Güney Makedonya Camileri

Geçen yazımızda Teselya bölgesindeki camiler hakkında bilgi vermiştik. Bu sefer biraz daha yukarı çıkıp aralarında Selanik'in de bulunduğu Güney Makedonya bölgesinde gördüğüm camiler hakkında bilgi vereyim. Bilgi vermeden Heath Lowry'nin kitabını özellikle zikretmeliyim. Sadece camilerin değil diğer mimari eserlerin durumu hakkında bilgi veren bu eser her türlü övgüyü hak ediyor.

Güney Makedonya

Geçtiğimiz sene Avrupa gündemini meşgul eden konulardan biri de Makedonya meselesi idi. Yunanistan en başından beri kendi sınırları içinde Makedonya diye bir yer bulunduğu ve bölgenin Antik Yunan tarihinin ve kültürünün bir parçası olduğu ve Makedonların Yunan olduklarını gerekçesiyle karşı çıkmıştı. Onlara göre Yunan tarihinden ve kültüründen bağımsız bir Makedonya tarihi ve kültüründen bahsedilemezdi. Uzun görüşmelerin ardından ülkenin adı Kuzey Makedonya olarak değiştirildi. Yunanistan'da kalan kısım da haliyle Güney Yunanistan oldu.

Osmanlı Devleti'nde ise buralar Rumeli eyaletinin bir parçası idi. Elviye-i selase denilen üç vilayet Selanik, Manastır ve Kosova vilayetleri sınırlarında idi. Güney Makedonya sınırları içinde Selanik'ten başka Yenice-i Vardar, Siroz, Drama, Kavala, Kareferya, Katarin, Kesriye, Kozani bulunuyor.

Yenice-i Vardar (Gianitsa) Ahmet Bey Camii

Evrenosoğlu'nun torunu Şemseddin Ahmed Bey'in yaptırdığı Ahmet Bey Cami tadilat edileceği günü beklerken yıkılmamak için ayakta zor duruyor. Ahmet Bey Camii şehrin en büyük camii olmalı ki ona Ulu Camii de derlermiş. Cami hem 1., hem 2. Dünya savaşları esnasında tahrip edilmiş. Etrafı tel örgü ve tahtalarla çevrili ve içeri girilmiyor. Bahçesi de otlardan ve çalılardan yürünmeyecek halde.

Kubbeli ve kare planlı caminin son cemaat mahalli de duruyor. Yunan hükümetinin himmetini bekliyor. Ümid ederiz tez zamanda resterasyon programına alınır.

Kesriye Kurşunlu (Kastoria) Cami

Aynı adla anılan gölün kenarında kurulmuş güzel ve şirin bir kasaba Kesriye. Şehre girerken gördüğümüz manzaradan etkilendiğimizi söylersem sanırım güzelliği hakkında sizde kanaat oluşmasına yardımcı olurum.

Maalesef kasabada bir cami ve medreseden başka bir şey kalmamış. Yukarı mahallede, tepe üstünde külahı şerefesine kadar yıkılmış minaresi ile adı kurşunlu olup kubbesi otlarla kaplı Kurşunlu Camii hala sağlam duruyor. Kare planlı kesme taştan yapılan ve sekiz köşeli bir kasnağa oturmuş kubbesi olan bu cami 2. Dünya savaşı esnasında İtalyanların bombalarından nasibini almış. Dört tarafı evlerle çevrili ve bir arabanın dikkatlice geçebileceği genişlikte bir yoldan girilen bir meydan içinde olan camiin son cemaat yeri yok ve kapısı kilitli olduğu için içeri giremedik.

Bu camiin yanında tuğladan yapılmış açık bir türbe varmış. Dört köşeli, kemerli ve kubbeli bu türbeden Kesriye civarında iki tane daha varmış. 1939'te yapılan bir yayında bahsedilen ve tanıtılan bu türbe Semavi Eyice'nin 1953 yılındaki ziyareti esnasında yokmuş. Bunların Gazi Evranos Bey'in şehrin fethi esnasında şehit düşen kumandanlarına ve askerlerine ait olduğu düşünülüyor.

