Seyyid Ali Sultan Türbesi ve Tekkesi

Yaşadığı dönem ile ilgili Velayetname’de her ne kadar Yıldırım Bayazıd dönemi geçse de olaylara bakıldığında Orhan Gazi, I. Murat ve Yıldırım Beyazıd devirlerini gördüğü anlaşılıyor. Biz yine Velayetname’den gidelim.

Rüyasında Hz. Peygamber’den emir alan Seyyid Ali Sultan kırk arkadaşıyla birlikte Horasan’dan yola çıkar. Önce Hacı Bektaş Veli dergahına uğrar. Burada bir müddet kalır ve Hacı Bektaş’la görüşür. Onun emriyle yanındakilerle birlikte Osmanlı topraklarına giderler. Ancak bu görüşmenin tarihsel olarak gerçekleşmesi pek mümkün görünmüyor. Belki yine mana aleminde görüştüler. Yahut daha sonra muhiplerince yakıştırıldı. Ama gelenekte bu buluşmaya dair menkıbeler anlatılır.

Abdal Musa Velâyetnâmesi’ne göre ise Seyyid Ali Sultan Abdal Musa’nın mürididir ve onun Balkanların fethine katılmasını Abdal Musa söyler. O da 1348 yılında vefat eden Gazi Umur Bey ile birlikte fetihlere katılır. Abdal Musa Velayetnâmesi’nde Seyyid Ali Sultan’ın Rumeli’ye gönderilmesinden sonra bir daha kendisinden bahsedilmez.

Seyyid Ali Sultan Balkanların fethi için Osmanlı askerlerine katılmak üzere Bursa’ya Orhan Gazi’nin yanına gider. Orada fetih programının konuşulduğu toplantılara katıldığı ve Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Şah ile birlikte yola çıktığı yazılı kaynaklarda. Rumeli’ye kendisi gibi gazi eren olan arkadaşları ile birlikte Lapseki-Çardak üzerinden geçerler. Bu geçişin ilginç bir menkıbesi de var.

Balkanlara geçince Gelibolu, Bolayır, Kavak, Varmacin, Mürted Kalesi, İpsala, Fere, Dimetoka, Edirne, Şumnu, Rusçuk, Silistre, Yanbolu’nun fetihlerine katılır ve büyük yararlıklar gösterir. Gazilerin başına Evrenos Bey’i tayin eder ve kendisi de Dimetoka’da Kızıl Deli isimli derenin kenarındaki derbente yerleşir ve orada tekkesini kurar. Irmaktan dolayı Kızıl Deli Tekkesi de derler. Zamanla da Seyyid Ali Sultan için kullanılır olur. Kızıl Veli olarak da birkaç belgede geçer ama bu yazılışları birbirine benzeyen dal ile vavın karıştırılması olmalıdır. Yıldırım Beyazıd, Seyyid Ali Sultan’ı bu tekkede ziyaret eder ve tekkeye birkaç köyün gelirini vakfeder. Vakfın beratları Musa Çelebi ve sonra gelen padişahlar tarafından da yenilenir.

Seyyid Ali Sultan muhtemelen burada irşad faaliyetlerine devam ederken II. Murad döneminden önce vefat etti. Çünkü hayatının bundan sonrası hakkında kaynaklarda anlatılan bir şey yok. Musa Çelebi’nin vakfiyeyi 1412’de imzaladığına göre vefatı da bu tarihten sonra olmalı. Çelebi Mehmed döneminde vefat ettiğini söyleyebiliriz. 1362 yılında vefat eden Orhan Gazi’yi gördüğüne ve meclisinde bulunduğuna göre 70 yıldan fazla yaşamış olmalı.

Tekkenin bulunduğu yer aynı zamanda bir derbent, yani geçişlerin kontrol edildiği bir nokta. Bu açıdan tekke aynı zamanda bir karakol gibi bölgeye giriş ve çıkışları kontrol etmek gibi mühim bir vazifeyi de yerine getiriyordu. Bir nevi görevlendirilme de denilebilir.

Gazi erenlerin sultanı

Seyyid Ali Sultan erken dönem gazi derviş tipinin örnek bir modelidir. Rum ilini şirkten kurtaran ve ehl-i İslam eden bir gazi erenlerdendir. Ve onun yakın arkadaşları da kendisi gibi birer gazi erendir. En büyük yardımcısı, birlikte birçok gazalara ve seferlere katıldığı Osmanlı tarih kitaplarında adından Kara Rüstem olarak bahsedilen Seyyid Rüstem Gazi’dir. Seyyid Rüstem Gazi aynı zamanda alimdir, fakihtir ve gaziler arasındaki uyuşmazlıklarda kadılık görevini yerine getirir. Bir nevi Seyyid Ali Sultan’ın kadısıdır.

