Roger Finch'in Yahya Kemal tercümeleri

Alemgir Haşimi (Alamgir Hashmi), son kırk yıldan beri şiir yazan ve değişik yıllarda farklı ülkelerden ödüller kazanmış, İngilizce konuşulan ülkelerde kitapları yayınlanmış Pakistan'ın tanınmış şairlerinden biridir. İngiliz ve Urdu dilleri karşılaştırmalı edebiyat profesörü olan Haşimi'nin bir çok şiir kitabının yanında bir çok şiir antolojisi de yayımladı. Bunlardan biri de Müslümanların imgelem dünyasını anlatmaya çalıştığı The Worlds of Muslim Imagination (İslamabad: Gulmahar, 1986) adlı kitabıdır. Haşimi bu antolojik eserinde farklı İslam ülkelerinden ve dillerden çeşitli şairlerin şiirlerinin İngilizce tercümelerini bir araya getirmektedir.

Bu antolojide Türkiye'den iki şairin şiirlerinin tercümesi yer almaktadır. Bunlardan biri, şiirleri Bernard Lewis tarafından tercüme edilen Orhan Veli Kanık, diğeri de Roger Finch tarafından tercüme edilen Yahya Kemal Beyatlı'dır.

Roger Finch, akademisyenlikle sanatçılığı bir arada bulundurmayı becerebilen nadir insanlardan biridir. 1937 yılında Pittsburgh'ta (ABD) doğan Roger Finch, yüksek tahsilini George Washington Üniversitesinde müzik teorisi üzerine yaptı. Master programı için gerekli olan dilbilim derslerini aldıktan sonra doktora tezi için başka bir sahayı, dilbilimi seçti. Harvard'da Department of Near Eastern Languages and Literatures (Yakın Doğu Dilleri ve Edebiyatları) bölümünde, Orta Asya çalışmaları ve Altayistik dillerinin mukayeseleri üzerine yoğunlaştı. Burada, her biri sahasının en iyisi olan çok değerli hocalardan dersler aldı. Omeljan Pritskak ile Türkoloji, Francis Woodman ile Moğolca, Joseph Fletcher ile de Orta Asya tarihi ve kültürü üzerine çalıştı. 1977 yılında aynı kürsünde Ph.D. ünvanını aldı. Halen, doktorasını bitirdikten sonra gittiği Japonya'da yaşayan Roger Finch, Surugadai Üniversitesinde sahası ile dersler vermektedir. 1991'den beri de Asiatic Society of Japan'ın sekreteryasını ve editörlüğünü yürütmektedir.

Adı geçen antolojide, Roger Finch'in, aşağıda metinleri Türkçeleriyle birlikte verilen Yahya Kemal'in yedi şiirinin tercümesi yer alıyor. Finch'in henüz yayınlanmamış Yahya Kemal tercümeleri de olduğunu kendisinden öğrenmiştim.

Roger Finch, mesleği gereği Türkçe'yi ve Türkiye'yi yakından tanıyan biri. Daha önce de Ahmet Hamdi Tanpınar'ın eserlerini tercüme etmişti. Aynı zamanda şair olan Roger Finch halen Yunus Emre'nin şiirlerini tercüme çalışıyor.

Şiirleri daha önceleri çeşitli dergilerde yayınlanan Roger Finch'in yayınlanmış iki şiir kitabı bulunmaktadır (According to Lilies, Manchester: Carcanet, 1992, 71 s., Fox in th Morning: Poems, Oxford, Portland, Amsterdam: Leviathian, 2000, 81 s.). Çok yönlü bir kişiliği olan Roger Finch, bir akademisyen ve seyyah olarak çok geniş bir tecrübesi bulunduğu Asya milletleri kültürlerini hem şekil, hem de muhteva olarak şiirlerine yansıtır. Onun şiirlerinin temel özelliği, çok yakından bildiği Doğu dilleri edebiyatının formlarını şiirlerinde kullanmaya çalışmasıdır. Onun şiirlerinin konusuna baktığımızda ise daha çok sevgi, arkadaşlık, gurbet ve ölüm temalarını işlediğini görürüz.

Roger Finch, tercümelerinde mümkün mertebe Yahya Kemal'in üslubunu korumaya çalışmaktadır. Özellikle kafiye ve ahenk konularında çok başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Bazı beyitlerde kelimesi kelimesine tercüme ederken, bazılarında daha serbest olduğunu, hatta tamamen farklı kelimelerle aynı imajı vermeye çalıştığını fark ediyoruz. Başarılı bir şekilde İngilizce'ye aktarmasının nedenleri arasında, kendisinin Türkçe'yi çok iyi biliyor olmasının yanında şair oluşunun da büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Aşağıdaki şiirlerin Türkçe'leri Kendi Gök Kubbemiz'in 11. Baskısından (İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti, 1997) alınmıştır.

