Bulgaristan'daki türbe ve tekkeler üzerine

Türbeleri bulundukları yerlere göre köylerde ve şehirlerde olarak ikiye ayırabiliriz. Köylerdekileri de köyün içinde ve dışında olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Köyün içindekileri de müstakil bir yerde olanlar ve mezarlıkta bulunanlar olarak ikiye ayırabiliriz. Bu köyler daha çok Alevi-Bektaşilerin yaşadıkları köyler ve isimleri Baba veya Dede ile bitiyor türbede medfun zevatın. Türbelerin içleri de birbirinin kopyası adeta. Türbenin ve köyün büyüklüğüne göre süslerin ve adakların çeşitliliği değişiyor. Ama hemen hepsinde ortak olan şey Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hüseyin ile on iki imamın resimlerinin bulunduğu levhaların duvarlarda asılı olması. Türkiye’den gelen birtakım gruplar türbelerin içine kendilerince uygun gördükleri levha ve tabloları asmışlar. Bu da biraz bozmuş bana göre türbeyi. Bir de yapay çiçeklerin fazlalığı ve renkliliği rahatsız edici boyutlarda.

Türbeleri olan zevata göre ise tarihi şahsiyetler ve efsanevi şahsiyetler olarak iki başlık altında değerlendirebiliriz. Otman Baba, Demir Baba, Elmalı Baba, Akyazılı Sultan gibi tarihsel şahsiyetleri bilinenlerin yanı sıra Hasan ve Hüseyin Baba, Hızır Baba gibi isimleri birden çok olanlarla birlikte birçok baba türbesi daha var. Bunların da ilk fetih döneminde buralara gelen Barkan’ın kolanizatör dediği derviş gaziler, alperenlerin türbeleri olduğuna inanılıyor. Balkanların manevi fatihleri diyebiliriz.

Türbeler arasında kadınlara ait olanlarının olması da üzerinde durulması gereken bir konu. Sayıları oransal olarak az olsa bile varlıkları önemli ve bölge halkının kültür ve inanç dünyası hakkında bilgi veriyor.

Türbelerin yapısı ise birkaç tipte. Büyüklerin ve adı bilinenlerin türbeleri altıgen veya yedigen taş duvarlarla çevrili, tek kubbeli, kare biçiminde duvarlarla çevrili bir girişle içeri girilen bir formda inşa edilmiş. Yenilenen türbelerin bir kısmında bu form muhafaza edilmiş. Bir diğer tip ise kare veya dikdörtgen şeklinde taş veya beton duvarlarla çevrili. Bir de üzeri açık olup etrafı demir korkulukla çevrili olanlar var.

Kapalı mekandaki türbelerin büyük bir kısmının baş tarafında bir şahide bulunması ilk başlarda açıkta olduğunu, daha sonra üzerine bir türbe inşa edildiğini düşündürttü bizlere.

Özellikle köylerdeki türbeler toplum hayatında önemli bir yer işgal ediyor. Hıdırellez buralarda çok yaygın bir şekilde kutlanan doğal bayramlardan. Ama günleri daha çok insan katılabilsin diye Bulgaristan’daki resmi tarihlere göre değiştirilmiş. Bu günlerde türbeler ziyaret edilir, yardımseverlerin bağışlarıyla alınan kurbanlar kesilir, gelen misafirlere ikram edilir. Kesilen kurban sayısın üç, beş ve yedi adet olması oldukça önemlidir ve böyle olmasına özen gösterilir.

Hıdrellez dışındaki zamanlarda da türbeler ziyaret ediliyor ve adaklar adanıyor. Türbeye aklınıza gelen her türlü nesne adanabiliyor. Bir yıl boyunca türbede biriken bu adaklar Hıdırellez günü toplanıyor ve o gün oraya gelenler tarafından satın alınıyor. Bir nevi kermes diyebiliriz.

Bulgarların türbe ve tekkelere karşı tutumları insafsızca ve acımasızca olmuş ki bu yapılar insan olsalardı rahatlıkla soykırım derdik. Köylerdekilere pek dokunmazlarken şehirdekileri hâk ile yeksân etmişler. Yüzlerce türbe ve tekkeden bugün bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda eser kalmış maalesef. Demir Dede, Enihan Dede, Kıdemli Dede gibi yerleşim merkezleri dışında olup taştan muhkem yapısı olan türbeleri yıkmamışlar veya yıkamamışlar ama farklı bir yol izlemişler. Kendilerince aziz olan bir şahsiyetin türbesi olduğunu söyleyerek bu mekanlara ortak olmuşlar. Ortak getiremediklerinin hemen yanına da kilise kondurmuşlar, Bali Baba’da olduğu gibi.

