Az, çoktur

Fakr-ı Mecazî olarak Minimalizm

Evlerden çıkmadığımız şu tehlikeli günlerde gözle görülmeyecek kadar küçük bir virüs bize birçok şey öğretti ve unuttuğumuz birçok şeyi hatırlattı. Bunlardan biri de aslında yaşamak için o kadar şeye ihtiyacımız olmadığı. Daha da ötesi hayatta eşyadan ve varlığımızdan daha önemli şeyler olduğunu fark etmemiz. Eskilerin bir lokma bir hırka sözünün ne kadar doğru olduğunu tecrübe ettiğimiz günleri yaşıyoruz.

Birkaç ay öncesine kadar hiç ölmeyecekmiş ve dünya bizimmiş gibi yaşıyorduk. Hepimizin aklında bir hesap vardı, arabalar, evler, elbiseler, eşyalar ve daha birçok şey. Oysa uğruna hayatımızı verdiğimiz bu nesneler gerçekten ihtiyacımız mı idi?

Böylesine tüketim çılgınlığı felaketler gelmeden de önce birtakım insanları rahatsız etmeye başlamıştı. Bu insanlar sahip olduklarının hizmetçisi ve muhafızı olduklarını, bunun da kendilerini esir aldığını düşünmeye başlayıp daha az şeyle yaşamaya başladılar. Dinlerden bağımsız gelişen bu akıma minimalizm dendi.

Kısa bir tarih

Minimalizm 1960 yıllardan bu yana resimden mimariye, edebiyatta müziğe hemen hayatın her alanında etkisini gösteren bir akım. Az ile çok olma hali olarak açıklayabileceğimiz minimalizm için Türkçede kısaca 'sadecilik' denilebilir. Minimalizm resimde yalın çizimlerle, edebiyatta az söz ile çok anlama ulaşmak şeklinde tezahür eder. Bir nevi icaz. Günlük yaşamdaki karşılığı ise ihtiyaç olandan fazlasına sahip olmamak, gereği olmayan tüketimden kaçınmak, böylelikle zamandan ve paradan kalanı nesneye değil öğrenmeye ve deneyime aktarmak. Minimalist yaşamın özeti bu. 'Az çoktur' ise mottosu.

Sanayileşme ile üretim ve çeşitliliğin artması, insanı içine alan ışıltılı reklamlar, birer sirke dönüşen alışveriş merkezleri, sosyal medya yoluyla bulaşan ve yayılan tüketim çılgınlığı, hayatı altından kalkılmaz büyük bir yığın haline getirdi. Bu yığının içinde sadece kıyafetler, mobilyalar ya da elektronik aletler yok. Bunlar için harcanan zaman, emek ve düşünce de var. Çünkü bir eşya bir evde yalnızca yer kaplamaz; o evin sahibinin zihinde de birçok yeri meşgul eder. O eşyanın temiz ve kullanılır olması emek ister. Bu emek kişinin zamanını alır. Böylece eşyanın kişilere değil, kişilerin eşyalara hizmet ettiği dönem başlar ve çoğumuz bunun farkına bile varamayız. Daha fazla almak ve tüketmek için daha çok çalışmaya başlarız. Oysa biz dünyaya eşya toplamak için gönderilmedik.

Neden minimalist olunur?

İnsanların minimalizme yönelmesinin birkaç nedeni var. İlki, insanın her şeyden sıkılması, eşyanın mutlu etmemesi, yeni bir konuda deneyim sahibi olmak istemesi.

Bir başka neden doğanın kirlenmesi, tükettiklerinin dünyaya verdiği zararın farkına varması, sorumluluk hissetmesi. Bazıları ise fakir olduğu günlerini unutmaması ve alışkanlıklarını sürdürmek istemeleri.

Bazıları ise sadeliğin üretkenliği ve yaratıcılığı arttırdığı için minimalist yaşamı tercih ederler.

Minimalist insanlar nasıl yaşar?

Minimalizme yönelen insanların yaptıkları şey hayatlarını ve evlerini boşaltmak, yer açmak ve yaşamı sade bir şekilde sürdürmek. Bunun için de daha önce alınmış olan fakat amacı olmayan ya da ihtiyaç fazlası olan eşyalardan kurtulmak gerekir. Alınmış bir eşyadan vazgeçmek aşılması gereken ilk eşiktir ve zordur. Çoğu insan bu eşikten geçemez. Çünkü edinilmiş eşyanın maddi ve manevi bir değeri olabiliyor ve insanlar bu değerden kolayca vaz geçemiyorlar. Hatta saklamak ve biriktirmek bir alışkanlıktan öte tutkuya dönüşebiliyor zamanla.

Minimalizm yalnızca eşyada sadeleşmek değildir. Telefondan kullanılmayan ya da kullanılan fakat bir faydası/amacı olmayan uygulamaları kaldırmak bile sadeleşmenin bir parçası olabilir, bize faydası olmayan alışkanlıklarımızdan kurtulmak da. Kişiye zaman kazandıran ve zihnini gereksiz yere meşgul etmesini önleyen her türlü şey.