EXİLE

Exile, what is it, can he know who has not been driven

Out to some aloof land? O exile, days of unbroken

Sunset, unbroken distances, days sunk in misery!

And the years go by, years of sorrow, years of powerty.

In a desert dryness, it is the mind's waterlessness,

It is both the yearning to fall asleep and sleeplessness.

It is that stealthiest of torments, time that will not move on,

It is the exixtence of a thousand wrongs, pardon withdrawn.

The pain of loneliness is farr worse than any torture;

Yet this man, overcome by it, to be broken must endure. (s. 146)

Gurbet

Gurbet nedir bilir mi o menfaya gitmeyen?

Ey gurbet, ey gurubu ufuklarda bitmeyen

Ömrün derinliğinde süren kaygı günleri!

Yıllarca fakr içinde, hayatın hüzünleri;

Bir çöl çoraklığında hayalin susuzluğu;

Hem uyku ihtiyaçları, hem uykusuzluğu.

En sisnsi bir eza gibidir geçmeyen zaman;

Bin türlü başka cevri de cardır bi-aman;

Yalnızlığın azabı her işkenceden beter;

Yalnız bu kahrı insanı tahrip için yeter. (s. 115)

A Star Flowed

A star flowed, as though sky and sea embraced. It suddenly

Reminded us of that first kiss at the crest of pession.

Together our eyes were dazzled, we glanced toward the open sea.

In the daydreamy blue this glitter appeared to vanish

Before we could trace its passing, an unsolved mystery.

We thought to ourselves: it flew there, it died there,

a gold-winged thrush.

We witnessed the cascade of a star, in just such a way;

My God, we cried, what is this enigma we call 'creation'?

Guileless mankind floating along in his transitory world

Hopes for an ongoing find in any form, all in a rush. (s. 147)



Bir yıldız aktı

Bir yıldız aktı, gök ve deniz sarmaşır gibi.

Vuslatta ilk öpüşmeyi andırdı ansızın.

Birden kamaştı gözlerimiz, baktık engine.

Hülyalı mavilikte bu ani parıldayış

Tek bir dakika sürmedi, kayboldu, sır gibi.



Sandık ki uçtu gitti bir altın kanatlı kuş

Bir yıldızın zevalini gördük böylece;

Yarab; dedik, nedir bu muamması hilkatin? (s. 113)



Flight

Before alighting, the soul sails through Heaven's shoreless hue;

Doesn't Noah in the Flood thus resemble a bird too?

The sky above is laden with prolonged clouds that capture

Momently below the sea's primeval foamy texture.

The sea in its shaking does not know what its waves number,

As millions of waves millions of waves more from slumber;

Its constant uproar is a folk song, spacious, full of cries,

Full of millions of shutings, millions of shouted replies.

Each time the stars in their highlands open to the atmosphere,

A world they have imagined begins to appear.

Only a soul-supporting air is above in the sky;

It s in the sensations that teach daydreams how to fly.

Only in this tier of the can constant flight be real

With every turn, the soul, that bird with scissor wings of steel,

Sights land on the horizon for less than a few moments,

Free in the sky, flying free in the sea, free in the distance. (s. 148)



Uçuş

Uçmakta, konmadan, kıyısız bir denizde ruh;

Benzer mi böyle bir kuşa Tufan içinde Nuh?

Üstünde gök, sürekli bulutlarla, yüklüdür;

Altında gür deniz ki ezelden köpüklüdür.

Çalkantısında dalgası bilmez nedir sayı;

Milyonca dalga sürmede milyonca dalgayı;

Hiç durmayan gürültüsü bir türküdür, geniş,

Milyonca haykırış dolu, milyonca sesleniş.

Yıldızlar ülkesinde açıldıkça yükseğe,

Başlar hayal edindiği alem görünmeye,

Bir ruhu besleyen hava yalnız yukardadır.

Hülyayı daima uçuranduygulardadır.

Yalnız bu katta mümkün olur daimi uçuş.

Her hamlesiyşe, ruh o çelikten kanatlı kuş,

Ufkunda bir dakika görünmeksizi kara,

Hür gökte hür denizde uçar, hür ufuklara. (s. 98-99)



Pilgrimage

Together again at the same season, beneath the ancient trees,

Together again at the same season, we walk around as though breeze

And the shadows af these sycamores, these cypresses, numb us;

In this tank, the water's voice glows with a celestial nimbus.