Mimarisiyle gözleri büyüleyen ve hayranlık uyandıran camileri yıkamamışlar ama hepten de kendi haline bırakmamışlar. Ya avlusundaki müştemilatı yıkmışlar ya çevredeki duvarları yıkıp hemen dibine apartmanlar dikmişler. Ya da Filibe ve Sofya camileri gibi, buralar Türklerden önce Roma yani Avrupa’ya aitti der gibi hemen yanı başlarını kazıp Roma dönemine ait yapıların kalıntılarını çıkartmış ve müzeleştirmişler. Böylece kültürel ve mimari soy kırımın nasıl yapıldığını örneklerle göstermişler. Sedat Hakkı Eldem’in kitabında bahsedilen üç bin eserden bugün üç tane bile kalmamasının nedeni daha iyi anlıyoruz.

Bulgarlar ecdadın bıraktığı eserleri yıktı, yaktı, tahrip etti. Kızalım ama iğneyi de kendimize batırmamazlık etmeyelim. Bizim yaktıklarımız, yıktıklarımız, tahrip ettiklerimiz için kime ne diyelim, kızalım, bilemiyorum. Bizim de günahımız Bulgarlardan az değil, belki onlardan da fazla.

Son olarak bir gözlemimi sizinle paylaşayım. Bulgaristan’ı gezince Şeyh Nazım Kıbrısî’nin ne kadar önemli bir iş yaptığını daha iyi anladım. Tamam, Kıbrıs Türkleri, Bulgaristan’daki soydaşlarımız gibi uzun süre kendi kültürlerini yok etmek isteyen bir yönetim altında kalmadılar, bunu bir kenarda tutalım. Ama Şeyh Nazım Efendi’nin yaptıklarını da görmezden gelmeyelim. Kıbrıs’ta türbe ve tekkelerin, camilerin korunması için elinden gelen ne varsa yapmış, halifeleri ve müritleri de onun bu hassasiyetini sürdürüyorlar gugün. Bugün hangi türbeye gitseniz oraya sahip çıkan, temizliğini yapan, bekleyen ve koruyan bir Şeyh Nazım dervişi görürsünüz. Bulgaristan’da göremediğim de bu. Bulgaristan Türkleri de kendi içlerinden bir Şeyh Nazım çıkarsalardı, bugün manzara çok daha farklı olurdu.

Son söz: Hiçbir şey için geç kalınmış sayılmaz. 





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Diyar-ı Rum'a ne zaman Türkiye denildi?

02:00 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
03:00 Selçuklu Türkmenleri Anadolu'ya Ne Diyorlardı?
04:30 Anadolu'nun Adı Nereden Geliyor?
06:30 Türk Sultan ve Meliklerinin Rum Adını Değiştirmelerinin Nedeni Nedir?
08:30 "Rum" Kelimesi Coğrafi mi Yoksa Siyasi Bir İsim mi?
10:30 Diyar-ı Rum Nasıl Türkiye'ye Dönüştü?
13:30 Türkiye Adı İlk Defa Ne Zaman Kullandı?
16:15 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
19:30 Türkler Anadolu'nun Türkleşmesini Nasıl Başardı?
23:00 "Türklerin Gelmesiyle Anadolu Ciddi Bir Şekilde Kalkınıyor"
29:00 Türkler Geldiğinde Anadolu'da Nasıl Bir Yaşam ve Kültür Vardı?
34:00 Türkler Anadolu'ya Yerleşip Çoğaldıkça Yerli Halka Ne Oldu?
38:00 Gayrimüslimlerin Müslümanlaşmasında En Önemli Etken Nedir?
44:30 Türkiye Adının Yaygınlaşmasında Seyyahların Rolü Oldu mu?

Semazenlik ve Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı

02:00 Sema Nedir, Semazen Nedir?
03:45 Sema Eğitimi ve Semazenlik
09:00 Mevlana Zamanında Sema Var mıydı?
13:00 Hangi Tarikatlarda Sema'ya Benzer Bir Uygulama Vardır?
14:30 Sema, Mevlana'dan Sonra Bugünkü Halini Nasıl Aldı?
18:20 Semazen Olmak İçin Bir Şart Var mıdır?
21:00 Sema Gösterisi Neden Yapılır?
25:15 Semazenlerin Başları Neden Dönmez?
29:00 "Mevlevi Mukabelesi Bize Hayatın Kendisini Öğretir"
34:00 Semazenlerin Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı Nedir?
40:00 Sema Hareketlerin Sembolik Anlamı Nedir?
46:00 Semazenlerin Harektleri Ne Anlama Gelir?

ismailgulec.net