Akrep yapmaz akrabanın akrabaya yaptığını

Klasik şiirimizin 19. asırdaki son temsilcilerinden Keçecizâde İzzet Molla'nın (ö. 1829) dillere pelesenk olan bir beyt-i bercestesi vardır.

Meşhûrdur ki fısk ile olmaz cihân harâb

Eyler ânı müdâhene-i âlimân harâb.

Molla, düzenin fısk u fücur ile yıkılamayacağını, çünkü bunların bertaraf edilebileceğini, ancak ondan daha tehlikeli olan alimlerin hakikatleri farklı nedenlerle söylemekten kaçınmasının düzeni yıkacağını söyler. Bu beyti son günlerde ülkemizin üstünde dolaşan kara bulutlarla bozulan moralleri düzeltmek, üzüntümüzü hafifletmek ve daha önemli bir konuya dikkat çekmek için birazcık değiştirelim:

Meşhûrdur ki âfetle olmaz cihân harâb

Eyler ânı muhannesân dûstan harâb.

Yani bir memleketi depremler, çığlar, savaşlar yıkmaz. Birlikte çalışması gereken memleket evlatlarının birbirlerine kalleşlik yapmaları yıkar. Memleket felaketlerle, kazalarla baş etmeye uğraşırken işlerini en güzel şekilde yapacak yerde birbirlerinin kuyusunu kazmaya çalışanları gördükçe "Eğer O'ndan yüz çevirirseniz sizi ortadan kaldırır, sizin gibi olmayacak bir milleti yerinize getirir" ayet-i kerimesini hatırlayıp korkuyorum.

Arkadaş kazığı mı, ihanet mi?

Ülkemizin dört bir yanı yangın yeri iken, depremlerle beşik gibi sallanırken, görünür görünmez her türlü kazalar olurken, üzülmek için çevremizde onca neden var iken devlet tüm gücüyle seferber olup yaraları sarmaya uğraşırken işiyle uğraşmak yerine kendi arkadaşlarıyla uğraşan yöneticiler de var.

Cumhurbaşkanımızın iş yapsın diye bir kurumun başına atadığı, halkın şehri güzelleştirsin diye seçtiği veya bir kurumun başına gelmiş kişilerin uğraşılacak onca şey, yapılacak tonla iş varken sonuç alamayacağını bildikleri halde imkanlarını ve vakitlerini özellikle kendisi gibi olanlar ile uğraşarak geçirdiklerini gördükçe çok üzülüyorum.

İstifa ettiğinde yerine yüzlercesi bulunacak bir belediye başkanının ülkede nadir bulunan değerli akademisyenlerle uğraşmasının kendisine ne faydası olacak anlayamıyorum. Vefayı, hürmeti geçtim, siyasi akıl da mı kalmadı?

Bir zamanlar samimi olduğu, dersine girip çıkan, öğrencilerin sevdiği öğretmen arkadaşları ile uğraşan müdürleri de anlayamıyorum. Sırf yerine geçmek için işini güzel yapan başarılı yöneticilerin ayaklarını kaydırmaya çalışan sözde arkadaşlara ne demeli.

Temel amacı hayır hasenât ve iyilik olan STK'larda öne çıkmak isteyen, yaptığı her türlü iyiliği başa kakar gibi fotoğraflayıp paylaşan, tamamen gönüllülük esası üzerine kurulu vakıf ve derneklerdeki çelme takmaları da anlayamıyorum.

Yapılacak tonlarca işi olduğu halde, vaktini eski arkadaşlarına düşmanlık yapmak, kontrol edemedikleri kinlerini kusmak için hukuka takla attırarak yapılmamış eylemlerden suç ihdas ederek yönetmeliklerde olmayan maddelere ve daha önce görülmemiş uygulamalarla bir şekilde ceza vermeye çalışan üniversite yöneticilerini de anlayamıyorum.

Aynı düşünce yapısına sahip, ülkesi için benzer kaygıları paylaşan ve aynı hayaller peşinde koşan bir insanın, bey olan çingenenin önce babasını kesmesi gibi göreve gelir gelmez önce hocası ve yakın arkadaşları hakkında soruşturma açtırması, haklarında ileri geri konuşması, iftiralar atması, söylentilerle işlem yapması, belge olmadan karalamasının kime ne faydası var acaba?

