Kıbrıs'ta Türbe ve Şehidalar ile İlgili Söylenceler

Şehida da nedir diye bir soru aklınıza gelebilir. Kıbrıs’ta özellikle adak türbeleri için kullanılan bir kelime. Kanaatimce kelime şehitten daha çok şahideden türemiş gibi. Mezar başlarına dikilen üzerinde yazı ve çiçek resimleri olan taşlara şahide diyoruz. Özellikle görkemli işçiliği olan mezar taşlarını gören insanlar mezarın önemli birine ait olduğunu düşündükleri için hürmet ediyorlar. Şahide denildiğinde zamanla mecaz yoluyla başına şahide dikilen kişi kastedilir olmuş. Bir de şehit olduğunu bildikleri veya düşündükleri kimse olunca şahide şehidaya dönüşmüş. Kelimenin hikayesi kanaatimce budur.

Kıbrıs’ta türbe ve şehida ziyaretleri oldukça önemli. Kıbrıs halkı şehitlerin ve manevi değeri yüksek olduğuna inandıkları kimselerin mezarlarını özellikle mübarek gün ve gecelerde ziyaret eder, adaklar adarlar, mevlitler okuturlar. Ayrıca ihtiyaç sahipleri, derdi olanlar, bir şeyler isteyenler de ihtiyaçlarının karşılanması, dertlerine deva bulunması ümidiyle bu tür yerleri ziyaret ederler. Muratları hasıl olanlar da bu tür yerlerde adaklarını kesip mumlar yakarak bir nevi teşekkür ederler.

Kıbrıs’ta ziyaret edilen türbeleri medfun bulunan zevata bakarak üç başlık altında inceleyebiliriz. İlki şehit olan askerler, ikincisi mutasavvıflar, üçüncüsü de yatırlar. Askerleri de aralarında sahabelerin de olduğu 649 ile başlayan erken dönem İslam fetihleri ve 1570-71 adanın fethi esnasında şehit olan askerler olarak ikiye ayrılabilir. Kendi aralarında da kim olduğu bilinenler ile bilinmeyenler şeklinde tasnif edebiliriz.

Sayıca çok olduğu için halk arasında türbe deyince, akla ilk olarak 1570-71 Kıbrıs fethi esnasında şehit düşen yeniçeri türbeleri gelir. Özellikle Lefkoşa ve Mağusa sokaklarında hemen karşımıza çıkıveren bu şehid türbelerinin büyük bir kısmının da Bektaşi olduğu ve adaya Bektaşiliği getirdiği düşünülür. Yediler, Kara Baba, Kurt Baba, Kaçkaç Dede, Yitik Dede, Üçler Türbesi Anadolu’nun birçok bölgesinde olduğu gibi gazi dervişlere ait olarak değerlendirilip türbe haline getirilmiştir.

Mutasavvıflar ise Osmanlılar döneminde adaya sürgün olarak gönderilen Kutup Osman ve Mustafa Resmî Efendi gibi isimlerle buraya irşad için gelip vefat edenlerden oluşuyor.

Daha çok Rumlarla müşterek mekanlarda gördüğümüz yatırlar ise hakkında en az bilgi sahibi olduğumuz ziyaret yerleridir. Genellikle orada yatan kimse hakkında tarihsel bilgi bulunmaz ve anlatılanlar söylencelerden öteye geçmez. Medfun olduğuna inanılan zatın bir şehid veya evliya olduğu anlatılır. Söylencelerin ortak özelliği yatırın veya şehidanın olduğu yerde bulunan kişilere ya rüyada ya da hayal olarak kendilerini göstermeleri ve mezarlarını düzeltmelerini istemeleridir. Geçen yüzyıla kadar Müslüman ve Rumların özellikle hasta olduklarında ziyaret ettikleri ve bir kısmının şifa bulduğuna dair söylencelerin bulunduğu bu mekanlar halk arasında büyük hürmet görür, kutsal gün ve gecelerde mumlar yakılıp adaklar adanırdı.

Bu tasnifi Kıbrıs’a gelenlere göre de yapabiliriz aslında. Kıbrıs fethedildikten sonra adayı şenlendirmek için yoğun bir iskân faaliyeti oldu. Bunların büyük bir kısmı tarım ve hayvancılıkla uğraşan köylüler ve göçerlerdi. İkinci grup esnaf ve zanaatkarlardı. Üçüncü grup adayı yönetmek üzere görevlendirilen memurlar ve onların çocukları idi. Dördüncü grup ise adanın güvenliği için bırakılan askerler ve onların çocukları idi. Beşinci grup sayıları diğerlerine göre çok az olan Müslüman olan Hristiyanlar sayılabilir. Bunlar dışındakiler ise küçük gruplar olup ortalamaya alınacak kadar çok değildi.