Seyyid Ali Sultan’ın bir diğer arkadaşı Fakih Abdüssamed’dir. O da gazi dervişlerin imamıdır. Mürted kalesi fatihi Tahir Gazi, Gazi Evrenos, Seyyid Zal, Seyyid Ahmed, Seyyid Hamza, Seyyid Ufki ve Seyyid Furkiye Velâyetnâme’de adı geçen diğer gazi arkadaşlarıdır. O, bu yüzden Rumeli gazilerinin şahı ünvanını da almıştır. Seyyid Ali Sultan Osmanlılara Rumeli’nin kapılarını açan gazilerin sultanıdır.

Seyyid Ali Sultan, Bektaşi geleneğinde Hacı Bektaş’tan sonra gelen ikinci isimdir. On iki posttan ikincisi olan aşçı postu ona izafe edilir. Bektaşi nefeslerinde onun bu konumu çok açık bir şekilde görülür. Kul Himmet onun Hacı Bektaş tacına sahip olduğunu söyler. Neredeyse bütün Bektaşi şairlerinin hepsinde kendisinden ulu ve büyük bir şahsiyet olarak bahsedilir. Muhtemen bunda bu tekkeden çıkan Balım Sultan’ın büyük bir etkisi olmalı.

Neden Kızıl Deli diyorlar?

Gelenek içinde Kızıl Deli Sultan ile ilgili birçok menkıbe anlatılmaktadır. O, keramet ehlidir. Diktiği bir ok yeşerip ağaç olur. Narasıyla burcu yıkar. Dimetoka kalesine ateşler yağdırır. Taşlardan su çıkarır, kılıcıyla büyük bir kayayı ortadan ikiye böler.

Seyyid Ali Sultan Hacı Bektaş dergahında aşçıdır. Bir gün sabah geç kalır ve ateşi geç yakar. Ancak odunlar da azdır ve ateş bir türlü kuvvetlenmez. Hacı Bektaş içeri girdiğini görünce ayaklarını uzatıp ateşi kuvvetlendirir ve aş pişer. Bunu gören Hacı Bektaş “Sen delisin, kıpkızıl delisin hem de. Bir postta iki aslan oturmaz” der ve Seyyid Ali Sultan’ı Rumeli’ye gönderir.

Menkıbe’ye göre Postlu Baba, Koçlu Baba, Deniz Ali Baba ve Kızıl Deli Sultan Gelibolu’nun karşı sahiline gelirler. Postlu Baba postunu serer üzerinde karşıya geçer. Deniz Ali Baba denizden yürüyerek geçer. Koçlu Baba koçuna biner ve geçer. Kızıl Deli sahilde kalır ve gemicilere yalvarır beni de karşıya geçirin diye. Gemiciler almazlar gemilerine. Bunun üzerine Kızıl Deli Sultan avucuna kum alır ve serpe serpe denizi ikiye ayırarak yürümeye başlar. Gemiciler bu hali görünce deli mi bu ne yapıyor öyle, diye söylenirler. Deli lakabı da bu olaydan sonra kalır.

Bir menkıbesi de Süleyman Şah ile sefere katılması ile ilgili. Genç olduğu için kayıklara almak istemezler. Seyyid Ali Sultan da katılmak istemekte ve fırsat kollamaktadır. Ertesi sabah Seyyid Ali Sultan uyurken kayıklara atlar giderler. Derken Seyyid Ali Sultan uyanır ve uzaklaşmakta olduklarını görünce yerinden fırlar ve koşmaya başlar. Denizin üzerinde de koşarak kayıklara yetişir. Bu halini görünce de artık onu almamazlık edemezler ve sefere katılır.

Neden iki türbe var?

Seyyid Ali Sultan’ın aşağı ve yukarı Derbent köylerinde iki ayrı türbesi var. Sağlığında aşağı mahallede bir tane tekke var iken 16. asrın ortalarında muhtelif nedenlerden dolayı yukarılarda bir yere de tekke kurulur. Seyyid Ali Sultan’dan sonra oğlu Şaban Dede posta oturur. Onun altı oğlu vardır. Sinan Dede ve Gülşehri Dede olur, diğerleri posta oturmazlar. Rıza Yıldırım, tekkelerin ayrılmasının Sinan Dede zamanında olduğunu tahmin eder. Sinan Dede zamanında iki tekke arasında ciddi bir tartışma ve rekabet olduğunu anlatılır.

Rıza Yıldırım tekkelerin ayrılmasının vakıf şartlarının yerine getirilmediği şikayeti üzerine Kanuni Sultan Süleyman’ın Kızıl Deli Sultan’ın mezarının aşağı tekkeden alınarak daha yukarıda bir yere taşınmasını emretmesiyle olduğunu söyler.