Karaferye Eminzade Hacı Ahmed Cami ve Çelebi Sinan Bey Camii

Selanik'in 60 km güneybatısında yer alan Karaferye'de bugün ayakta kalan ve müzeye çevrilen Medrese cami olarak bilinen Eminzade Hacı Ahmed Camii ile harabe halindeki alaca minareli Orta cami olarak bilinen Çelebi Sinan Bey Cami dışında bir şey kalmamış.

Selanik

Türkler arasında Selanik ismini duyup da heyecanlanmayan var mıdır acaba? Jön Türk hareketinin beşiği, İttihad ve Terakki'nin kurulduğu, Gazi Mustafa Kemal'in doğduğu, Türklerin "İstanbul'un bir parçası", Yahudilerin "şehirlerin anası" dedikleri Kuzey Yunanistan'ın en önemli şehri. Osmanlılar döneminde çok dilli ve çok kültürlü kozmopolit bir şehir iken günümüzde bu özelliğinden eser kalmayan bu güzel şehirden 1912 yılında çekildik. Bizim ardımızdan iki dünya savaşı iki deprem geçiren şehir bayağı değişmiş.

Gittikleri her yeri abad eden Türkler Selanik'i de camilerle, medreselerle, hanlarla, hamamlarla, çeşmelerle ihya etti. Sahili süsleyen Beyaz Kule zannedilenin ve söylenilenin aksine 1535'te sahil güvenliğini temin için Türkler tarafından inşa edildi. Şehri ziyaret eden Evliya Çelebi'nin anlattığı camilerden bugün yedisi cami olarak hizmet vermese de hâlâ ayakta. 20. yüzyılın başında Selanik'te 36 cami, 24 mescid, dokuz medrese, üç imaret, yirmi civarında tekkeden bahsedilir. 1912'de şehir Yunanistan'a teslim edildikten sonra bu eserlerin maalesef çok azı günümüze kadar ulaştı.

Hortac Süleyman Efendi Cami

Ayios Yeorgios Meydanındaki kilisenin yanında imiş türbe. 1590'lardan sonra Selanik'in yakın köylerinden Hortac'dan Süleyman Efendi o zamanlar kilise olan camiin yanına bir zaviye kurar. Koca Sinan Paşa da yanındaki kiliseyi 1591'de camie çevirir. Camiin adı da vesile olduğu için Hortac Sultan Camii olur. Süleyman Efendi vefat edene kadar camiin imamlığını yapar ve vefat edince de camiin haziresine defnedilir.

Tekrar kiliseye çevrilen camiin etrafında arkeolojik kazılar yapılmış ve Bizans Eserleri Müzesi'ne çevrilmiş. Avlusunda şadırvan olduğu anlaşılan bir yapıdan başka bir şey kalmamış. Binanın doğu tarafında, mihrabın önünde 1950'lerde çatısı yıkılmış, duvarları devrilmek üzere olan dikdörtgen biçimli içinde Süleyman Efendi'nin taçsız lahdinin bulunduğu türbe varmış. Şimdi yanyana dizilmiş taşlar ve kime ait olduğu belli olmayan kabir var. Kubbeli, dikdörtgen planlı ve açık bir türbe bugün yok maalesef.

Diğer camiler

Hamza Bey veya Hafsa Hatun Camii de ziyaret edilmeli. Osmanlıların yaptığı en eski camii olduğu için ayrı bir önemi var çünkü. Şehrin merkezindeki camiin kurtulması biraz da şans eseri olmuş. Metro inşaatı camii kurtarmış desem garip gelecek. Muhtemelen resterasyon bitince ilk hali olmasa da büyük oranda eski haline kavuşacak. Burayı ya müze yaparlar ya da sergi salonu. Sinema yapmasınlar da bir daha.

İkinci en eski tarihli cami İshakiye Cami yahut Alaca İmareti. 15. asrın sonlarından kalan bu camii hem imaret hem ibadet için yapılmış. Selanik depreminde hasar gören cami tamir görmüş. Belediyeye ait olan binası zaman zaman sergiler için açılıyormuş ama biz açık haline tesadüf edemedik. Mutlaka görmenizi istiyeceğim bir diğer cami de şehrin batısında Arkeoloji Müzesi caddesinde Yeni Cami. Yahudilikten dönme zengin bir müslüman tarafından İtalyan bir mimara çizdirilip yaptırılan camiin mimari özelliği diğerlerinden çok farklı.

