Başını vermeyen bir başka şehit: Canbulat Bey

Bu kalenin fethedilmesine katılan askerlerden biri de Kilis sancakbeyi Canbulat Bey. Sancak, Osmanlı idari teşkilat yapısında vilayetten küçük kazadan büyük yerleşim birimi idi ve yöneticisine de sancakbeyi denirdi ve bey unvanını kullanırlar idi. Canbulat ismi ise iki kelimeden oluşuyor. İlki samimi dost, iyi arkadaş anlamında can. Uğruna can verilecek kadar kıymetli ve değerli arkadaşlar için kullanılır can kelimesi. Bulat ise çelik demek aslında. Mecaz yoluyla çelik gibi kuvvetli anlamında yiğit ve kahraman askerler için kullanılır olmuş. Canbulat Bey, hem iyi bir dost ve arkadaş hem de kuvvetli bir kumandan imiş. Öyle olmasa onu bir sancağa bey yapmazlardı zaten.

Osmanlılar Mağusa’yı fethetmeye karar verdiğinde zamanın Anadolu Beylerbeyi olan İskender Paşa, Canbulat Bey’i de fetih esnasında orduda görmek ister. Onun bu arzusu üzerine Canbulat Bey askerleriyle birlikte Kilis’ten gelerek Mağusa’nın fethine katılır.

Fetihte ordunun sağ kanadında İskender Paşa ile birlikte yerini alır. Kale bir taraftan toplarla dövülürken bir taraftan da surların dibine tüneller kazılırmış. Ancak Venedikler açılan bu tünelleri patlatır ve çökertirlermiş. Venedikliler Arsenal Kulesi kapısının üstüne ölüm çarkı dedikleri uçları keskin kılıçların dizildiği giyotine benzer bir silah bağlamışlar ve açık buldukları kapıdan içeri girmek isteyen askerleri peş peşe gelen bu kılıçlar doğrayarak şehit edermiş.

Venedikliler arasında Türk asıllı bir keskin bir nişancı varmış. Kimsenin aslını bilmediği bu nişancı gülleleri öyle dikkatli atarmış ki hiçbir Türk askerine zarar vermezmiş. Bu durum Venedikli kumandanın dikkatini çekmiş ve ondan Türk ordusunun tam ortasında bulunan kumandanın çadırını yok etmesini istemiş. Topçu isabetli bir şekilde çadırı yok etmiş ama yine çevredeki hiçbir Türk askerine zarar vermemiş. Venedikli kumandan şüphesinde haklı olduğunu anlamış ve Türk asıllı topçuyu topuyla birlikte surlardan aşağı atmış.

Surlardan aşağı atılan asker ölmemiş ama yaralanmış. Yaralı haliyle sürünerek Türk askerlerinin yanına varmayı başarmış. Türk askerleri bu adamı aldıkları gibi komutanlarının otağına götürmüşler. Canbulat Bey de o esnada çadırda imiş. Topçu askeri kendisini tanıtmış ve başına gelenleri olduğu gibi anlatmış. Ölüm çarkını nasıl durduracaklarını sormuş kumandanlar topçuya. O da koyun yünlerinden dolu maketler yapmalarını ve bunları kapının içindeki aletin ağzına sürmelerini söylemiş.

Bundan sonrasını Canbulat Bey’in Mağusa’nın fethi esnasında gösterdiği kahramanlığı Peçevi Tarihi’nden nakleden Nihat Sami Banarlı’nın Tarih ve Tasavvuf Sohbetleri isimli eserinden takip edelim.

Bir gün bu “ölüm çarkı” önünde, arkadaşlarının hile ile parçalanmasına razı olmayan bir kahraman belirdi. “Ben bu kapıdan gireceğim.” Diye haykırdı. Adı Canpulat’dı. Anadolu’dan gelmişti. Kilis kuvvetleri beylerindendi.

Canbulat Bey evvelkilerin yaptığı gibi vücudunu ağır ve kalın zırhlarla örtmedi; çarkın dişlerine katı mızrağını ve müthiş kalkanını siper etmedi. Eline sadece Türk bayrağını aldı. Kendisini, kendi gibi yalın vücut ve yalın kılı. Takip eden birkaç kahramanla birlikte bu kapıya doğru heybetle yürüdü.

Venedikliler şaşırdılar. Gerçi çark yine döndü. Canbulat Bey’in erkek başı toprağa düştü; fakat o anda beklenmez bir hadise oldu: Canbulat Bey yıkılmadı. Yere düşen başına aldırmadı; elinde Türk bayrağıyla ve başsız vücuduyla dimdik yürüdü. Venedikliler dehşetle geri çekildiler. Bir an için çarkı çeviremez oldular. Çarkın durmasıyla da kale için “Allah Allah!” seslerinin dolması bir oldu. Magosa duvarlarından biri aşılmış, bedene Türk bayrağı dikilmişti. (s. 115-116)

Bu olayın bir benzeri de Zigetvar yakınlarındaki Grijgal Kalesinin fethi esnasında da gerçekleşmişti. Kestiği başı almak isteyen düşman askerine başını vermeyen şehitin adı Deli Mehmet idi ve Ömer Seyfettin bu olayı Başını Vermeyen Şehit adıyla hikâyeleştirerek ölümsüzleştirmişti.