Türbe ziyareti esnasında yapılan işlerin kökenine bakıldığında üç farklı kaynak olduğu görülür. İlki eski Türklerin atalarına karşı gösterdiği hürmet ve mezarlarına karşı özen ve saygı. İkincisi İslam’da kabir ziyareti ve din yolunda canlarını veren şehitlere karşı gösterilen hürmet. Üçüncüsü ise diğer dinlerin tesiri. Bu değerlendirme sadece Kıbrıs için değil, Anadolu ve İstanbul’daki türbeler için de geçerlidir.

Halkın adak yerleri ve türbeleri ziyaretlerinde göze çıkan üç adet vardır.

1. Adak adamak/Dilek tutmak, kabul olunursa adak yerine hediye bırakmak, gelenlere yiyecek ikram etmek: Adak adamak ve yiyecek ikram etmek İslamiyette de vardır. Adak adamanın tarihi Habil ile Kabil’e kadar uzanır ve tüm dinlerde ve toplumlarda farklı şekillerde görülür. Dinimizde adak, dinen mükellef olmadığı halde, kişinin farz veya vâcip türünden bir ibadeti yapacağına dair Allah’a söz vermesi şeklinde tarif edilir. Dinde adak adamayı yasaklayan bir hüküm yoktur. Adak adayan kişinin dileği gerçekleşirse onun için adanan şeyin yerine getirilmesi zorunlu olur. Adaklara baktığımızda türbeyi tamir etmek, Kuran okumak, Yasin okumak, iki rekât namaz kılmak, türbede hizmet etmek, türbeye gelir getirici bağışlar yapmak, oruç tutmak, bir fakiri giydirmek, küçük hayvan kesmek, helva veya benzeri yiyecekler pişirip gelenlere veya fakirlere dağıtmak, ziyaret edilen yerlere çaput bağlamak, mum yakmak, sadaka vermek, dua okumak vb. çok farklı uygulamalarla karşılaşırız.

2. Mum yakmak. Şükür mumu ortodokslarda yaygın olmakla birlikte menşei oldukça eskilere, ateş kültüne kadar gider. Ölülerini yakan Pagan kültürden sonra Helenler ve Romalılar ölülerini yakmayıp mezarlarında meşale yakarlardı. Bu adet daha sonra Hristiyanlığa geçti. Hristiyanların toplantılarının mağaralarda ve geceleri yapmaları mumu adeta ayinlerin bir parçası haline getirdi. Mum yakmak bir Hristiyan için İsa’nın yolunda iyi bir Hristiyan olmak için mum gibi yanacağım ve etrafımı aydınlatacağım anlamına geliyor. Ayrıca İncil’de “Ben dünyanın ışığıyım” ayetine gönderme yapılmakta. Bir Hristiyan mum yakmakla İsa karşısında mum gibi eridiğini, aciz ve ona ihtiyacı olduğunu söylemiş olur.

Bizde kimi tarikatlerde, özellikle Bektaşilerde çerağ uyandırmak oldukça önemli bir ritüeldir ve kökü eskilere kadar gider. Mesela Aşık Paşa’ya göre çerağı yanması, okudukları ve bildikleri ile amel eden dervişin gönül mumunun yanması ve mumun verdiği aydınlıkla tüm bedeninin zahiren ve batınen nurlanmasıdır.

3. Çaput bağlamak. Şamanizmden kalma bir adettir. Abdülkadir İnan’dan öğrendiğimiz kadarı ile eski Türklerde her dağın, pınarın, ulu çınarın sahibi olan bir ruh vardır ve bu ruhlar oranın koruyucularıdır. Bunun karşılığında da korudukları insanlardan kendilerine kurban ve saygı isterler. Bunları yapmayanlara zararı dokunur. Kanaatkâr olan bu ruhlar için bir bez parçası, at kılı, bir taş bile yeterlidir. En çok hoşlandıkları şeyin çaput olduğuna inanıldığı için zamanla diğerleri unutulmuş sadece çaput bağlanır olmuştur. Türkler Müslüman olduktan sonra bu adeti bu sefer erenlerin ve şehitlerin mezarlarında sürdürdüler. Türbesine çaput bağlanan erenin kendilerini koruduklarına inandılar.