Kavala İbrahim Paşa Cami

Kavala'yı biz kurabiyelerinden biliriz. Bir de Kavalalı Mehmet Ali Paşa'dan. Ege denizinin kuzey sahilinde Selanik'in 150 km doğusunda, denize doğru çıkıntı yapan bir kayalık burunda çevresine hakim bir tepede kurulmuş sevimli bir kasaba. Daha sonra şehir batı ve doğusundaki dağlara doğru yelpaze gibi genişlemiş. Karşısında da en az Kavala kadar meşhur Taşoz adası var.

Lozan'dan sonra ilk olarak İbrahim Paşa camii St Nikolas adıyla kiliseye çevrilir. Etrafındaki medrese ve çarşı yıkılmış, bugün yok. Yukarı kalede Alaca Cami halen ayakta. Halil Bey veya Paşa camii ile medresesi de restore ediliyor.

Kavala'daki camiler diğer şehirlere göre daha şanslı. Ya restore edilmiş ya da ediliyor ve edildikten sonra da kullanıldığı için daha uzun süre ayakta kalacak gibi duruyor.

Mehmet Ali Paşa Külliyesi ve Camii

Mehmet Ali Paşa külliyesinden de bahsetmemek olmaz. Külliyede cami, mektep, medrese, imaret ve mühandishane bulunuyor. Osmanlı Barok üslubunda inşa edilen külliyeyi en iyi rıhtımdan görebilirsiniz. Yarımadanın batıya bakan yakasında olan külliyenin en sağında köşkü görürsünüz. Sola doğru geldikçe önce medrese ve kütüphane daha sonra da cami gözünüze çarpar. Camiin solunda da imaret var. Giriş kapılarındaki muhteşem kitabeler hala duruyor çok şükür. Yunan bir hanımın girişimiyle bugün bir butik otele dönüşen imaret çok güzel bir şekilde restore edilmiş. Bir gece konaklayarak buradaki havayı teneffüs edebilirsiniz. Heath Lowry buranın Yunanistan'da özel girişimle en iyi restore edilmiş Osmanlı eseri olduğunu söylerken haksız değil sanırım. Bu külliyenin bizim açımızdan önemi geç dönem Osmanlı mimarisinin başarılı bir örneği olması.

Serez Camileri

Fatih döneminde evliya yatağı denilen Serez'de evliya mezarı olmayan bir köşesi, tekke olmayan bir mahallesi yokmuş. Her yeri gezen Evliya Çelebi burayı da gezer ve yüzü aşkın cami ve mescit, sayamayacağı kadar çok medrese, mektep, tekke, hamamlar, imaretler ve bedesten olduğunu söyler. 19. asırda şehirde iki hamam, yirmi cami, on sekiz mescit, sekiz medrese, on dört tekke, üç imaret, on dört okul ve kırk iki kilise varmış. Serez'in son iki asrı biraz bahtsız bir şekilde geçmiş. 1849 yangını şehrin dörtte üçünü götürmüş. Balkan savaşlarında Bulgarların kundaklamaları kalan bir çok binayı yok etmiş. Bir de 1. Dünya Savaşı geçince üzerinden o zengin şehir harabeye dönmüş. Yunanlılar şehri alınca imar etmişler ancak günümüze Zincirli Cami, Mustafa Bey Cami ve Mehmet Bey camileri ile bedesten kalmış.

Mehmet Bey Camii ve gaziler mezarlığı

Gedik Ahmet Paşa'nın oğlu Mehmet Bey tarafından yaptırılan cami oldukça haşmetli olmalı. Bu caminin diğer camilerden farklı bir şanssızlığı var. 1960'larda bir sel taşkınında camii su basmış ve çamur altında kalmış uzun seneler. Girişindeki sütunlar yıkılınca üzerindeki kubbe de çökmüş. Daha sonra avlu çamurdan temizlenmiş, sütunlar tamir edilip dikilmiş ama kubbe yıkıldığı ile kalmış. Koruma altına alınan eserler listesine alınınca da çevresi telle çevrilip kapısına kilit vurulmuş. Restore edileceği günü bekliyor.

