Üniversitelere karne verme meselesi

YÖK web sitesinde "YÖK üniversitelere karne verecek" başlığıyla bir duyuru yayınladı. Başkanlık tarafından yapılan açıklamada yeni sistem kısaca özetlenmiş. "Üniversitelerimiz çeşitlendi, farklılaştı, sayıları arttı, rekabet gerekiyor. Rekabetin sonucunda başarının gözlemlenmesi, ölçülmesi ve bunun da topluma objektif ve nesnel bir şekilde açıklanması gerekiyor. [6] ana başlıkta 42 göstergeye ait 2018 yılı verileri ile üniversitelerimiz ölçülecek ve değerlendirilecek. Her bir üniversitenin geçen bir yıl içindeki performansının değerlendirilmesi her yılın başında açıklanacak."

Bu kararın ülkemiz yükseköğretimi için çok önemli bir gelişme olduğunu söylemeliyim. Yükseköğretim Kalite Kurulu'nun raporlarının ardından YÖK'ün vereceği karnenin üniversitelerimize rekabet getireceği ve tatlı bir yarış başlatacağından eminim. Birkaç sene sonra sonuçlarını hep birlikte göreceğiz. İyiler daha iyi olacak, vasatlar da kendilerine çeki düzen verip iyi olacaklar.

Peki üniversiteler hangi derslerden not alacaklar? O sorunun cevabı da yapılan açıklamada var. Üniversite izleme ve değerlendirme ana kriterleri olarak,

1. Eğitim ve öğretim;

2. Araştırma geliştirme,

3. Proje ve yayın;

4. Uluslararasılaşma;

5. Bütçe ve finansman;

6. Topluma hizmet ve sorumluluk

ana başlıklar olarak belirlenmiş. Bu altı temel kriterin altında da 42 alt başlık var: Mezunların, KPSS ve ALES gibi merkezi sınavlardaki başarıları, mezun doktora öğrenci sayısı, teknokent projelerine katılan öğrenci sayısı, üniversitenin doluluk oranı, ulusal ve uluslararası hakemli dergilerde yayımlanmış makale sayısı, sonuçlanan patent sayısı, YÖK, TÜBA, TÜBİTAK Bilim, Teşvik ve Sanat Ödülleri sayısı, YÖK 100/2000 Projesi kapsamındaki öğrenci sayısı, üniversitenin dünya veya bölgesel akademik başarı sırası, yabancı uyruklu öğrenci sayısı, yabancı uyruklu doktoralı öğretim elemanı sayısı, üniversite öğretim elemanlarının aldığı uluslararası fonlara dayalı proje sayısı, Ar-Ge'ye harcanan bütçenin toplam bütçeye oranı, endüstri ile ortak yürütülen proje sayısı, genel bütçe dışında üniversiteye kazandırılan bağış ve fon miktarı, başta engelliler olmak üzere sosyal sorumluluk projeleri, sıfır atık, yeşil kampüs ve çevrecilik alanlarında varsa ödüller.

Görüldüğü gibi gelişmiş bir üniversitede olması gereken hemen her özellik kriter olarak alınmış. İyi düşünülmüş ve planlanmış olduğu her halinde belli bu kriterler birçok bakımdan faydalı olacak. Her şeyden önce üniversiteler bu kriterlere bakarak kendilerine çeki düzen vermenin yanı sıra röntgenlerini çekebilecekler. Eksiklerini görüp ona göre planlama yapabilecekler. Yol haritalarını belirleyecekler. Öğretim üyesinde aranacak vasıfları yeniden gözden geçirecekler. Öğrencileriyle daha çok ilgilenecekler. Kafalarını kumdan çıkarıp yaşadıkları topluma odaklanacaklar. Toplumun sorunlarıyla da ilgilenmeye başlayacaklar.

Vakıf üniversiteleri için sorun olmayıp devlet üniversiteleri için sorun olabilecek tek ölçü, kanaatimce bütçe ve finans konusu olacak. Devlet üniversitelerinde merkezi bütçeden farklı olarak döner sermaye gelirleri öne çıkacak. Genel bütçe dışındaki gelirleri artırmak için üniversitelerin gayret göstermeleri gerekiyor. Bunun için önlerinde iki engel var. Biri bunun önemini yeterince idrak edemediği için öğretim üyelerine problem çıkaran yöneticiler, diğeri sayıştay korkusu.

Vakıf üniversiteleri için sorun olabilecek kriter ise ARGE çalışmaları. Ticari kaygıları araştmalara yeterince para ayırmalarına engel olabilir. Ayrıca öğretim üyeleri o kadar çok derse giriyorlar ki hem zihinleri hem bedenleri araştırma yapmalarını zorlaştırıyor.

