Saçlı Şeyh Hüseyin Efendi Tekkesi

İstanbul tekkelerinde aşurelerin yapıldığı hafta tesadüfen haberdar olduğum Saçlı Şeyh Hüseyin Efendi Tekkesinde aşure yemeye gitmiştim. Daha önce defalarca önünden geçmiş olmama rağmen farkına varamadığım mezbelelik yer meğer tekke imiş de haberim yokmuş. Aşure vesile ile öğrenmiş oldum.

Bir zamanlar Halvetiyyenin Ramazaniyye kolunun Buhûrî şubesine bağlı olan tekke Üsküdar’da Ahmediye meydanında, köşedeki bankanın bitişiğinde bulunuyor. Tevhithanesi yıkılınca yerine bankanın bulunduğu bina yapılmış. Bugün geriye bir zamanlar belediye temizlik işçilerinin depo olarak kullandıkları iki odalı şeyh evi ile şeyhin mezarının bulunduğu arkadaki küçük bahçe dışında bir şey kalmamış.

Buhûrîye, Halvetiyyenin Ramazâniyye koluna mensup Edirneli Mehmed Buhûrî’ye (ö. 1630) nisbet edilen bir kolu. Hatta meşhur musikişinas Buhurîzâde Itrî’nin babasına nispet edilen Buhurîliğin bu tarikate intisabından dolayı olduğu söylenir.

Üsküdar’da iki Saçlı Şeyh Hüseyin Efendi var. Diğeri Rıfaî şeyhi olup tekkesi Toygartepe’de imiş. Diğeri de bu tekkenin kurucusu olan Saçlı Şeyh Hüseyin Efendi.

Tekkeye adını veren Saçlı Şeyh Hüseyin Efendi hakkında elimizdeki bilgiler kısıtlı. Kazım B. Özkardeş’in çalışmasından öğrendiğimize göre bir rivayete göre Köstendilli Ali Alaaddin Efendi’den bir başka rivayete göre Sofyalı Ali Efendi’den müstahlef Saçlı Şeyh Hüseyin Efendi’nin doğum tarihini bilmiyoruz ancak vefatına düşürülen tarihten 1768’de vefat ettiğini öğreniyoruz. Revnakoğlu’na göre devrin padişahının şeyhi imiş. Özkardeş’e göre tekke 1766’da kurulmuş.

Postta ancak iki sene gibi kısa bir süre kalan Saçlı Şeyh Hüseyin Efendi’nin tekkesinin önemli özelliği bir zamanlar İstanbul’daki tek Buhurî olması. Ancak Buhurî olarak kalamamış maalesef. Tekkenin sekizinci postnişini Mehmet Nazif Efendi (1884) ile birlikte Sünbülî koluna geçer. Tekkeler kapatıldığında İstanbul’da bulunan üç Sünbülî tekkesinden biri de burası idi.

Tekke 1840 Üsküdar yangınında yanar ancak hemen yeniden yapılır. Ondan sonra birkaç kez daha yıkılıp veya tahrip olup yeniden yapılır. 1943’te İstanbul Evkaf İdaresi tarafından satılınca tekke diye bir şey kalmaz. Tekkenin semahanesi ve avlusuna yeni binalar yapılmışken şeyh efendinin iki göz evi ve arkasındaki mezar dışında hiçbir şey kalmaz. Onlar da bakımsızlıktan ve sahipsizlikten harabeye döner.

İstanbul Tasavvuf ve Musiki Araştırmaları Derneği

Bir zamanlar Üsküdar’ı şenlendiren, muharremlerde Hadikatü’s-Süedâ’nın okunup aşurelerin pişirilip dağıtıldığı tekke harap bir halde iken devreye İstanbul Tasavvuf ve Musiki Araştırmaları Derneği ve başkanı Yüce Gümüş girer. Vakıflarla ve dönemin Üsküdar Belediyesi ile görüşülüp tekkenin derneğe tahsis edilmesi sağlanır. İştigal sahası tasavvuf, özellikle tasavvuf musikisi olan bir derneğe tahsis edilmesi yerinde bir karar olmakla birlikte bu tür tahsislerde her zaman beklenen hizmet ve fayda temin edilmiyor maalesef. Ancak Yüce Gümüş’ün başkanı olduğu dernek işe dört elle sarılır ve adeta tekkeyi yeniden inşa eder.