Halen harabe halinde olan bu cami şehrin doğu girişinde bir tarla ve parkın yanında ve önünde de mezarlığı var. Bir kubbe ve mihrap tarafında beş köşeli ve her köşesinde duvarına göre büyük penceresi olan bir hücre var. İlk gördüğümde türbe sandığım mihrap kısmı kadar büyük hücreli cami pek yok sanırım.

Kitabesinden 1493'te yapıldığı anlaşılan camiin dış avlusunun duvarlarının bir kısmı kalmış. Üzerindeki süslerden ve işlemelerden en erken 18. asırda yapılmış olan duvarlarında mermer işlemeli bir çeşme var. Pencereler büyük, mermer söveli ve demir şebekeli. Sanki iki farklı duvar gibi, penceresiz duvarda giriş kapısı gibi boşluk kaba taşlarla örülmüş ve üzerinde talik hat ile "ve sekâhum rabbuhum şarâben tahûrâ"* ayet-i kerimesi yazılı. Arka tarafında ise bu girişin geldiği yerde etrafı taşlarla örülü karşı tarafında yine büyük mermer söveli ve demir şebekeli bir penceresi olan bir bölüm var. Muhtemelen içeride halkın su içebileceği veya alabileceği musluklar vardı. Yahut çeşme üzerine yazılan bu ayette kastedilen şaraban tahura'nın ilim olduğunu anlayıp buranın bir medrese veya tekke girişi olabileceğini düşündürdü bana.

Zincirli Cami veya Selçuk Sultan Camii

Kimi kaynaklarda banisi belli değil denilirken Heath Lowry II. Beyazıd'ın kızı Selçuk Hatun tarafından yaptırıldığını söyler. Böyle büyük ve güzel bir camiin banisinin bilinmemesi pek makul gelmiyor bana. Böyle haşmetli bir yapıyı yaptırsa yaptırsa ya bir sultan veya kudretli bir paşa yaptırabilirdi. Sanki Selçuk Hatun kocasıyla en güzel camii kim yaptıracak yarışmasına girmiş gibi güzel bir cami inşa ettirmiş.

Bir zamanlar ahır ve yük arabalarına park yeri olarak kullanılan cami aslına sadık bir şekilde restore edilmiş. İçi nakışlar hariç olduğu gibi ortaya çıkarılmış. Mermerden oyularak yapılmış minberi harika. Mihrap tahrip edilmemiş, beyaza boyanmış halde duruyor. Sekiz köşeli bir kasnağa oturtulan merkezi bir kubbesi var. Duvarları iki sıra tuğla bir sıra kesme taş ile örülmüş. Revak ayakları mermerden ve kemerleri kesme taştan ve başlıkları da baklavalı.

Caminin bahçesinde haziresinden mi yoksa civardaki bir mezarlıktan mı olduğunu bilmediğim birkaç mezar taşı sergileniyor. Yarısı kırılmış bir taş levhanın kalan kısmı 'askeri' ile bitiyordu. Bir başka etrafı süslü ve muhtemelen baş tarafı da süslü olan talik hatla güzelce yazılmış bir mezar taşı Üftade Hanım'a ait. Böyle güzel bir mezar taşı olduğuna göre devletlü eşi olmalı.

İtimat itme sipihr-i kîne-cûnun eline
Gadr ile itdi Üftâde Hânımın ömrüne tebâh
Rûh-i pâkin eyleyüp i'zâz Hayy-ı Müsteân
İde kasr-ı gülşen-i huld-ı berîni cilve-gâh
Dâne-i eşkimle yazdım fevtinin târihini
Menzilin me'vâ ide Üftâde Hanım'ın İlâh

Merhûme ve mağfûrun lehâ cennet-mekân Üftâde Hanım'ın rûhu için rızâen lillâh el-fâtiha, sene 1257 [1841] ketebehü'l-fakîr Muhammed Rıf'at Mısrî.

Heath Lowry'nin resterasyonunu çok beğendiği eserlerden biridir. Gerçekten camiin içini görünce Lowry'nin neden bu kadar çok beğendiğini anlıyorsunuz. İnşallah diğer iki camii de bu şekilde restore edilir.