Bir diğer rivayet ise Kızıl Deli’nin kabri zamanla çalı dibinde kalır, kaybolacaktır neredeyse. Seyfullah adında bir derviş mezarı tespit eder ve üzerine tekke kurar. Burada da kurbanlar kesilmeye başlanır ve burada da bir tekke kurulur.

Zamanla iki tekke arasında rekabet olur, aşağı tekke erzadeler denilen Kızıl Deli Sultan’ın bel evlatları, yukarı tekke ise yol evlatlarına ait olur. Balım Sultan yukarı tekkede yetişmiştir ve posta oturmuştur.

Menkıbeye göre Seyyid Ali Sultan her iki tekkede aynı anda yapılan cemleri yönetirmiş ancak kimse bilmezmiş. Seyyid Ali Sultan hakka yürüdüğünde her iki tekkeden birer gözcü çıkarılmış diğer tekkeye haber vermek için. Yolda karşılaşan gözcüler birbirilerine nereye gittiklerini sorunca gerçek ortaya çıkar. Gerçeği öğrenir öğrenmez de ikisi birden oracıkta son nefeslerini verirler. Tekkedekiler merak ederler gelmeyince, ikisinin cansız bedenlerini görünce oracığa defnedilirler. Bu iki mezar da ziyaretgah olur. Ancak Seyyid Ali Sultan’ın sağlığında tekke bir tanedir ve menkıbe tekkelar arasındaki rekabeti örtmek için anlatılmış olmalıdır.

Yukarı Tekke

Rumeli’nde Bektaşiliğin yayılmasında çok önemli rolü olan ve Bektaşilerin dört büyük tekkesinden biri olan Seyyid Ali Sultan Tekkesi, arşiv kayıtlarında Kızıl Deli Tekkesi olarak geçiyor. Ancak Seyyid Ali Sultan’a izafe edilen iki türbe var. Aslının aşağı tekkede olduğu, buradakinin nazarlama denilen makam türbesi olduğu söyleniyor.

Tekke Dimetoka’nın 60 km güney batısında, Tanrı Dağının eteklerinde, iki köyün arasında, bir koru içinde kurulmuş. Ruşenler köyüne 4-5 kmlik bir mesafede olan tekke güneye bakıyor ve önü açık, uzaklardaki sıradağlara bakan geniş bir ufku var. Yakınlarında geniş tarlalar uzanıyor.

Tekkenin gelirleri vakfiyelerle kayıt altına alınmış ve Kızıl Deli Sultan’ın çocukları idaresi altında hizmetlerini sürdürmüştür. Seyyid Ali Sultan’ın çocukları tahrir defterlerindeki kayıtlardan 1826 yılına kadar takip edilebilmektedir. Muhtemelen tekkedeki mezarlıkta da Kızıl Deli Sultan’ın soyundan gelen dedeler defnedilmiş olmalı. Vakıf kayıtlarından tekkenin diğer tekkelerden hem gelir hem muhip hem de kayıtlı reaya bakımından çok zengin olduğu görülür.

Tekke bir hisar gibi yassı taş duvarlarla çevrili. Güzel ve gösterişli bir kapısı var. Ancak aşağı kısmındaki duvarlar zamanla yıkılmış. Giriş kapısının hemen sağ tarafında güzel bir çeşme var.

Tekkedeki binaların duvarları yöreye has yassı düzgün taşlarla örülmüş. Çatılar da yine yöreye has yassı siyah ince taşlarla kapatılmış.

Tekkenin hem üst taraflarında hem de yakınında mezarlıklar var. Büyük ve güzel çift kanatlı ahşap kapıdan içeri girince bizi bir meydan karşılıyor. Meydanın ortasında kaç yıllık olduğunu bilmediğim ulu bir dut ağacı var. Ağacın etrafı yarım metre yükseklikta taşlarla örülü bir duvarla çevrilmiş. Devam edince Kızıl Deli Sultan’ın türbesinin ve meydanın olduğu ahşap binayı görüyoruz. Türbenin girişinde kitabesi var. Türbenin dış kapısından bir hole giriliyor önce. Duaların edildiği, Kuran’ın okunduğu bir niyazhane burası. Hemen sağında ise Seyyid Ali Sultan’ın türbesine girişiyor.

Türbenin güneyinde mescid var. Zamanında ahşap olan mescid betonarme olarak yeniden yapılmış. Tavan turkuvaz, duvarlar beyaza boyanmış.

Türbenin pek yüksek olmayan ahşap tavanı ahşap kirişlerle ve kolonlarla birbirine kabaca tutturulmuş. Türbe ise tam ortada. Muhtemelen zamanında çevresinde başka mezarlar da vardı ama bugün maalesef yoklar. Mermer lahit yeni ve etrafı 30 cm yükseklikte üzeri şamdanlarla dolanmış bir seki ile çevrili. Duvarlar beyaza badanmış ve ortasından bir kuşak nakış dönülmüş. Allah, Muhammed, Ali, Hasan ve Hüseyin yazılı levhalar ile Hacı Bektaş’a ait olduğu düşünülen resim asılmış duvarlara. Sandukanın tam üstünde de bir avize var.

