Yardımcı Doçentlik ve Doçentlik üzerine

Asıl değişikliğin doçentlik sisteminde yapıldığını görüyoruz. Eskiden doçent olmak isteyenler ilk olarak dil barajını aşmaları gerekiyordu. Daha sonra eser ve yayın şartlarını sağlamışlarsa ÜAK’a başvururlar, ön değerlendirmeden sonra adayın dosyası beş farklı üniversiteden beş profesöre gönderilirdi. Beş profesörden en az üçünün olumlu rapor verdiği takdirde aday mülakata çağrılır, sözlü sınav yapıldıktan sonra o gün doçent olup olmadığı belli olurdu. Doçent olduktan sonra da üniversite kadro ilan eder ve kadroya atanırdı. Her üniversitenin şartları aynı değildi. Bazı üniversiteler ÜAK Doçentlik şartlarından farklı olarak dil sonucu ve yayın istiyorlar.

Getirilen sistemde doçentlikle ilgili köklü üç değişiklik yapılmış görülüyor. Aslında adaylar açısından bakıldığında değişen bir şey yok. Yine bir dil sınavına girecekler ve yine mülakata alınacaklar. Üniversiteler muhtemelen karar resmileşir resmileşmez senatolarınca yine farklı üniversitelerden oluşan bir heyet karşısında sözlü sınava alınacaklar. Sadece jüriyi ÜAK değil, Üniversite Yönetim Kurulu belirleyecek. Jüri üyesi olarak belirlenen profesörler adayın performansına göre değil, jüriyi belirleyen kuruma göre karar verecekse zaten bunları konuşmanın ve tartışmanın bir anlamı yok.

1. Dil sınavı: Dil sınavı kaldırılmadı. Sadece doçentliğe başvuru şartı olmaktan çıkarıldı. Dil Bu değişiklikle ilgili seviye düşürüldü diye eleştiri getirilecektir muhtemelen. Ben öğretim üyesi sıkıntısı çeken bir kısım üniversite ve bölümler hariç kahir ekseriyetle üniversitelerin büyük bir kısmının 65 ve yukarısında bir puan isteyeceklerini düşünüyorum. Özellikle büyük ve iyi üniversiteler adaylardan 65’in üzerinde bir puan istiyordu. Bu konudaki değişiklik muhtemelen üniversiteler arasında yaygınlaşacak ve 65’in altına düşmeyecektir. Her ne kadar en düşük puan 55 olarak belirlense de fiilen uygulanması pek mümkün olmayacaktır. Ayrıca buna eskisi kadar gerek de kalmadı. Adayların daha doktora esnasında yüksek dil puanları almaları, ÜDS ve KPDS’ye göre daha kolay bir sınav olan YÖKDİL’in devreye girmesi docent adayları için dil puanını büyük bir sıkıntı olmaktan çıkarmıştı. Araştırma görevililerin zaten böyle bir sorun yoktu. Çünkü araştırma görevlisi olmak için aranan şartlardan biri de 65 almak idi. Bu değişikliğe en çok sevinecekler özel yetenek ile öğrenci alan programlarda çalışan öğretim üyeleri olacaktır muhtemelen.

2. Sözlü sınavın kaldırılması: Aslında bu da yanlış aksettirildi. Sözlü sınav kaldırılmadı. Sadece üniversitelere bırakıldı. Sözlü sınavı üniversite yapacak. Sanırım değişikliklerle ilgili gelebilecek en büyük eleştiri ÜAK tarafından yapılan sözlü sınavın kaldırılmasına gelecek. Nerdeyse tüm profesör ve doçentler sözlü sınavın kalmasını isterken yardımcı doçentler ise kalkmasını istiyorlardı. Zaman zaman olumsuz uygulamalarına ve şahsi nedenlerden dolayı bazı adayların haklarının yendiğine dair haberler duyuyor idik. Bir de özellikle bazı alanlarda ideolojik yaklaşımlar da söz konusu olabiliyordu. Bu durumlar pek yaygın olmayıp genele bakıldığında çok az bir oranda idi. Adayların kendi menfaatlerine olacaklarını düşündükleri sözlü sınavın kaldırılması eser incelemelerini daha belirgin hale getireceği için olumsuz raporların sayısında oransal olarak bir artış olacağını düşünüyorum. Emin olunamayan durumlarda artık olumsuz görüş belirtilecek ve adayların işi daha da zorlaşacaklardır. Sözlüsü de var deyip kararsız olanlar artık olumlu rapor vermeyeceklerdir.

