Özgeçmiş
...
Böyle olmakla birlikte bir parantez açıp birkaç cümle açıklama yapayım. Hollywood'dun filmleri çok tehlikeli bir araç olarak kullandığını biliyorum. Amerikan tarihini dezenfekte eden ve tarihleri temizleyen, bir nevi günah çıkarma filmi olduğunu fark etmemek mümkün değil. Adamlar, evet bizim buralar bir zamanlar bataklıktı ama biz yeniden doğduk ve insanlığa ufuk getirdik demeye getiriyorlar. Ben o konulara hiç girmeyeceğim. Çünkü bu konu başlı başına bir yazıyı hak ediyor, diyelim parantezi kapatıp kaldığımız yerden devam edelim.Öncelikle oyunculardan bahsetmeliyim. Her ikisinin de özellikle Mortinsenn’in performansı fevkalade, adeta oyunculuk dersi vermiş. Kendisi İtalyan olmadığı halde bir İtalyandan daha çok İtalyan gibi oynamış. Aile ilişkileri, gece kulüpleri, kavga, hareketlerdeki rahatlık, davranışlardaki samimiyet, kaba saba sözler, argo, küfür, kuralları kenarından köşesinden istismar, sevdiği yemek olunca bitmek bilmeyen iştah, konuşmayı boşboğazlık yapacak kadar sevmesi, abartılı ifadeler, ufak tefek işler ve çıkarlar için tilkilik yapmalar, onur ve şeref meselesi olunca aslan kesilmeler, kumarda hile yapmalar, ağızdan düşmeyen sigara. Bütün bunları o kadar güzel birleştirmiş ki insan oyunculuğuna hayran oluyor. Ama Oscar’ı Marsahale Ali aldı. Ali de gösterişsiz ihtişamın nasıl olacağını göstermiş bizlere.
Filmi üç ana eksen üzerinde değerlendireceğim. Irkçılık, yolculuk ve iki insan arasındaki çatışma.
Irkçılık
Film dönemin Amerika’sındaki ırkçılığı gözler önüne seriyor. Ancak ırkçılığı anlatan diğer filmlerden bir farkı var. Irkçılığı yormadan ve germeden, izleyicilerin duygularını köpürtmeden ve yükseltmeden derinden hissettirmeyi başaran bir film. Irkçılığın ne kadar kötü bir şey olduğunu ve insanların çektikleri acıları bağırarak söylemiyor, kulağımıza fısıldıyor adeta. Bu da izleyicinin daha derinden duymasını ve ırkçılığın ne kadar kötü bir şey olduğunu iliklerine kadar hissetmesini sağlıyor.
Çatışma
Irkçılığın bu kadar güzel saklanması, hem görünür olup hem ön planda olmamasının başarısı sanırım dünyaları farklı ve taban tabana zıt bu iki adamın çatışmasında yatıyor. Gerçek Amerikalı kabul edilmeyen bu iki adamdan biri zahiren beyaz olmasına rağmen batınen zencidir, diğeri de zahiren siyah olmasına rağmen batınen beyazdır veya kendini öyle hissetmektedir.
Tony, kendi bildiği gibi yaşayan görgüsüz ama iyi kalpli bir adam. Dr. Don Shirley ise eğitimli, nezaket kurallarını her şeyden üstün tutan saygı duyulası bir adam. Aslında yaşam tarzları itibariyle Tony, beyazların içindeki siyah konumunda iken Shirley ise adeta siyahların içindeki beyaz. Siyah olan beyazların müziğini çalıyor, beyaz olan ise siyahların müziğini dinliyor. İkisinin bu zıtlıklarından doğan komedi eğlendirirken, iki karakterin birbirlerinden öğrenecekleri çok şey olduğunu fark ederek zamanla dost haline gelmeleri de ayrıca keyif veriyor. Filmin başında Doktor'un evindeki sahne ile filmin sonunda Tony’nin evindeki sahne bu değişimi çok güzel anlatıyor.
Birbirine zıt iki karakterin başrolü paylaştıkları filmde Tony’nin kaba davranışları Mr. Shirley tarafından her fırsatta düzeltilmeye çalışılıyor. Bir diğer deyişle Doktor odun gibi olan Tony’i yontmaya çalışıyor. Tony bu, boş durur mu. O da öte taraftan, Mr. Shirley’i kendisini hapsettiği duvarların arkasından, belli kalıplardan çıkarmaya çalışıyor. Mesela elle yemek yemenin kabalık olmadığını, bir samimiyet göstergesi olduğunu kanıtlıyor ona. Bu karşılıklı değiştirme ve öğretme gayreti ikisine de çok şey katıyor ve bakış açılarını genişletiyor. Tony basit bir adam ama neyse ki sağduyu sahibi, iyi kalpli, görmüş geçirmiş biri. Tony bizim Karagöz, Dr. Shirley ise Hacivat.
