Peygamber’i şiirle sevdiren kitap: Şiirin Ufku

Prof. Dr. Fatih Andı ülkemizin önde gelen Yeni Türk Edebiyatı profesörlerinden. Birçok kitabı var ve geçtiğimiz günlerde bir kitap daha yayınladı. Yazarının ifadesiyle ahiret günü Hz. Peygamber'in iltifatına mazhar olma ümidi ile kaleme aldığı Şiirin Ufku Hz. Peygamber'i Şiirle Sevmek isimli kitabını edinir edinmez birkaç günde okudum.

Son söyleyeceğimi ilk önce söyleyeyim. Çok beğendim, eskilerin deyimiyle selis, yani çok akıcı bir dili var Andı'nın, rahat okunuyor. Yer yer kullanılan şiirsel ifadeler metne ayrı bir güzellik katmış. Hem şiirsel dil kullanıp hem akademisyenlerin tarafsız kalmaya çalışan o soğuk ve kuru üslubu tuzağına düşmemek kolay bir iş olmasa gerek. Ayrıca cümleler çok sağlam, bir kelimeyi ne çıkarmak ne de ilave etmek mümkün. Bizlere sıkıcı ve yorucu olmayan akademik metinler yazılabileceğini göstermiş Andı bu kitabında. Böyle bir kitap yazacak akademisyen sayısı çok yok maalesef.

Kitapta on altı şairin on dokuz şiirinin açıklaması yer alıyor. Açıklamaların oldukça doyurucu olduğunu ifade etmeliyim. Bazen hayranlık bazen şaşkınlıkla okuduğum bu satırlar klasik edebiyatı bilmeyen birinin yapabileceği türden bir açıklama değil. Hatta ben bir adım daha ileri gidip bu açıklamalara pekala şerh denilebileceğini söyleyebilirim. Erdem Beyazıt'ın

Ebedi masum çocuklar zamanın solmayan çiçekleri

İstemişlerdi de ezan okumuştu Bilal bir sabah unutmadım

Dizelerinin açıklaması klasik bir şerhten başka bir şey değil. Böyle klasik bir şiir şerhi de klasik edebiyatı bilmeyen birinin yapması çok zor.

Kitabı okurken dikkatimi çeken hususları sizlerle paylaşmak isterim.

Eserin girişinde modern şiirde naat tanımı üzerine yapılmış bir tartışmayı görmek isterdim. Yeni şiirde Hz. Peygamber'e muhabbet, yakarış ve özlem olan şiirlere ne diyeceğiz? Klasik şiirin bir türü olan naati yeni şiirde kullanmak ne kadar doğru? Konusu Hz. Peygamber olan her şiiri naat olarak kabul edecek miyiz? Hz. Peygamber'den ne şekilde bahseden şiirlere naat diyeceğiz, öven mi, yalvaran mı, sevgili olarak gören mi, yapıp ettiklerine işaret eden şiirlere mi? Mesela Necip Fazıl'ın şu şiirine neden naat diyoruz?

Sen fikir kadar güzel
Ve tek, birden daha tek
Itrını süzmüş ezel
Bal sensin varlık petek
Sensin ölüme hisar
Bakisi hep inkisar
Sar bizi, çepçevre sar
Rahmet rüzgarı etek

Yoksa Andı'nın baktığı gibi klasik şiirin nazım biçim ve türlerinin modern edebiyata serbest uzanışı diye yorumlanabilir, mi demeliyiz? Ez cümle hangi şiire neden naat diyeceğiz, sorusu cevaplanmayı bekliyor hâlâ.

Yazarın dediği gibi klasik naatlerde övgü ve şafaat şiirin belkemiği mi gerçekten? Bu iki unsuru ihtiva ettiği için naat demiş olabilir miyiz? Hiç şüphesiz bu sorulara hemen evet ya da hayır diye cevap vermek en azından benim için şu an münkün değil. Ama soru olarak bir kenara astığım muamma. İnşallah bir gün o muammayı indiririm astığım yerden.