Rivayete göre şehrin adı da bu olaydan sonra değişmiş. Kellesi koltuğunda savaşan bir asker gören Venedikliler o kadar şaşırmışlar ki hayretten ‘Fausa Fausa’ diye bağırmışlar. Bunu duyan Türk askerleri yeni fethedilen bu beldeye Mağusa adını vermişler.

Fetihten sonra Canbulat ve arkadaşları şehit edildikleri bu kulenin altına defnedilmiş. Ölüm çarkının bağlandığı bu kapının olduğu kulenin adı Arsenal Burcu imiş, bu olaydan sonra kulenin adı değişmiş ve Canbulat Burcu olmuş. İlk başlarda sadece bir mezar iken zamanla burası ziyaret makamına dönüşmüş ve halk türbeyi ziyaret edip adaklar adamaya başlamış. Çocuğu olmayan kadınlar türbeyi ziyaret eder, hemen yanındaki incir ağacından incir yerlermiş. Böylece Canbulat Bey gibi yiğit oğulları olacağına inanırlarmış. Kopardıkları incirin yerine de elbiselerinden yırttıkları çaputu bağlarlarmış.

Halkın inancı böyle ancak belgelere göre Canbulat Bey Mağusa’nın fethinden birkaç yıl sonra vefat etmiş. Belgeler ne derse desin halkın muhayyilesinde burası Canbulat’ın türbesi. Hangi belgeyi getirirseniz getirin bunu değiştiremezsiniz artık. Tarihsel olarak Canbulat’a ait olmayabilir ama efsanevi inanışa göre burası Canbulat türbesi ve burada türbesi olduğu söylenen kişinin tarihi Canbulat Bey olup olmamasının da aslında bir önemi yok. Halka göre fethedilmesi güç olan bir kaleyi ele geçiren ordunun yiğit bir askeri, büyük bir asker ve her türlü hürmeti ve saygıyı hak ediyor. Gerisi tarihçilerin sorunu, halkın değil.

Canbulat Bey’in mezarı kesme taştan ve etrafı demir parmaklıkla çevrili iken yıkılacağı endişesiyle 1968 yılında önce mermer bir lahit yaptırılmış. Daha sonra bu insanların hoşuna gitmemiş olacak ki yıkıp aslına uygun olarak yeniden yapmışlar.

Türbenin diğer türbelerden bir farkı var. Bir müze içinde olması. Türbenin bulunduğu mekan etnografya müzesi olarak düzenlenmiş ve Mağusa ve civarında bulundan Osmanlı silahları, tabaklar, çiniler, kimi arkeolojik objeler sergileniyor. Dolayısıyla çocuğu olmayan kadınların ziyaret ettikleri bir yer değil artıkJ





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Diyar-ı Rum'a ne zaman Türkiye denildi?

02:00 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
03:00 Selçuklu Türkmenleri Anadolu'ya Ne Diyorlardı?
04:30 Anadolu'nun Adı Nereden Geliyor?
06:30 Türk Sultan ve Meliklerinin Rum Adını Değiştirmelerinin Nedeni Nedir?
08:30 "Rum" Kelimesi Coğrafi mi Yoksa Siyasi Bir İsim mi?
10:30 Diyar-ı Rum Nasıl Türkiye'ye Dönüştü?
13:30 Türkiye Adı İlk Defa Ne Zaman Kullandı?
16:15 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
19:30 Türkler Anadolu'nun Türkleşmesini Nasıl Başardı?
23:00 "Türklerin Gelmesiyle Anadolu Ciddi Bir Şekilde Kalkınıyor"
29:00 Türkler Geldiğinde Anadolu'da Nasıl Bir Yaşam ve Kültür Vardı?
34:00 Türkler Anadolu'ya Yerleşip Çoğaldıkça Yerli Halka Ne Oldu?
38:00 Gayrimüslimlerin Müslümanlaşmasında En Önemli Etken Nedir?
44:30 Türkiye Adının Yaygınlaşmasında Seyyahların Rolü Oldu mu?

Semazenlik ve Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı

02:00 Sema Nedir, Semazen Nedir?
03:45 Sema Eğitimi ve Semazenlik
09:00 Mevlana Zamanında Sema Var mıydı?
13:00 Hangi Tarikatlarda Sema'ya Benzer Bir Uygulama Vardır?
14:30 Sema, Mevlana'dan Sonra Bugünkü Halini Nasıl Aldı?
18:20 Semazen Olmak İçin Bir Şart Var mıdır?
21:00 Sema Gösterisi Neden Yapılır?
25:15 Semazenlerin Başları Neden Dönmez?
29:00 "Mevlevi Mukabelesi Bize Hayatın Kendisini Öğretir"
34:00 Semazenlerin Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı Nedir?
40:00 Sema Hareketlerin Sembolik Anlamı Nedir?
46:00 Semazenlerin Harektleri Ne Anlama Gelir?

ismailgulec.net