Yolculuk
Yolculuk tüm dinlerde ve medeniyetlerde yer alan dünyanın en eski metaforlarından biri. Bir eğitim ve aydınlanma yöntemi. Kendini bulma, bireyin eskiklerini tamamlaması için bir fırsat.
İki kişinin birlikte yaptığı uzun süreli ve mesafeli yolculuk her zaman bir yolculuktan daha fazladır. Paylaşılan bir zamandır, acıdır, yemektir, mutluluktur, mutsuzluktur, anılardır, hayallerdir, kısaca kaderdir...
Yolculuk bu iki adamın birbirine karşı önyargılarını kırmaya yarar. Birbiri hakkındaki kanaatleri zamanla değişir. Başlangıçta hayatta bir araya gelmeyecek olan bu iki karakter yolculuğun sonunda iki dost olurlar.
Yolculukta varoluşsal meseleler yanı sıra gündelik hayatı renklendiren küçük dokunuşlar da var. Yolculukta ikisi de birbirinden bir şeyler öğrenir. Tony bir hanıma nasıl mektup yazılacağını öğrenir Doktordan. Doktor da klasik müzik yanında çok basit ve sıradan bulduğu blues ve cazı keşfeder ve onlardan da keyif almasını öğrenir. Binalar arasına sıkışmış bir hayattan taşraya çıkınca gökyüzünü ve yeryüzünü keşfederler. Yolculuğun sonunda ikisi de değişir, bambaşka insan olurlar. Bizim literatürümüze ait bir kelime ile ifade edecek olursam kemale ermeye yaklaşırlar.
Yazıyı bitirmeden size İki soru soracağım. İlki bugün Amerika bu hastalıktan kurtuldu mu? Bu soruya evet demenin mümkün olmadığını biliyorum. Üstelik hastalıklarını dünyanın kalanına da bulaştırıyorlar.
İkinci soru da şu: Bizde böyle bir film çekilebilir mi? Soruyu şöyle sorsam cevabını da vermiş olurum sanırım. Bizde de benzer sorunlar olduğu halde neden böyle bir film çekemiyoruz?
İsmail
...
Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.
Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.
Youtube videolarını izleyebileceğiniz, A'mâk-ı Hayal Sohbetleri, Kültürümüzde Şiir ve Mûsikî (TRT Radyo), Enderun Sohbetleri (Vav Radyo), Enderun Sohbetleri (Vav TV) ve Mürekkep Damlaları (Vav Radyo)'ni dinleyebileceğiniz sayfadır.
Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...
Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.
02.00 Mehmet Akif Ersoy'un Musiki Yönü ve Bestelenmiş Şiirleri
03:15 Mehmet Akif Ersoy'un Musiki İle İlişkisi Nasıl Başladı?
07:00 Mehmet Akif Ersoy'un Musiki Yönü
08:30 Mehmet Akif Ersoy İle Neyzen Tevfik Nasıl Tanıştı?
11:00 Mehmet Akif Ersoy'un, Neyzen Tevfik İle Olan Dostluğu
15:15 Mehmet Akif Ersoy, Musiki Alanında Kimlerden Ders Aldı?
18:15 Mehmet Akif Ersoy'un Musiki Yönü
21:10 "Mehmet Akif Ersoy, Ölmeden Önce Musiki Üstadı Olarak Tanınıyordu"
27:30 "Musiki, Tüm Varlığın Anladığı Bir Dildir"
30:30 Mehmet Akif Ersoy'un Musiki Meclislerindeki Rolü
33:15 "Mehmet Akif Ersoy, Musiki Meclislerine Değer Katan Bir Kişiliktir"
37:30 Mehmet Akif Ersoy'un "Sait Paşa İmamı" Şiiri ve Bestelenme Öyküsü
Müzekki’n-Nüfus’un en çok okunan halk kitapları arasında olmasının nedeni rehber kitap olması, dilinin sade ve anlaşılır olması, inşa edilmeye çalışılan milleti irşat etmesi.
Sanat endişesinden uzak, müridlere doğrudan doğruya tasavvufî-ahlâkî hakikatleri anlatma gayesini taşıyan Müzekki’n-nüfûs, geniş halk tabakasının kolayca anlayabileceği şekilde sade bir Türkçe ile yazılmış ve tasavvufun halk arasında yayılmasında önemli hizmet görmüştür. Müellifin Osmanlı döneminde Anadolu’da kurulan ilk tarikatlardan biri olan Eşrefiyye’nin pîri olması dolayısıyla kitabın Türk tasavvuf ve düşünce tarihinde ayrı bir yeri vardır. Yeni sayılabilecek herhangi bir görüşe yer verilmemekle beraber tasavvufun temel konularıyla tarikat terbiyesinin esaslarını başarılı bir üslûpla özetleyen Müzekki’n-nüfûs, yazıldığı devirden itibaren Muhammediyye ve Envârü’l-âşıkīn gibi geniş halk toplulukları tarafından benimsenmiş, daha sonraki devirlerde kaleme alınan bu tür eserlere örnek teşkil etmiştir.