Sözlü sınavın aslında pek de işlevi yok. Eserden geçen adaylar ilk sınavda geçemese bile ikincisinde veya üçüncüsünde mutlaka geçip doçent oluyorlar. Çok azları kalıyorlar ve onlar da mahkemelik olup jürileri değiştirip yine docent oluyorlar. Aslında sanıldığı gibi sözlü sınav doçent olmanın önünde bir engel değil, sadece kimileri için süreci uzatıyordu.

3. Mülakatın üniversitelere bırakılması: En çok tartışma bu maddede olacaktır. Bu kararla ÜAK yetkisinin bir kısmını üniversitelere devretmiş oldu. 1980 öncesinde olduğu gibi doçentlik üniversitelere bırakıldı neredeyse. Artık docent olup olmamak değil, hangi üniversitenin doçenti olduğu önem kazanacak. Bu yönüyle de ABD üniversitelerine benzeyeceğiz. Harvard doçenti ile herhangi bir özel üniversite doçenti nasıl bir değilse Türkiye’de de artık doçentler ünvan olarak aynı olsa da etki olarak aynı olmayacaklar. Belki de olması gereken de bu idi. Bundan sonraki adım bu nitelik farklılığını maaşlara da yansıtmak olmalı. Bir zaman sonra bu konu da konuşulur olacak. Vakıf üniversitelerinde şu an uygulanmakta olan bu farklı maaş çok uzun olmayan bir gelecekte devlet üniversitelerinde de olacak, olmalı.

Sonuç olarak ben özellikle doçentlik uygulamasının bu haliyle endişe edilecek bir mahiyette olmadığını söyleyebilirim. Yardımcı doçentlerin değişikliklerden memnun kalmayacağını ama  özellikle son zamanlarda yönetilen tezlerle ilgili çıkan haberleri görünce olumlu karşıladığımı bile söyleyebilirim. Şeffaflık olmazsa ve denetim etkili bir şekilde yapılmazsa korkarım bu sistem ile ilgili sorunlar yaşayacağız. Bu yüzden yanlış yapanın gözünün yaşına bakılmamalı, en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.

Bence en az sistem kadar önemli bir konu daha var: Akademisyen ahlakı. Jüride olan hocalar akademik kaygı ile düşünüp etik kurallara bağlı olarak karar verirlerse jürinin kim tarafından belirlenip belirlenmediği önemli olmayacaktır. Üniversitelerin kalitesini koruyacak üniversite öğretim üyeleridir. Aslolan insan kalitesidir, gerisi laf u güzaftan başka bir şey değildir.

Akademiyamız için hayırlı olsun.





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Diyar-ı Rum'a ne zaman Türkiye denildi?

02:00 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
03:00 Selçuklu Türkmenleri Anadolu'ya Ne Diyorlardı?
04:30 Anadolu'nun Adı Nereden Geliyor?
06:30 Türk Sultan ve Meliklerinin Rum Adını Değiştirmelerinin Nedeni Nedir?
08:30 "Rum" Kelimesi Coğrafi mi Yoksa Siyasi Bir İsim mi?
10:30 Diyar-ı Rum Nasıl Türkiye'ye Dönüştü?
13:30 Türkiye Adı İlk Defa Ne Zaman Kullandı?
16:15 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
19:30 Türkler Anadolu'nun Türkleşmesini Nasıl Başardı?
23:00 "Türklerin Gelmesiyle Anadolu Ciddi Bir Şekilde Kalkınıyor"
29:00 Türkler Geldiğinde Anadolu'da Nasıl Bir Yaşam ve Kültür Vardı?
34:00 Türkler Anadolu'ya Yerleşip Çoğaldıkça Yerli Halka Ne Oldu?
38:00 Gayrimüslimlerin Müslümanlaşmasında En Önemli Etken Nedir?
44:30 Türkiye Adının Yaygınlaşmasında Seyyahların Rolü Oldu mu?

Semazenlik ve Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı

02:00 Sema Nedir, Semazen Nedir?
03:45 Sema Eğitimi ve Semazenlik
09:00 Mevlana Zamanında Sema Var mıydı?
13:00 Hangi Tarikatlarda Sema'ya Benzer Bir Uygulama Vardır?
14:30 Sema, Mevlana'dan Sonra Bugünkü Halini Nasıl Aldı?
18:20 Semazen Olmak İçin Bir Şart Var mıdır?
21:00 Sema Gösterisi Neden Yapılır?
25:15 Semazenlerin Başları Neden Dönmez?
29:00 "Mevlevi Mukabelesi Bize Hayatın Kendisini Öğretir"
34:00 Semazenlerin Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı Nedir?
40:00 Sema Hareketlerin Sembolik Anlamı Nedir?
46:00 Semazenlerin Harektleri Ne Anlama Gelir?

ismailgulec.net