Fakrım övüncümdür

Minimalism 'Bir lokma bir hırka' diyen bir milletin yabancısı olmadığı bir kavram. Bu kavramı biz birçok ilahi gibi Hacı Bayram Veli'nin meşhur ilahisinde de geçen fakr ile ifade ederiz.

El-fakru fahrî el-fakru fahrî

Dimedi mi âlemlerin fahri

Fakrını zikret fakrını zikret

Fakrı fenâda buldu bu gönlüm

Peki alemlerin övüncü Hz. Peygamber'in kendisinde olmakla övündüğü fakr nedir?

Fakr, sözlükte fakirlik ve yoksulluk anlamına gelir. Tasavvufta ise Allah'tan başka her şeyi bırakma, dünyayla alakayı kesmektir. Kulun Allah karşısında hiçliğinin ve yokluğunu idrak etmesidir. Bundan dolayı dervişlere fukara denir. Çünkü onlar, kalplerinden mal-mülk sevgisini attıkları gibi hayatlarından da atarlar. Fakrın hakikati, kulun Allah'tan başka hiçbir şeye ihtiyaç duymamasıdır. Fakrın şekli, bütün sebeplerden uzaklaşmaktır. Fakirlerin en belirgin Belh'in köpeklerinin yani sıradan insanların yapmadıklarını yaparlar: Bulamadıklarında şükrederler, bulduklarında paylaşırlar.

Minimalist yaşam fakra giden yol olarak da görülebilir. Çünkü fakrın başlangıcıdır. Eşyayı hayatından çıkarmasını bilen kişi eşyaya olan sevgiyi ve ihtiyacı da gönlünden çıkarabilir. Dolayısıyla minimalizm fakrın başlangıcıdır ve daha güçlü bir duygu ve davranış kalıbı olan fakra dönüşebilir. Minimalizde kalmak sonsuz mutluluk vermez. Ama onu fakra evirmek sonsuz mutluluğa ulaştırır. Fakr bir nevi manevi ihtiyaçtır ve bu haliyle minimalizmden üstündür. Bu açıdann minimalizme fakr-ı mecâzî dense sezadır.

Fakrı içselleştiren birinin ne kadar malı olursa olsun, hiçbirine gönül bağlamaz. Mevlana'nın deniz üzerindeki gemi benzetmesi bu durumu çok güzel ifade eder. Dünya malı denizdir. Gemi gibi altınıza alırsanız yüzersiniz, içinize alırsanız batarsınız. Gemisini suyun üzerinde tutmayı başaranlar malının kölesi değiller bilakis mal onların kölesidir. Bu mânâda, zahirde en zengin insanlardan sayılan Hz. Süleyman, onca mal ve servetine rağmen batında fakirdir. Minimalizmde olmayan budur ve Nabi merhûm bu durumu ne güzel ifade eder:

Eyleme fakra hakaretle nazar ey Nâbî

Fakr, âyinesidir sûret-i istiğnanın

(Ey Nabi, fakrı sakın hor görme. Çünkü fakr zenginlik resminin aynasıdır.)

Fakrı fahrı olanları sevenlerden ve onlara benzemeye çalışanlardan olmak niyazıyla…





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Diyar-ı Rum'a ne zaman Türkiye denildi?

02:00 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
03:00 Selçuklu Türkmenleri Anadolu'ya Ne Diyorlardı?
04:30 Anadolu'nun Adı Nereden Geliyor?
06:30 Türk Sultan ve Meliklerinin Rum Adını Değiştirmelerinin Nedeni Nedir?
08:30 "Rum" Kelimesi Coğrafi mi Yoksa Siyasi Bir İsim mi?
10:30 Diyar-ı Rum Nasıl Türkiye'ye Dönüştü?
13:30 Türkiye Adı İlk Defa Ne Zaman Kullandı?
16:15 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
19:30 Türkler Anadolu'nun Türkleşmesini Nasıl Başardı?
23:00 "Türklerin Gelmesiyle Anadolu Ciddi Bir Şekilde Kalkınıyor"
29:00 Türkler Geldiğinde Anadolu'da Nasıl Bir Yaşam ve Kültür Vardı?
34:00 Türkler Anadolu'ya Yerleşip Çoğaldıkça Yerli Halka Ne Oldu?
38:00 Gayrimüslimlerin Müslümanlaşmasında En Önemli Etken Nedir?
44:30 Türkiye Adının Yaygınlaşmasında Seyyahların Rolü Oldu mu?

Semazenlik ve Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı

02:00 Sema Nedir, Semazen Nedir?
03:45 Sema Eğitimi ve Semazenlik
09:00 Mevlana Zamanında Sema Var mıydı?
13:00 Hangi Tarikatlarda Sema'ya Benzer Bir Uygulama Vardır?
14:30 Sema, Mevlana'dan Sonra Bugünkü Halini Nasıl Aldı?
18:20 Semazen Olmak İçin Bir Şart Var mıdır?
21:00 Sema Gösterisi Neden Yapılır?
25:15 Semazenlerin Başları Neden Dönmez?
29:00 "Mevlevi Mukabelesi Bize Hayatın Kendisini Öğretir"
34:00 Semazenlerin Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı Nedir?
40:00 Sema Hareketlerin Sembolik Anlamı Nedir?
46:00 Semazenlerin Harektleri Ne Anlama Gelir?

ismailgulec.net