Andı da bu konuda karar vermemiş olacak ki bazen naat derken bazen de peygamber şiirleri diyor. Klasik şiir kesinliğinde ve keskinliğinde bir ayrım yapmanın ve mutlak bir biçim veya tür içine sokmanın pek mümkün olmadığını gördüğüm için peygamber şiirleri demenin daha doğru olacağını düşünüyorum. Kaldı ki modern şiiri tür ve biçim bakımından klasik edebiyatımızın tür ve biçimlerine göre isimlendirmediğimiz gibi bu tür şiirleri de aynı şekilde naat olarak isimlendirmemeliyiz kanaatimce. Şair kendi şiirne naat dese bile. O şiirin adı olur, türü değil.

Klasik edebiyatımızda Hz. Peygamber için yazılan şiirler sadece naat değil malumunuz. Hilye, şemail, kırk hadisler, mevlid, miracname, gazavatname-i nebi, hicretname, mucizat-ı nebi vs. birçok tür var ve bunların birçoğu bugün nesir olarak kaleme alınıyor. Naat bunlar içinde en lirik olanı, ona karşı saf sevgiyi ve özlemi ifade edeni. Bu yönüyle şiire en çok yakışanı.

Fark sadece isimlendirmede değil hiç şüphesiz. Modern şiirin klasik şiirden farklı olduğu yönleri klasik naat ile modern naat arasında da görebiliriz. Farklı yönlerden biri klasik şair de okur da metnin naat olup olmadığını bilir ve ona göre yaklaşır. Ama modern şair metnin Hz. Peygamber için yazdığını bilse bile birçok şiirde pekçok okur yazılan şiirin naat olduğunu anlamayabilir. Kitapta yer alan şiirlerden bir kısmı pekala bir sevgili için yazılmış şiir olarak da okunabilir. Fatih Andı da bu duruma okurun niyetine göre değişebileceğini söyleyerek dikkat çekiyor. Bu da yapılan yorumların şiir okuru için ne kadar önemli olduğunu bize gösteriyor.

Kitapta yer alan şiirleri okurken Erdem Beyazıt gibi kimi şairlerin Hz. Peygamber'i merkeze alarak yazdığını, Daşcıoğlu, Tenekeci, Süzer gibi kimi şairlerin de kendilerini merkeze alarak yazdıklarını farkettim. İlkinde şairler bize peygamberi hatırlatırken ikincileri peygamber karşısında kendi duygularını aktarıyorlar. Bu yönüyle ilki klasik etkisinde iken ikincileri moderni temsil ediyorlar.

Sadece bu kitapta yer alan naatlere bakarak modern şiirde Hz. Peygamber için yazılan şiirleri dört başlık altında tasnif etmenin mümkün olduğunu söyleyebilirim.

Klasik etkisinde olanlar: Sezai Karakoç'un şiirinin diğer şiirlerden ayrılan bir özelliği var. Biçim olarak klasik şiiri taklit etmesi veya imkanlarını değiştirerek ve dönüştürerek veya zenginleştirerek kullanması. Ne demek istediğimi somutlaştırayım.

Sezai Karakoç'un şiiri dört mısralık bentlerden kurulu. Her bendin ardından, ilk bend hariç, iki mısralık bir beyt geliyor. Bu beyitler ve dizeler nakarat gibi tekrar etmediği için terkib-bendi andırıyor. Dört mısralık bölümler bend, iki mısralık bölümler ise vasıta gibi. Bu nazım biçimi olarak klasik şiirle olan benzerliği. Bir de mısra tekrarları ile yapılan benzerlik var. Onu da dönüştürmüş Karakoç. İlk mısraın son mısrada tekrar edilmesi olarak tarif ettiğimiz redd-i matlaı son mısraa bırakmadan vasıta beyitlerinde tekrar ederek söyleyişi zenginliği katmış. Bununla da kalmamış, ilk bendin üçüncü mısraını da vasıta beytin ikinci mısraı yaparak redd-i mısra yapmış. Bu mısra tekrarları şiire bir akıcılık, anlamda süreklilik katarken mısraın son kelimelerini değiştirerek verilmesi de klasik redd-i mısraa göre bir yenilik olarak değerlendirilebilir. Birinde Bütün deniz kıyılarında sevgili beklenirken diğerinde anılıyor. Böylece şair sevgilisini deniz kıyısında bekleyen aşıkın hallerini de anlatmış oluyor.

