahların Rolü Oldu mu?

Semazenlik ve Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı

02:00 Sema Nedir, Semazen Nedir?
03:45 Sema Eğitimi ve Semazenlik
09:00 Mevlana Zamanında Sema Var mıydı?
13:00 Hangi Tarikatlarda Sema'ya Benzer Bir Uygulama Vardır?
14:30 Sema, Mevlana'dan Sonra Bugünkü Halini Nasıl Aldı?
18:20 Semazen Olmak İçin Bir Şart Var mıdır?
21:00 Sema Gösterisi Neden Yapılır?
25:15 Semazenlerin Başları Neden Dönmez?
29:00 "Mevlevi Mukabelesi Bize Hayatın Kendisini Öğretir"
34:00 Semazenlerin Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı Nedir?
40:00 Sema Hareketlerin Sembolik Anlamı Nedir?
46:00 Semazenlerin Harektleri Ne Anlama Gelir?

ismailgulec.net