Böyle dostlarına ve arkadaşlarına gadreden hasbelkader rektör, belediye başkanı, müdür, STK yöneticisi olmuş gaddarların elinde mağdur olanların halini şair ne de güzel ifade etmiş:

Kendi elimle yâre kesip verdiğim kalem

Fetvâ-yı hûn-ı nâ-hakımı yazdı ibtidâ

Babamın pek sevmesem de zaman zaman haklı çıktığını gördüğüm bir sözü gelir hep aklıma bu gibi durumlarda. Kazanacaksan dost kazan, düşmanı anan da doğurur. Ne acı verici bir durum hepimiz için.

Böyle adamları gördüğümde İhsan Fazlıoğlu'nun şu sözleri aklıma gelir: Kendisinden daha büyük bir ideali olmayan ve onun peşinde koşmayan insan çevresindekilerle uğraşır. Betonu ve demiri eksik bina yıkıldığı gibi zekâsı ve ahlakı kıt insanın yönettiği kurum da yıkılır. Çünkü adet böyledir:

Çok tel kırılır nâ-ehline mızrab-ı tasarruf verilince

Biraz siyasi ve politik akıl, biraz ahlak, biraz vicdan sahibi bir insan bırakın yakınlarını, uzağındakilere bile zarar vermeyi düşünmez. Bir yönetici önce kendisi gibi düşünenlere, arkadaşlarına, hocasına, yakınlarına kötülük ediyorsa o yöneticinin akıbeti berbat olur. Ne garip! Böyle zavallı tiplerin yardımcıları da birlikte çalıştıkları kimseler de kendisi gibi birer zavallı ve muhannes oluyor.

Bu milleti ve devleti ne deprem yıkabilir ne çevremizdeki düşmanlar. Ne afetler perişan edebilir ne kazalar. Hepsinin altından kalkarız ve üstesinden geliriz. Ama bu boyundan büyük işlerin altına giren çapsız ve yetersiz karakter fukaralarının çevresine ve kurumuna verdikleri zararların altından kalkmak o kadar kolay olmuyor. Çünkü;

Yıkar bir günde neccâr ettiğin bünyâdı bir yılda

Demişler. Böyle idarecileri gördükçe aklıma III. Mustafa'nın meşhur dörtlüğü geliyor:

Yıkıluptur bu cihân sanma ki bizde düzele

Devleti, çarh-ı deni verdi kamu mübtezele

Şimdi ebvab-ı saadette gezen hep hazele

İşimiz kaldı heman merhamet-i lemyezele

Allah'ım sen bizi görünür görünmez kazalardan koruduğun gibi sayıları az da olsa verdikleri zarar büyük olan hazele takımının şerrinden de koru. Amin.





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Diyar-ı Rum'a ne zaman Türkiye denildi?

02:00 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
03:00 Selçuklu Türkmenleri Anadolu'ya Ne Diyorlardı?
04:30 Anadolu'nun Adı Nereden Geliyor?
06:30 Türk Sultan ve Meliklerinin Rum Adını Değiştirmelerinin Nedeni Nedir?
08:30 "Rum" Kelimesi Coğrafi mi Yoksa Siyasi Bir İsim mi?
10:30 Diyar-ı Rum Nasıl Türkiye'ye Dönüştü?
13:30 Türkiye Adı İlk Defa Ne Zaman Kullandı?
16:15 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
19:30 Türkler Anadolu'nun Türkleşmesini Nasıl Başardı?
23:00 "Türklerin Gelmesiyle Anadolu Ciddi Bir Şekilde Kalkınıyor"
29:00 Türkler Geldiğinde Anadolu'da Nasıl Bir Yaşam ve Kültür Vardı?
34:00 Türkler Anadolu'ya Yerleşip Çoğaldıkça Yerli Halka Ne Oldu?
38:00 Gayrimüslimlerin Müslümanlaşmasında En Önemli Etken Nedir?
44:30 Türkiye Adının Yaygınlaşmasında Seyyahların Rolü Oldu mu?

Semazenlik ve Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı

02:00 Sema Nedir, Semazen Nedir?
03:45 Sema Eğitimi ve Semazenlik
09:00 Mevlana Zamanında Sema Var mıydı?
13:00 Hangi Tarikatlarda Sema'ya Benzer Bir Uygulama Vardır?
14:30 Sema, Mevlana'dan Sonra Bugünkü Halini Nasıl Aldı?
18:20 Semazen Olmak İçin Bir Şart Var mıdır?
21:00 Sema Gösterisi Neden Yapılır?
25:15 Semazenlerin Başları Neden Dönmez?
29:00 "Mevlevi Mukabelesi Bize Hayatın Kendisini Öğretir"
34:00 Semazenlerin Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı Nedir?
40:00 Sema Hareketlerin Sembolik Anlamı Nedir?
46:00 Semazenlerin Harektleri Ne Anlama Gelir?

ismailgulec.net