Türbe ziyâret âdâbı

Zaman içinde türbe ve yatır ziyaretlerinin abartılıp amacından uzaklaştığı görülmüş, hoca efendiler de bu konuda halkı uyarmışlardır. Bu sapmanın iki türlü olduğu görülür. İlki başlarına gelen bir musibetten kurtulmayı veya dileklerinin gerçekleştirilmesini Allah’tan istemeyip yatırlardan istemeleridir. İkincisi ise şeyhlerini çok seven müritlerin gösterdikleri aşırı ve abartılı tazimlerdir.

Mezarlıkların ziyaret edilmesi, bu vesileyle ölümün hatırlanması ve orada yatanlardan ibret alınması dinimizce tavsiye edilen hususlardandır. Kabirde yatan bir şehit veya kutlu olduğuna inanılan biri ise ziyaret ölümü hatırlamaktan daha çok şükran ve hürmetleri sunmak ve Allah’ın, sevgili kulu olduğuna inanılan zatı kırmayacağı düşünülerek onun vasıtasıyla Allah’tan bir şeyler istemek için yapılır.

Kıbrıs Müftüsü Hilmi Efendi, 1839’da telif ettiği Hala Sultan ve türbeden bahseden eserinin son bölümünde, müftü olmasının da getirdiği sorumlulukla türbe ziyareti esnasında gördüğü kimi yanlış uygulamaları eleştirmekte, doğru ziyaretin nasıl yapılması gerektiği konusunda tafsilatlı bilgiler vermektedir.

Hilmi Efendi’ye göre Hala Sultan türbesine geçebilmek için girilmek zorunda kalınan mescidde iki rekât tahiyyatü’l-mescid namazı kılınarak ziyarette bulunmadan evvel edeben bir nevi müsaade alınmalıdır. Daha sonra kabir ziyaret edilmeli, kabrin karşısına eller bağlı veya yanlara salık bir şekilde varılıp selam verildikten sonra dua edilmelidir. Bu bölüm orada edilecek bir dua örneği ile sona erer. Risalenin ziyaret âdâbıyla ilgili bu son bölümünü, ziyaret sırasında yapılan yanlışlara dikkat çeken tenbih bölümü takip eder. Hilmi Efendi, İmâm Gazâlî’nin İhyâ’sını kaynak göstererek kabrin ellenip mes edilmesinin yanlış ve bunun Hıristiyan âdeti olduğunu belirtir. İstenilecek merciin Allah olduğunu unutmadan kabrin sahibinin hürmetine Allah’tan bir şey talep edilebileceğini ifade eder.

Yakınında veya bir mescit içinde bulunmayan türbelerin ziyareti tahiyyat namazı dışında aynıdır. Ancak zamanla halk arasında kendine has birtakım ziyaret adabı gelişmiştir. Bunu dini bir vecibeden daha çok kültürün bir parçası olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır. Mum yakmak, çaput bağlamak, şeker dağıtmak hep kültüre ait ritüellerdir. Dualar ve talepler Allah’adır, ziyaret edilen kabrin sahibinden adeta aracı olması istenir. Bir yatırda dua etmeyi ve Allah’tan bir şeyler istemeyi, sevdikleri vasıtasıyla Allah’a ulaşmak şeklinde de değerlendirebiliriz.

Türbelerin ve yatırların bulunması ile ilgili söylenceler

Kıbrıs’ta türbe ve yatırları medfun bulunan şahsa göre üç başlık altında inceleyebiliriz.

  1. Kim olduğu bilinenler

Kim olduğu bilinenlerle ilgili söylenceler genellikle mezarın yerinin tespit edilmesiyle ilgilidir. Bunlar genellikle fetihten sonra adaya gelenlerden oldukları için hayatları hakkında bilgi olduğu gibi türbeleri korunmuştur. Haklarında en az söylence olanlar bu gruptakilerdir. Kutup Osman, Müftü Hilmi Efendi, Pir Mehmet Paşa Şehidası örnek olarak verilebilir.

  1. Hakkında ismi dışında bir şey bilinmeyenler

Haklarında en çok söylence bulunanlar bu başlık altında değerlendirilenlerdir. Genellikle adanın fethi esnasında şehit düşen askerlerin türbeleridir. Söylenceler daha çok bu şehit mezarlarının bulunmaları ile ilgilidir.