Türbenin doğusunda ise yenilenen cemlerin yapıldığı meydanevi var. Kitabesinin yer aldığı giriş kapısının kemeri ile duvarları dışında her şey yenilenmiş burada. Kapının her iki tarafındaki mermer sütunlar yeni. Kitabenin latin harfli okunuşunu da kapının hemen yanına mermer üzerine yazıp asmışlar ama kapının estetik görünüşünü bozmuş. Daha küçük bir levha ile başka bir yere konulabilirdi.

Meydan evinde ocak ve üzerinde şamdan olan balım taşı da duruyor. Balım taşı tahtın önünde durur ve babaya niyazdan sonra ona da niyaz edilir. Ahşap zemin yenilenirken duvarlarının boş kalması, herhangi bir levha veya fotoğraf asılmaması dikatimi çekti.

Zamanında mihmanevi olarak kullanılan evde türbedar kalıyor. Ayrıca yemeklerin pişirildiği kazanların olduğu aşhane de ahşap. Diğer hizmetlerde kullanılan birkaç yapı ile ahır var.

Tekke mücerred erkanı hilâfet erkanı yapılabilen beş büyük tekkeden biri. O yüzden büyük tekkelerden sayılır. 1826 dergah için pek güzel bir yıl değil. Burası da takibattan nasibini alır ve tekkenin gelirleri azalır. Daha sonra Balkan savaşlar, Bulgar işgali, I. ve II. Dünya Savaşları derken tekkenin bu halde günümüze kadar gelmesi bile büyük bir nimet.

Aşağı tekke

Kızıl Deli Sultan’ın gerçek türbesinin burada olduğunu söyleyenler de var. Küçük Derbent köyünde köyün çıkışında, küçük dere üzerindeki köprüye girmeden evleri geçince yolun batı tarafında tarlaların arasındaki toprak yoldan geçilerek gidilen, bir mezarlık içinde bir türbe.

Türbe altıgen, pek sık görmediğimiz şekilde olan pencereler içeride büyük dışarı doğru daralıyor. Çatı piramit formunda kenarlardan yukarı doğru yükseliyor ve yöreye has yassı siyah taşlarla örtülü.

Burada Hıdrellezde kurban kesilip kazanlar kaynatılırmış. Etrafta ona göre tertibat da kurulmuş. 





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Diyar-ı Rum'a ne zaman Türkiye denildi?

02:00 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
03:00 Selçuklu Türkmenleri Anadolu'ya Ne Diyorlardı?
04:30 Anadolu'nun Adı Nereden Geliyor?
06:30 Türk Sultan ve Meliklerinin Rum Adını Değiştirmelerinin Nedeni Nedir?
08:30 "Rum" Kelimesi Coğrafi mi Yoksa Siyasi Bir İsim mi?
10:30 Diyar-ı Rum Nasıl Türkiye'ye Dönüştü?
13:30 Türkiye Adı İlk Defa Ne Zaman Kullandı?
16:15 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
19:30 Türkler Anadolu'nun Türkleşmesini Nasıl Başardı?
23:00 "Türklerin Gelmesiyle Anadolu Ciddi Bir Şekilde Kalkınıyor"
29:00 Türkler Geldiğinde Anadolu'da Nasıl Bir Yaşam ve Kültür Vardı?
34:00 Türkler Anadolu'ya Yerleşip Çoğaldıkça Yerli Halka Ne Oldu?
38:00 Gayrimüslimlerin Müslümanlaşmasında En Önemli Etken Nedir?
44:30 Türkiye Adının Yaygınlaşmasında Seyyahların Rolü Oldu mu?

Semazenlik ve Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı

02:00 Sema Nedir, Semazen Nedir?
03:45 Sema Eğitimi ve Semazenlik
09:00 Mevlana Zamanında Sema Var mıydı?
13:00 Hangi Tarikatlarda Sema'ya Benzer Bir Uygulama Vardır?
14:30 Sema, Mevlana'dan Sonra Bugünkü Halini Nasıl Aldı?
18:20 Semazen Olmak İçin Bir Şart Var mıdır?
21:00 Sema Gösterisi Neden Yapılır?
25:15 Semazenlerin Başları Neden Dönmez?
29:00 "Mevlevi Mukabelesi Bize Hayatın Kendisini Öğretir"
34:00 Semazenlerin Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı Nedir?
40:00 Sema Hareketlerin Sembolik Anlamı Nedir?
46:00 Semazenlerin Harektleri Ne Anlama Gelir?

ismailgulec.net