Hem nazım biçimi, hem de redd-i matla ve mısradaki uygulamaların klasik şiirdeki gibi olmamakla birlikte güçlü bir şekilde hatırlatacak kadar da kullanması zannımca bu şiirin naat olarak akıllarda kalmasının en güçlü nedenlerinden biri. Her ne kadar Andı bu şiir için modern bir naattir dese de klasiği diğerlerine göre daha bariz bir şekilde hissettirdiğini de söylemeliyim.

2. Klasiği andırdığı halde yeni olanlar: Akif İnan'ın Olağanüstülükler'i mesnevi, Ali Ural'in Naatin Kıyısında'sı ve Celal Fedai'nin Parmak ile boyanmış bir naat'i bahr-i tavili (modern şiire göre) andıran şiirler. Bu şiirleri açıklayabilmek için Hz. Peygamber'in hayatını çok iyi bilmek gerektiğini belirtmeliyim. Ali Ural ile Celal Fedai'nin şiirleri her ikisi de biçim olarak eskiyi andırsa da aralarında fark var. Birini anlamak için metni esas alıyorken diğerini anlamak için şairin duygularını ve düşüncelerini anlamaya çalışıyoruz. Osman Sarı'nın şiiri için de aynı şeyi söyleyebilirim. Bu şiirler okurun kendi duygu ve düşüncelerini ön plana çıkarmasına fazla izin vermiyor.

Celal Fedai'nin şiiri hem beyitlerle yazılmış olması, hem efendim hitabını bir redif olarak kullanması gibi özelliklerinden dolayı klasik bir naati andırsa da şairin hissiyatını aktarması ve Hz. Peygamber'in hayatından daha çok şairin kendi iç dünyasına göndermelerde bulunması onu diğerlerinden farklı kılıyor.

3. Klasik etkisinde olmayanlar: Adı naat olan Arif Nihat Asya'nın şiirinde bile Hz. Peygamber'in hayatı, hicret, ahlak, görünüşüne dair göndermeler var. Bunlara ilaveten Türklerin peygamber sevgisine ve bağlantısına da göndermeler var. Ona ve devrine özlem, farklı bir hitap, ismiyle hitap etme, Hz. Peygamber'in annesini de işin içine katma ve seslenme, mekanları konuşturma, hasretle ve özlemle bekleme ve çağırma var. Bütün bu yönleri barındırması ile de adeta Arif Nihat Asya modern şiirdeki tüm farklılıkları kendisinde barındıran bir şiir olarak oldukça müstesna bir yere oturuyor. Fatih Andı her ne kadar Sezai Karakoç'un şiirini modern şiirler arasında müstesna bir yere oturtuyorsa da tüm özellikleri barındırması bakımından örnek ve tipik olması yönüyle Arif Nihat Asya'nın şiiri de müstesna olduğunu söyleyebilirim.

4. Halk Edebiyatını andıranlar: İbrahim Tenekeci'nin şiiri de bana halk şiirini hatırlattı. Kısa cümleler, tekrarlar, bilmecemsi ve tekerlememsi ifadeler, eksiltili yarım mısralar, maniyi andıran beni, ah beni gibi terennümler bana halk edebiyatını hatırlattı.

5. İsmi naat olup kendisi naat olmayanlar: Yazarın iki ters bir düz diye isimlendirdiği Turgut Uyar ve Can Yücel'in adı dışında naatle bir ilgisi olmayan şiirleri. Bir de Sezai Karakoç'un Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine isimli yazdığı şiiri.

Daha kapsamlı yapılacak bir araştırma ve okuma hiç şüphesiz bu tasnifi biraz daha zenginleştirebilir ve değiştirebilir.

Yazarın kitapta üzerinde önemle durduğu konulardan biri de günümüz şairlerinin Peygamber'e karşı duydukları özlem, ona bir yakınlarıymış gibi samimi hitapları. Klasik şairlerin yaşadıkları iklimde Hz. Peygamber'den farklı olarak dünyanın içine düştüğü durum karşısında Hz. Peygamber'e olan ihtiyacın üzerinde durulması ve özlenmesi, birey olarak şairlerin onu adeta kendileri için istiyor olmaları da klasik naatlerden farklı kılan yönlerden biri olsa gerek.