  1. İsmi bile bilinmeyenler

En çok söylence bu gruptakiler için anlatılmaktadır. İsminin ve kim olduğunun bilinmemesi söylence anlatılmasına neden olduğu gibi anlatılan söylencelerin de uyarlanması da söz konusudur. Söylencelerin birbirine benzemesinin nedeni de bu etkilenme olmalıdır.

Bulundukları yerlere göre Türbeler

Yatır ve türbeleri bulundukları yerlere göre incelediğimizde yatıra göre özellik taşıdığını görürüz.

Şehitler: Genellikle sokak aralarında, evlerin avlularında, içinde, tekkelerde görülür. Adı sanı bilinmediği için en çok kayıp bunlar arasında olmuştur.

Mutasavvıflar: Kim oldukları bilindikleri ve muakkipleri olduğu için en çok korunanlar bunlardır. Bir tekkenin bahçesinde veya içinde oldukları görülür.

Memurlar: Bu grupa giren türbeleri cami hazirelerinde görürüz. Arapahmet Paşa, Yeni Cami, Piri Paşa, Lala Mustafa Paşa camiileri hazirelerindekiler ilk akla gelenlerdir.

Şehidalar: Bunlar genellikle şehir merkezi dışında köylerde bulunurlar. Köylerde bahçelerde, tarlalarda, yol kenarlarında görülür. Zamanla kaybolmaktadırlar.

Türbe ziyaret nedenleri

Kıbrıs’ta, Anadolu ve Balkanlarda olduğu gibi türbe ve yatırlar halk inanışlarında ve gündelik yaşamlarında önemli bir yer tutar. Kutsal gün ve gecelerin yanısıra evlilik, ölüm ve doğum gibi önemli olaylardan önce veya sonra türbe ve yatır ziyaretleri gelenek halini almıştır. Halkın türbe ziyaretlerinin sebepleri şöyle sıralayabiliriz.

  1. Sıhhat bulmak:

Biri hastalandığında hastalıktan kurtulmak için yapılan işlerden biri de yakınlardaki bir türbe veya yatıra gidip adak adayıp çaput bağlamaktır. Bu halk kültüründe İslam öncesi dönemlerde de vardır. Kutsal taş, ağaç veya derenin yerini yatırlar ve onların yanlarındaki ağaçlar almıştır.

Zaman içinde hastalıklara göre gidilecek yatırlar da farklılaşmıştır. Sıtmaya yakalananlar Öksüzce Dede’ye, başı ağrıyanlar Öksüz Dede’ye, çocukları hasta olankar Kırklar Tekkesine giderlermiş.

  1. Yağmur duasına çıkmak:

Kıbrıs gibi sıcak ve kuru bir coğrafyada insanlar yağmur duası etmek için kutsal addettikleri mekanları tercih ederler. Yağmur duasının yerleşim alanı dışında yapılması kural olduğu için de etrafında ev olmayan türbeler tercih edilir. Hala Sultan ve Kırklar Tekkesi en çok yağmur duasına çıkılan yerlerdir.

  1. Dilekte bulunmak

En çok görülen ziyaret sebebidir. Kızlarına hayırlı bir kısmet çıkmasını isteyen anneler, sevdiğine kavuşmak isteyen aşıklar, çocuğu olmasını isteyen anne-babalar veya bir derdi olanlar türbe ve yatırları ziyaret eder ve adak adarlar. Hemen tüm yatırlar bu sebeble ziyaret edilir. Çocuklarının yiğit olmasını isteyenler Canpulat Bey türbesini ziyaret etmeleri gibi de bir adet olduğu bilinmektedir.

  1. Kaybedilen bir nesneyi bulmak

Lefkoşa Mahmut Paşa şehidası için anlatılan söylencelerde halkın kaybettikleri eşyalarını bulmak için şehidayı ziyaret ettikleri anlatılır.

  1. Aile huzuru

Birbiriyle geçinemeyen ve sorun yaşayan eşler huzur bulmak için kimi yatırları ziyaret ederler..

Türbe ve şehidalara dair inançlar

  1. Halka görünmeleri

Özellikle kim olduğu bilinmeyen yatırlar için anlatılan söylencelere baktığımızda tespit edilmelerine dair kimi olaylar nakledildiğini görürüz. Nakledilen olaylarda yatır olduğu söylenen zat yakınlardakilere ya rüya ya da hayal olarak görülür. Görülme sebepleri olarak uygun olmayan bir iş için kullanılması, temiz tutulmaması, çöplük yapılması veya bakımsız olması zikredilebilir. Bazen de hiçbir olumsuz durum olmadığı halde sadece kaybolan türbenin ortaya çıkarılmasını istemek için göründüğü de anlatılır.

