Özgeçmiş
...
Bir gün bir keşiş Hoca’nın köyüne gelmiş ve köyün en akıllısını sormuş. Köylüler de Hoca demişler. Keşiş Hoca’yı bulmuş ve tartışmak üzere köyün meydanına çağırmış. Dil bilmedikleri için olsa gerek hareketlerle anlaşmışlar.
İlk olarak keşiş eline bir sopa almış ve bir daire çizmiş. Hoca da çomakla daireyi ikiye bölmüş. Keşiş bir doğru daha çizmiş ve daireyi dörde bölmüş. Hoca dörde bölünmüş dairenin üç dilimine çarpı işareti koymuş. Keşiş elleriyle aşağıdan yukarıya doğru işaret yapmış, Hoca da yukarıdan aşağıya aynı işareti yapınca keşiş Hoca’yı tebrik etmiş.
Tüm olup bitenleri hiçbir şey anlamadan seyreden köylüler keşişe sormuşlar.
- Bu adam gerçekten çok akıllı. Yere dünyanın şeklini çizdim. O ortasından ekvator geçer dedi. Ben dünyayı dörde böldüm. O da dörtte üçü sudur, dedi. Ben su yerden buhar olur göğe yükselir dedim, o da yağmur olur tekrar yere düşer dedi.
Köylüler Hoca ile gurur duymuşlar, bu sefer dönüp Hoca’ya sormuşlar. Hoca açıklamış:
- Bu adam oburun biri. Önce bir tepsi baklava çizdi. Ben de yarısı benim dedim. Dörde böldü, üçü benim dedim. O hafif ateşte pişirilse daha iyi olur dedi. Ben de üzerine fındık fıstık eklersek daha iyi olur dedim.
Nasreddin Hoca ehl-i tarik, keşiş ise cemaatten olan kimse. İddacı, rekabetçi, şekil ve gösterişe dikkat eden, meydan okuyan bir tip. Biraz daha açalım mı fıkrayı?
Aslında şeriat makamı ile hakikat makamını ve bu hali taşıyanları özetleyen güzel bir fıkra. Keşiş kıyafeti, şekil ve şemaili ile şeriat makamındakileri, günümüzde kimi cemaat mensuplarını temsil eder. Her şey görünüştedir ve aklıyla her şeyi bildiğini zanneder ve münakaşa etmeyi sever. Münakaşa esnasında da kendisine öğretilen argümanları kullanır. Hoca ise tam tersi, akılla gidilemeyecek yerlerde dolaşan ve şekle ve gösterişe, hiyarerşiye dikkat etmeyen Melami meşreb bir aşığı remzeder.
Cemaat ehli tartışmak ister, üstünlüğünü kabul ettirmek ister. Tarikatının ve şeyhinin üstün olduğuna karşısındakini inandırmaya çalışır. Kendisinden daha akıllı ve bilgili bir adam bulduğunda kabul eder. Ölçüsü bilgi ve akıldır. Kendi şeyhinden daha akıllı ve uyanık birini gördüğünde ona bağlanabilir. Her şey göz önünde olmalıdır ve bilinmelidir. Dünya hayatı ve sıradan insanlar için bu doğrudur. Ama ilimden irfana geçmek isteyen bir yolcu için bunların, aklın ve bilginin önemi yoktur. Onun için önemli olan kendisine ilham olunandır. O yüzden aşık olan Hoca, bilgi ve aklın temsilcisi keşiş ile dalga geçmektedir.
Cemaat mensubu ile tarikat mensubunun dili farklıdır. Aynı duaları okusalar da yükledikleri anlam farklıdır. Biri yüz defa Allah der ağzı kurur, diğeri bir kez Allah der, yer yarılır. Aynı dili konuşmadıkları için de hareketlerle anlaşmaya çalışmakta, ancak hareketlere yükledikleri anlam çok farklı olmaktadır.
İbadetler de böyledir. Mesela namazdaki hareketlerin anlamı, hareket aynı olsa bile bir cemaat ehli için farklı, bir hakikat ehli için çok farklıdır.