Manzum siyerin şiir-siyer olarak isimlendirmesini de farklı isimlendirme olarak değerlendirebiliriz. Aralarındaki fark sanırım kafiye ve vezinden kaynaklanıyor. Manzum, mevzun ve mukaffa olmayan şiirlerle yazılan şiirlere şiir-siyer adını vermek dikkatimi çekti ve mensur olmayan bir siyerin Cahit Zarifoğlu'nun yarım bıraktığı işin tamamlanmasını görmek umarım ölmeden önce mümkün olur.

Kitapta dikkatimi çeken bir husus gerek şairlerde gerekse açıklamalarda tasavvufu ve onunla ilgili kavramları, tecrübeleri pek göremedim. Acaba modern şairlerimiz arasında tasavvufi tecrübeye sahip olanları yok mu, yoksa yazar kitabına almadı mı?

Sözü bitirmeden Andı'nın Hz. Peygamber için yazılan romanların isimlerine getirdiği eleştiriye tüm kalbimle katılmakla birlikte romanını yazmanın mümkün olamayacağı fikrine katılamayacağım üzülerek belirtmeliyim. Böyle bir romanın şu ana kadar yazılmamış olması bundan sonra yazılmayacağına anlamına gelmemeli. Bir büyük sanatkar çıkar ve hepimizi hayran bırakacak şekilde bir roman yazabilir. Ben ümitliyim.

Fatih Andı'nın bu eserini tam manasıyla anlamak ve değerlendirmek için en az iki defa okunması gerektiğini söyleyeyim ve kendisinden Modern Türk şiirinde peygamber şiirleri antolojisini beklediğimizi de ilave edeyim.

Sözlerimi yazarının sunuş yazısında ettiği duaya amin diyerek tamamlıyorum ve ben de bir dua etmek istiyorum. İnşallah Hz. Peygamber'in hayatında şiirin yerini açıklayan çalışmamı bu sene mevlid kandilinden önce tamamlamak nasip olur. Sizler de benim bu duama amin dersiniz değil mi?





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Diyar-ı Rum'a ne zaman Türkiye denildi?

02:00 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
03:00 Selçuklu Türkmenleri Anadolu'ya Ne Diyorlardı?
04:30 Anadolu'nun Adı Nereden Geliyor?
06:30 Türk Sultan ve Meliklerinin Rum Adını Değiştirmelerinin Nedeni Nedir?
08:30 "Rum" Kelimesi Coğrafi mi Yoksa Siyasi Bir İsim mi?
10:30 Diyar-ı Rum Nasıl Türkiye'ye Dönüştü?
13:30 Türkiye Adı İlk Defa Ne Zaman Kullandı?
16:15 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
19:30 Türkler Anadolu'nun Türkleşmesini Nasıl Başardı?
23:00 "Türklerin Gelmesiyle Anadolu Ciddi Bir Şekilde Kalkınıyor"
29:00 Türkler Geldiğinde Anadolu'da Nasıl Bir Yaşam ve Kültür Vardı?
34:00 Türkler Anadolu'ya Yerleşip Çoğaldıkça Yerli Halka Ne Oldu?
38:00 Gayrimüslimlerin Müslümanlaşmasında En Önemli Etken Nedir?
44:30 Türkiye Adının Yaygınlaşmasında Seyyahların Rolü Oldu mu?

Semazenlik ve Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı

02:00 Sema Nedir, Semazen Nedir?
03:45 Sema Eğitimi ve Semazenlik
09:00 Mevlana Zamanında Sema Var mıydı?
13:00 Hangi Tarikatlarda Sema'ya Benzer Bir Uygulama Vardır?
14:30 Sema, Mevlana'dan Sonra Bugünkü Halini Nasıl Aldı?
18:20 Semazen Olmak İçin Bir Şart Var mıdır?
21:00 Sema Gösterisi Neden Yapılır?
25:15 Semazenlerin Başları Neden Dönmez?
29:00 "Mevlevi Mukabelesi Bize Hayatın Kendisini Öğretir"
34:00 Semazenlerin Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı Nedir?
40:00 Sema Hareketlerin Sembolik Anlamı Nedir?
46:00 Semazenlerin Harektleri Ne Anlama Gelir?

ismailgulec.net