Why can the old architect not have us pray for his soul here?

Water combed from heaven sparkles in this vision's atmosphere;

On these walls, worth endless hours of wonder, beyond compare,

Gardens that will fade rom china are in blossom here and there.

A frame was built for spiritual repose so that, given

To the eye another world, we with joy, having seen Heaven.



The time of pilgrimage is past, the sun sets, we must part!

We lived one day here at Atik-Valde, ravished to the heart. (s. 149)



Ziyaret

Yine birlikte, bu mevsimde, Atik-Valde'deyiz;

Yine birlikte bu mevsimde, gezip sezmedeyiz

Bu çınarlarla siyah servilerin gölgesini;

Bu şadırvanda suyun sanki ledünni sesini.

Eski mimara nasıl rahmet okunmaz burada?

Suyu cennetten akıtmış bu güzel manzarada;

Bu duvarlarda, saatlerce temaşaya değer,

Çini'den solmayacak bahçeler açmış yer yer;

Manevi rahata bir çerçeve yapmış ki gören,

Başka bir alemi görmekle geçer kendinden



Bu ziyarette vakit geçti güneş battı, yazık!

Haz ve duyguyla Atik-Valde'de bir gün yaşadık. (s. 32-33)



Silent ship

If there comes a time to raise anchor from time, one day more,

A ship will set out from this harbor toward an unknown shore.

It makes way silently, as though it held no living soul;

At that unrocking parting no hand waves as the lines unroll.

Those watching from the wharf are all aching from this journey;

Their eyes sting from holding the black horizon so firmly.

Wretched hearts! What last ship leaving from the homeland is this?

And what deep mourning for a life spent in exile is this?

The loved and the lowing will wait in vain in the world here;

They do not know the belowed will never reappear.

Each of the many who are going are happy they could spend

A number of years here; the passengers never descend. (s. 150)



Sessiz gemi

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;

Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,

Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!

Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!

Dünyada sevilmiş e seven nafile bekler;

Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,

Bir çok seneler geçti dönen yok seferinden. (s. 89-90)



Maltepe



The sun bends thorugh the golden sea its gold color;

It rekindles the fleets of how many czars

As they plunge toward the edge of the world's wide mirror!



In the sky there are millions of strings hidden

On which millions of hidden fingers play bars

Of the last melancholy march of valor.



The blue is muted untill all of it is strewn,

While in the heavens there's an increase of stars…

As night fades, new phases correct its error.



The wind spouts and bristles up the sea with mars

Of froth as all along the coast the waves lick

Maltepe's feet with snarling catlike furor.



We were not drunk with this blue, this acstasy,

Anough! It will pass as night will pass away;

O heart, wait within me yet for dawn's pallor! (s. 151)



Maltepe

Güneş altın denizden alçalıyor;

Nice kayserlerin donanmaları

Uçurum ufka durmadan dalıyor.



Gökte milyonla gizli tellerden

Gene milyonla gizli parmaklar,

Son hazin marşı durmadan çalıyor.



Artık enginleşince mavi sükun,

Artıyor gökyüzünde yıldızlar…

Gece gittikçe başka hal alıyor.



Suyu ürpertiyor çıkan rüzgar,

Şimdi sahil boyunca Maltepe'yi

Köpüren mavi dalgalar yalıyor.



Kanmadık gaşy eden bu maviliğe

Ne yazık! Geçmek üzeredir bu gece;

Ey gönül fecre az zaman kalıyor! (s. 63-64)



Evening music

At Kandilli, in the ancient garden,

As in evening's traps, curtain after curtain,

The flavor of memory is cought n grief's burden.



What further omens may wait than now there are?

In a deserted road, the wind from far

Frisks with leaves at the and of the calendar.



As the sinking hours flow toward elsewhere,

Gradually, gradually, in wisps, here and there,

Stilmess hangs always frontward in the air.



The hair often stands on end through fancy's trick:

Darkness entering each door as dusk grows thick,

More than the sound of a known foot an the brick.



Until the world spreads far away from view,

From one thousand an done nights it falls to few,

Dreams within dreams open up anew. (s. 152)



Akşam musikisi

Kandilli'de eski bahçelerde,

Akşam kapanınca perde perde,

Bir hatıra vezki var kederde.



Artık ne gelen ne beklenen var;

Tenha yolun ortasında rüzgar

Teşrin yapraklarıyla oynar.