Onca cami arasında sadece bir karı-kocanın yaptırdığı camilerin ayakta kalması onların muhabbetinin kavi niyetlerinin sahih olduğunu gösterir, dersem abartmış mı olurum acaba!

Mustafa Bey Cami ve Tekkesi

Banisinin hangi Mustafa olduğu bilinmeyen camie Şehreküstü Cami de denilirmiş. Sebebi şehrin kenar mahallerinde olması imiş. Şehrin batısında olan 1519 tarihli camii büyük bir kubbe ile dört küçük kubbeli. Büyük kubbe sekiz köşeli kasnak üzerine oturtulmuş ve tuğladan örülmüş. Sağ ve sol duvarlarında dörder pencere var. Duvarları kalın, aşağıdaki pencereleri büyük, yukarıdaki pencereleri de küçük sayılmaz. Revaklar da kubbeli mermer sütunlu tuğla kemerli ve beş gözlü. Duvarda iki sıra pencere, mihrapta bir çift fitilgözü var. Duvarlar moloz ve serpme tuğladan inşa edilmiş. Son cemaat mahalli revaklı, sütunları mermer, kemerleri tuğladan dört göz kemer var. Giriş kapısı küçük ve üzerinde kitabesi hala duruyordu ancak fotoğrafını güzelce alabileceğimiz bir pozisyon yoktu. Dikkatimi ise giriş yanlarındaki geniş kemerli girişler çekti. Küçük bir yapının iki tarafındaki bu kemerli koridor girişlerin niye yapıldığını anlamadım.

Cami bir dönem kereste atölyesi olarak kullanılmış. Yunan yetkililer sahibinden satın alarak camii koruma altına alınan eserler arasında koymuşlar.

Bir sonraki yazıda Batı Trakya bölgesi camilerini anlatmaya çalışayım.

Burada verilen bilgiler şu eserden alınarak özetlenmiştir.

İsmail Güleç, Orta ve Kuzey Yunanistan Türbe ve Tekkeleri. İstanbul: Vakıf Araştırmaları Merkezi, 2019. Fotolar Hüseyin Tunca.





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Diyar-ı Rum'a ne zaman Türkiye denildi?

02:00 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
03:00 Selçuklu Türkmenleri Anadolu'ya Ne Diyorlardı?
04:30 Anadolu'nun Adı Nereden Geliyor?
06:30 Türk Sultan ve Meliklerinin Rum Adını Değiştirmelerinin Nedeni Nedir?
08:30 "Rum" Kelimesi Coğrafi mi Yoksa Siyasi Bir İsim mi?
10:30 Diyar-ı Rum Nasıl Türkiye'ye Dönüştü?
13:30 Türkiye Adı İlk Defa Ne Zaman Kullandı?
16:15 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
19:30 Türkler Anadolu'nun Türkleşmesini Nasıl Başardı?
23:00 "Türklerin Gelmesiyle Anadolu Ciddi Bir Şekilde Kalkınıyor"
29:00 Türkler Geldiğinde Anadolu'da Nasıl Bir Yaşam ve Kültür Vardı?
34:00 Türkler Anadolu'ya Yerleşip Çoğaldıkça Yerli Halka Ne Oldu?
38:00 Gayrimüslimlerin Müslümanlaşmasında En Önemli Etken Nedir?
44:30 Türkiye Adının Yaygınlaşmasında Seyyahların Rolü Oldu mu?

Semazenlik ve Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı

02:00 Sema Nedir, Semazen Nedir?
03:45 Sema Eğitimi ve Semazenlik
09:00 Mevlana Zamanında Sema Var mıydı?
13:00 Hangi Tarikatlarda Sema'ya Benzer Bir Uygulama Vardır?
14:30 Sema, Mevlana'dan Sonra Bugünkü Halini Nasıl Aldı?
18:20 Semazen Olmak İçin Bir Şart Var mıdır?
21:00 Sema Gösterisi Neden Yapılır?
25:15 Semazenlerin Başları Neden Dönmez?
29:00 "Mevlevi Mukabelesi Bize Hayatın Kendisini Öğretir"
34:00 Semazenlerin Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı Nedir?
40:00 Sema Hareketlerin Sembolik Anlamı Nedir?
46:00 Semazenlerin Harektleri Ne Anlama Gelir?

ismailgulec.net