Hiç şüphesiz her üniversite altı kriterin altısında da yüksek notlar alamayacak. Bir sınıftaki öğrenciler gibi birkaç üniversite iftiharlık öğrenci gibi olacak, diğerleri de ardınca sıralanacak. Öğrencilerin yarısından fazlasının başarısız olduğu sınıf öğretmeni başarısız sayıldığı gibi üniversitelerin yarısından fazlasının karnesinin düşük olması yüksek öğretim yöneticilerinin de başarısızlığı sayılacak. Bu açıdan bakıldığında YÖK'ün bu kararı çok cesurca. Kendi karnesini de hazırlamış oluyorlar.

Bu sistem akreditasyonu daha önemli bir hale getiriyor. Akreditasyon, hem öz-değerlendirme yapma, hem gelişim açısından eksiklerini görme, zayıf noktaları tespit etme ve iyileştirme açısından bu sürece önemli katkılar sağlıyordu. Dolayısıyla akredite olan bölüm ve üniversitelerin işlerinin çok daha kolay olacağı kesin. Onlar okula sınıf atlayarak başlayacaklar tabiri caizse. Yıllarca verdikleri emeğin karşılığını bu sistem içinde de alacaklar.

Bununla birlikte uygulama ile birkaç endişem var. Müsaadenizle paylaşayım.

Duyuruyu okuyunca aklıma gelen ilk soru "YÖKAK bu sistemin neresinde?" oldu. YÖKAK'ın görev ve yetkileri ile kısmen örtüşen tarafları var ve ileride çatışma olmaması için sınırların iyice belirlenmesi gerekiyor.

Üniversitelere karne vermek her şeyden önce çok doğru olduğu kadar bir zaruret de. Ancak karneyi verdikten sonra herhangi bir şey yapılmadığında, suyu getirenle testiyi kıranın bir tutulduğu durumda yapılan her şey anlamsızlaşacak.

Böyle sistemli ve nesnel ölçüleri olan bir değerlendirmenin kurumsallaşması rektör tercihlerinin de bu kriterlere uygun yapılması sürecini getirebilir. Korktuğum bir diğer husus kimi rektörlerin bu kriterlerin kendileri ve üniversiteleri için ne kadar önemli olduğuna inanmamaları ve anlamamalarıdır.

Aynı şekilde dekan, müdür veya başkan atayan kimi rektörlerin bu ölçüleri karşılamakta katkısı olup olmayacağını düşünmeden farklı ilişkilerle yönetici atama ihtimalleri de göz ardı edilmemeleri.

Bütün bu endişelerime rağmen sistemin zamanla oturacağını, yönetici olmak için aranacak kriterlerin daha nesnel olacağını düşünüyorum.

İlan edilen uygulamanın ülkemiz yükseköğretimine faydalı olmasını diliyorum.





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Diyar-ı Rum'a ne zaman Türkiye denildi?

02:00 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
03:00 Selçuklu Türkmenleri Anadolu'ya Ne Diyorlardı?
04:30 Anadolu'nun Adı Nereden Geliyor?
06:30 Türk Sultan ve Meliklerinin Rum Adını Değiştirmelerinin Nedeni Nedir?
08:30 "Rum" Kelimesi Coğrafi mi Yoksa Siyasi Bir İsim mi?
10:30 Diyar-ı Rum Nasıl Türkiye'ye Dönüştü?
13:30 Türkiye Adı İlk Defa Ne Zaman Kullandı?
16:15 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
19:30 Türkler Anadolu'nun Türkleşmesini Nasıl Başardı?
23:00 "Türklerin Gelmesiyle Anadolu Ciddi Bir Şekilde Kalkınıyor"
29:00 Türkler Geldiğinde Anadolu'da Nasıl Bir Yaşam ve Kültür Vardı?
34:00 Türkler Anadolu'ya Yerleşip Çoğaldıkça Yerli Halka Ne Oldu?
38:00 Gayrimüslimlerin Müslümanlaşmasında En Önemli Etken Nedir?
44:30 Türkiye Adının Yaygınlaşmasında Seyyahların Rolü Oldu mu?

Semazenlik ve Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı

02:00 Sema Nedir, Semazen Nedir?
03:45 Sema Eğitimi ve Semazenlik
09:00 Mevlana Zamanında Sema Var mıydı?
13:00 Hangi Tarikatlarda Sema'ya Benzer Bir Uygulama Vardır?
14:30 Sema, Mevlana'dan Sonra Bugünkü Halini Nasıl Aldı?
18:20 Semazen Olmak İçin Bir Şart Var mıdır?
21:00 Sema Gösterisi Neden Yapılır?
25:15 Semazenlerin Başları Neden Dönmez?
29:00 "Mevlevi Mukabelesi Bize Hayatın Kendisini Öğretir"
34:00 Semazenlerin Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı Nedir?
40:00 Sema Hareketlerin Sembolik Anlamı Nedir?
46:00 Semazenlerin Harektleri Ne Anlama Gelir?

ismailgulec.net