Gittikçe derinleşir saatler

Rikkatle, yavaş yavaş ve yer yer

Sessizlik daima ilerler



Ürperme verir hayale sık sık

Hep bir kapıdan giren karanlık,

Çok belli ayak sesinden artık.



Gözlerden uzaklaşında dünya

Binbir geceden birinde guya

Başlar rüya içinde rüya (s. 55-56)



Night

As Kandilli flowed through sleep's first quarter,

We dragged moonlight along in the water.



We walked on silver the moon made glisten;

We did not speak and we din not listen.



The hills were spectral, dreamlike were the trees…

Slopes stood stil in pools that listed no breeze…



Time seemed to be locked with a year-round key

Closed in music invisibility



Our disappearance fades where we have gone;

Before it concludes, our dream is at dawn. (s. 153)



Gece

Kandilli yüzerken uykularda

Mehtabı sürükledik sularda.



Bir yolda parıldayan, gümüşten,

Gittik… Bahs açmadık dönüşten.



Hulya tepeler, hayal ağaçlar…

Durgun suda dinlenen yamaçlar…



Mevsim sonu öyle bir zaman ki

Gaip bir musikiydi sanki.



Gitmiş kaybolmuşuz uzakta,

Rüya sona ermeden şafakta… (s. 53-54)



The seasons

Autmn's strings begin to resound, then

Far, far away, from afar again

They break summer's chords on sorrw's profound music.



The shore's calls, cross the waves that wash from the sound, when

Far, far away, from afar again,

Melancholy moves with its vagabond music.



Sadness from seas and mountains takes us with its trick.

Let the clouds scatter, let the spring again grow thick,

Let just-before-sunrise once more expound music.



Before the growing-blue Bosphorus brings forth dawn,

Let the Melody Maker, voice unsheathed, bow drawn,

Stride the sky victorious with His earth-bound music. (s. 154)



Mevsimler

Kopar sonbahar tellerinden,

Derinden, derinden, derinden,

Biten yazla başlar keder musikisi.



Bu sahillerin seslenir her yerinden,

Derinden, derinden, derinden,

Hazin günlerin derbeder musikisi.



Denizden ve dağdan gelen hüzne kandık.

Bulutlar dağılsın, bahar olsun artık,

Duyulsun bir engin seher musikisi.



Güneş doğmadan mavileşmiş Boğaz'dan

Neva-kar açılsın bütün ses ve sazdan,

Ufuklarda sürsün zafer musikisi. (s. 44-45)





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Diyar-ı Rum'a ne zaman Türkiye denildi?

02:00 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
03:00 Selçuklu Türkmenleri Anadolu'ya Ne Diyorlardı?
04:30 Anadolu'nun Adı Nereden Geliyor?
06:30 Türk Sultan ve Meliklerinin Rum Adını Değiştirmelerinin Nedeni Nedir?
08:30 "Rum" Kelimesi Coğrafi mi Yoksa Siyasi Bir İsim mi?
10:30 Diyar-ı Rum Nasıl Türkiye'ye Dönüştü?
13:30 Türkiye Adı İlk Defa Ne Zaman Kullandı?
16:15 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
19:30 Türkler Anadolu'nun Türkleşmesini Nasıl Başardı?
23:00 "Türklerin Gelmesiyle Anadolu Ciddi Bir Şekilde Kalkınıyor"
29:00 Türkler Geldiğinde Anadolu'da Nasıl Bir Yaşam ve Kültür Vardı?
34:00 Türkler Anadolu'ya Yerleşip Çoğaldıkça Yerli Halka Ne Oldu?
38:00 Gayrimüslimlerin Müslümanlaşmasında En Önemli Etken Nedir?
44:30 Türkiye Adının Yaygınlaşmasında Seyyahların Rolü Oldu mu?

Semazenlik ve Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı

02:00 Sema Nedir, Semazen Nedir?
03:45 Sema Eğitimi ve Semazenlik
09:00 Mevlana Zamanında Sema Var mıydı?
13:00 Hangi Tarikatlarda Sema'ya Benzer Bir Uygulama Vardır?
14:30 Sema, Mevlana'dan Sonra Bugünkü Halini Nasıl Aldı?
18:20 Semazen Olmak İçin Bir Şart Var mıdır?
21:00 Sema Gösterisi Neden Yapılır?
25:15 Semazenlerin Başları Neden Dönmez?
29:00 "Mevlevi Mukabelesi Bize Hayatın Kendisini Öğretir"
34:00 Semazenlerin Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı Nedir?
40:00 Sema Hareketlerin Sembolik Anlamı Nedir?
46:00 Semazenlerin Harektleri Ne Anlama Gelir?

ismailgulec.net