1. Çevreyi ve halkı koruması:

Halk arasında türbe ve şehidaların yöreyi koruduğuna dair inanç vardır. Bu inancın temelleri de eski Türk inançlarına kadar gitmektedir. Genellike beyaz ve kırmızı at üzerinde, kırmızı veya bayaz başlıklı, beyaz kıyafetler içinde, bellerinde yeşil kemer olan savaşçı olarak anlatılır. Bu hayali kahramanların yöreyi koruduğuna inanılır. Özellikle Rumlarla savaşıldığı dönemlerde bu tür rivayetlerin daha çok anlatıldığı görülür. Bu kahramanlar herkese görünmez. Sadece samimi bir şekilde inananlara ve gölgesi hafif olanlara görülür. Kırklar, Lefkoşa’daki Yediler, Girne’deki Serdar Ömer ve arkadaşları için bu tür rivayetler nakledilir.

2. Canlı olduklarına inanılması

Yöre halkı türbe veya şehidanın geceleri kalkıp dolaştığına ve insanları koruduklarını yukarıda zikretmiştik. Sükunet dönemlerinde de yöre halkı veya türbedarlar içine su doldurdukları testileri abdest almaları için şehidaların başucuna bıraktıkları anlatılır.

Söylencelerde önemli bir figür olarak çobanlar ve sayılar

Söylencelerde dikkati çeken unsurlardan biri de çobanlardır. Özellikle Kırklar Tekkesi, Hala Sultan ve Serdar Ömer türbelerinin tespit edilmesinde çobanların büyük katkısı olmuştur. Adem’in oğlu Habil’in çoban olduğunu, Hz. Musa’nın Şuayp peygamberin yanında çobanlık yaptığını, Hz. İsa’yı çölde ilk farkedenlerin de çobanların olduğunu, Hz. Peygamber’in çocukluğunda çobanlık yaptığını düşündüğümüzde çobanların önemi daha da belli olmaktadır.

Türbe ve şehidaların isimlerine baktığımızda özellikle kim olduklarını bilinmeyen ancak kutsal olduğuna inanılan kişilerin türbeleri sayılarla ifade edilmiştir. Bu sayılar da üçler, beşler, yediler, kırklar gibi özel bir anlamı olan ve kendilerine kutsiyet atfedilen rakamlardır.

Sonuç olarak;

Kıbrıs halkının inanç dünyasında diğer Türk toplumlarında, Anadolu ve Balkanlarda olduğu gibi türbe ve şehida kültürünün önemli bir yeri vardır. Halk inanç ve kültürünün bir parçası olarak şehida ziyaretleri önemli bir yer işgal etmekte, yüzyıllardan beri toplumsal statüsü ne olursa olsun başı dara düşenler türbe ve şehidaları ziyaret etmekte ve adak adamaktadır. Son yıllarda eskisi kadar hayatın içinde olmamakla birlikte önemini hâlâ korumakta ve koruyacağa benzemektedir.

 

Alıntı için:

 

İsmail Güleç. “Türbe ve Şehidalar ile İlgili Söylenceler”. Kıbrıs Türk Edebiyatı ve Edebiyatçıları Üçüncü Uluslararası KIBATEK Kıbrıs Türk Edebiyatı ve Edebiyatçıları Sempozyumu Bildirileri 5-6 Mart 2018 Lefkoşa. İstanbul: Kisbu Yayınları, 2018. c. II, s. 35-44.

 

Bibliyografya

Akçam, Zeki. "Kıbrıs Apostolos Andreas Manastırı’ndaki Sahabe “Urve Bin Sabit” ve Mezarının Sistematik Bir Şekilde Yok Edilmesi". Kıbrıs Araştırmaları ve İncelemeleri Dergisi 1 (2017): 75-104.

Alasya, Halil Fikret. “Kıbrıs”  TDVİA c. 25 (2002), s. 374-383.

Alasya, Halil Fikret. Kıbrıs Tarihi ve Kıbrıs'da Türk Eserleri. 2. bs. Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 1977.

Algül, Hüseyin. Hala Sultan Ümmü Haram bint-i Milhan: Hazreti Muhammed (s.a.v)'in yakını Kıbrıs şehidi. İstanbul: Gonca Yayınevi, 1985.