Hoca’nın halka verdiği cevabın bir anlamı da siz bu işlerden anlamazsınız demektir. İki nedeni var. İlki, onlara aslını söylediğinde anlamayacaklarını bilmesi. İkincisi de her şeyin herkese söylenmemesi ilkesidir. Bunun için biraz mizah katarak kendi usulünce cevap vermekte.
Obur olmak, dünyaya düşkünlüktür. İbadete, çalışmaya, yemeye, içmeye kısaca bu dünyada olan her şeye düşkünlüktür.
Baklava ise tatlı ve arzu edilen bir şeydir. Burada aşk ile ibadet sonucu ortaya çıkan zevktir. Üzerine fıstık gibi güzel bir şeyler eklenmesi ise Allah tarafından kulun kalbine doğdurulan ilhamdır.
Hoca’nın demek istediği şey şudur. Bu dünya lezzetlidir. Ancak size ilahi lezzetlere rağbet edin. Onların değerini hiçbir dünya nimetinde bulamazsınız. Ne kadar çalışırsanız çalışın, ibadet ederseniz edin aşk olmadan bu zevk husule gelmez. Kısık ateşte pişmek tedriciliğe ve olgunlaşmanın zaman almasına işaret eder. Eh kısık ateşte piştikten sonra üzerine bir başka el tarafından fıstık dökülmesi, sülukun sonunda Rabbani ilhamların hediye olunmasıdır.
Cemaatlerde Hoca’nın fıkraları anlatılsaydı televizyonda dinlediklerimiz ve gördüklerimiz yaşanmazdı dersem abartmış mı olurum!
...
Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.
Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.
Youtube videolarını izleyebileceğiniz, A'mâk-ı Hayal Sohbetleri, Kültürümüzde Şiir ve Mûsikî (TRT Radyo), Enderun Sohbetleri (Vav Radyo), Enderun Sohbetleri (Vav TV) ve Mürekkep Damlaları (Vav Radyo)'ni dinleyebileceğiniz sayfadır.
Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...
Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.
02:00 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
03:00 Selçuklu Türkmenleri Anadolu'ya Ne Diyorlardı?
04:30 Anadolu'nun Adı Nereden Geliyor?
06:30 Türk Sultan ve Meliklerinin Rum Adını Değiştirmelerinin Nedeni Nedir?
08:30 "Rum" Kelimesi Coğrafi mi Yoksa Siyasi Bir İsim mi?
10:30 Diyar-ı Rum Nasıl Türkiye'ye Dönüştü?
13:30 Türkiye Adı İlk Defa Ne Zaman Kullandı?
16:15 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
19:30 Türkler Anadolu'nun Türkleşmesini Nasıl Başardı?
23:00 "Türklerin Gelmesiyle Anadolu Ciddi Bir Şekilde Kalkınıyor"
29:00 Türkler Geldiğinde Anadolu'da Nasıl Bir Yaşam ve Kültür Vardı?
34:00 Türkler Anadolu'ya Yerleşip Çoğaldıkça Yerli Halka Ne Oldu?
38:00 Gayrimüslimlerin Müslümanlaşmasında En Önemli Etken Nedir?
44:30 Türkiye Adının Yaygınlaşmasında Seyyahların Rolü Oldu mu?
02:00 Sema Nedir, Semazen Nedir?
03:45 Sema Eğitimi ve Semazenlik
09:00 Mevlana Zamanında Sema Var mıydı?
13:00 Hangi Tarikatlarda Sema'ya Benzer Bir Uygulama Vardır?
14:30 Sema, Mevlana'dan Sonra Bugünkü Halini Nasıl Aldı?
18:20 Semazen Olmak İçin Bir Şart Var mıdır?
21:00 Sema Gösterisi Neden Yapılır?
25:15 Semazenlerin Başları Neden Dönmez?
29:00 "Mevlevi Mukabelesi Bize Hayatın Kendisini Öğretir"
34:00 Semazenlerin Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı Nedir?
40:00 Sema Hareketlerin Sembolik Anlamı Nedir?
46:00 Semazenlerin Harektleri Ne Anlama Gelir?