Bağışkan, Tuncer. Kıbrıs’ta Osmanlı- Türk eserleri. Lefkoşa: Kuzey Kıbrıs Müze Dostları Derneği, 2005.

Bahadır, Mehmet. İslam Fatihleri Kıbrıs’ta. Ankara: [kendi yayını], 2013.

Çakır, Ayşe. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Yatırlar ve Kutsal Adak Yerleri. Yüksek Lisans Tezi. Yakındoğu Üniversitesi. 2009.

Çiçek, Kemal. “Kıbrıs”  TDVİA c. 25 (2002), s. 374-380.

Gökçeoğlu, Mustafa. Efsanelerimiz. Lefkoşa: Gökçeoğlu Yayınları, 2004.

Güleç, İsmail, Ömer Said Güler. Bir Demet Reyhan Milhân Kızı Ümmü Harâm’ın Hâl Tercümesi Deste-bend-i Reyhân  der Terceme-i Ümmü Harâm binti Milhân. KISBÜ: İstanbul, 2017, 112 s.

Gürkan, Haşmet M. Tarih İçinde Kıbrıs. Lefkoşa: Galeri Kültür Yayınları, 2000.

Hakeri, Bener Hakkı. Kıbrıs Türk Ansiklopedisi. Kıbrıs: Kıbrıs Gazetesi, 1992.

Hikmetağalar, Hizber. Eski Lefkoşa’da Semtlar ve Anılar. İstanbul: Marifet Yayınları, 1996.

İnan, Abdülkadir. Tarihte ve Bugün Şamanizm: Materyallar Araştırmalar. 4. Bs. Ankara: TTK, 1995.

Sayan, M. Kemal. “Girne Bölgesinde anlatılan şehit mezarları ile ilgili dört söylence” Halkbilim, s. 19-24.

Sayan, M. Kemal, Efsane Toprakları. Lefkoşa: Kıymet Kültür ve Sanat Yayınları, 2003.

 

 

[1] Bu çalışmada metin içinde dipnot verilmemiş, bibiliyografyada zikredilen kaynaklardan ve geziler esnasında yerel halktan derlenen bilgilerden yola çıkılarak genel değerlendirmeler yapılmıştır.

* İstanbul Medeniyet Üniversitesi.





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Diyar-ı Rum'a ne zaman Türkiye denildi?

02:00 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
03:00 Selçuklu Türkmenleri Anadolu'ya Ne Diyorlardı?
04:30 Anadolu'nun Adı Nereden Geliyor?
06:30 Türk Sultan ve Meliklerinin Rum Adını Değiştirmelerinin Nedeni Nedir?
08:30 "Rum" Kelimesi Coğrafi mi Yoksa Siyasi Bir İsim mi?
10:30 Diyar-ı Rum Nasıl Türkiye'ye Dönüştü?
13:30 Türkiye Adı İlk Defa Ne Zaman Kullandı?
16:15 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
19:30 Türkler Anadolu'nun Türkleşmesini Nasıl Başardı?
23:00 "Türklerin Gelmesiyle Anadolu Ciddi Bir Şekilde Kalkınıyor"
29:00 Türkler Geldiğinde Anadolu'da Nasıl Bir Yaşam ve Kültür Vardı?
34:00 Türkler Anadolu'ya Yerleşip Çoğaldıkça Yerli Halka Ne Oldu?
38:00 Gayrimüslimlerin Müslümanlaşmasında En Önemli Etken Nedir?
44:30 Türkiye Adının Yaygınlaşmasında Seyyahların Rolü Oldu mu?

Semazenlik ve Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı

02:00 Sema Nedir, Semazen Nedir?
03:45 Sema Eğitimi ve Semazenlik
09:00 Mevlana Zamanında Sema Var mıydı?
13:00 Hangi Tarikatlarda Sema'ya Benzer Bir Uygulama Vardır?
14:30 Sema, Mevlana'dan Sonra Bugünkü Halini Nasıl Aldı?
18:20 Semazen Olmak İçin Bir Şart Var mıdır?
21:00 Sema Gösterisi Neden Yapılır?
25:15 Semazenlerin Başları Neden Dönmez?
29:00 "Mevlevi Mukabelesi Bize Hayatın Kendisini Öğretir"
34:00 Semazenlerin Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı Nedir?
40:00 Sema Hareketlerin Sembolik Anlamı Nedir?
46:00 Semazenlerin Harektleri Ne Anlama Gelir?

ismailgulec.net