Restorasyon öncesi

Dernek yasal süreçleri tamamladıktan sonra perişan haldeki tekkeyi ve mezarı önce temizler, sonra aslına sadık şekilde restore ettirir.

Harabe ve izbe bir halde tekkeyi teslim alan İstanbul Tasavvuf ve Musiki Araştırmaları Derneği işe temizlik ile başlar. Yıkılmak üzere olan dış duvarı sağlamlaştırıp tuğla kiremit ile kaplar. Mezarlığı temizletir, taşlar okunur ve yerleştirilir. Küçük de olsa bahçeye peyzaj çalışması yapılır ve uygun olan yerlere güller dikilir.

Şeyh evi olan tekkenin içi de temizlenip boyandıktan sonra kapı ve pencere yenilenir. Duvarlar hatlarla ve tekke kültürüne ait nesnelerle tefriş edilir ve o eski hava verilmeye çalışılır.

Bir zamanlar zikirlerle, dualarla, mevlitlerle, aşurelerle, Kuran sesleriyle Üsküdar’ı şenlendiren tekke bugün de tasavvuf musikisi meşkleri ile, sohbetler ile, Hadikatü’s-Süedâ okumalarıyla, aşure dağıtımıyla Üsküdar’ı şenlendirmeye devam ediyor.

Ecdadın mirasına sahip çıkmanın somut örneğini gösteren İstanbul Tasavvuf ve Musiki Araştırmaları Derneği’ne, değerli başkanı Yüce Gümüş’e ecdadın bir eserine sahip çıkıp yaşatarak bizi mahcubiyetten kurtardıkları için teşekkür ederken başarılı restorasyondan dolayı da tebrik ediyorum.

Aranıldığında mahalle aralarında hâlâ böyle küçük de olsa tekkeler, mescitler bulunuyor. Binaların ve araçların arasında kaybolduğumuz ve boğulduğumuz İstanbul’da bize madden ve manen nefes aldıracak bu mekanlara o kadar çok ihtiyacımız var ki.

Bu mekanların bir işlevi daha var. Adeta zamanı bükerek bizi birkaç asır öncesine götürüyor. Böylece ayak bastığımız toprakların nasıl bir yer olduğunu, bize unutturulmak istenen tarihini hatırlatarak öğretiyor ve geçmişimizle aramızda bir bağ kurmamıza yardımcı oluyor.

Bugün hem madden ve manen nefes aldıracak hem de ecdatla köprü kurmamıza vesile olacak mekanlara her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız var.

Ecdadın mirasına sahip çıkıp yaşatan herkesi minnet ve şükran ile anıyorum. Onların bizim görünmeyen kahramanlarımız olduğunu bilmenizi isterim. Eğer gelecekte var olacaksak ecdadın maddi ve manevi mirasına sahip çıkanlar sayesinden olacaktır. Şair;

Dâr-ı dünyâ bir misâfirhânedir kim her gelen
Âh şâhım yazdı gitti safha-i dîvârına

Demiş. İstanbul Tasavvuf ve Musiki Araştırmaları Derneği de bu hizmetiyle dünyanın duvarına adını yazdırmış oldu.

Selam olsun böyle hayırlı hizmetlerle sahîfe-i âlemde adını bâkî kılanlara….




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Nasreddin Hoca fıkralarındaki hikmet

Nasreddin Hoca biçim için neden önemli?

Nasreddin Hoca fıkraları nerelerde neden anlatılır?

Bir fıkranın Nasreddin Hoca’ya ait olup olmadığını anlamak mümkün müdür?

Fıkralardaki hikmet: Yürüyüşünü görmem lazım

Komşular

Eşeğe yazık olur

Nasrettin Hocanın atı

Hatim bile indiririm

Mesnevî’yi anlamayanlar ona iftira atarlar

Cemal Aydın tercümesinin diğer tercümelerden farkı
Mesnevî ile Batı klasikleri arasındaki farklar ve benzerlikler
Simyacı meşhur ve çok satan bir roman. Mesnevi’den mülhem midir?
Mesnevî neden bir şaheserdir?
Divan-ı Kebir’in Mesnevî’den farkı nedir?
Mevlana ve eserlerini okuduktan sonra müslüman olan Batılı var mı?
Mesnevî bize neyi öğretir? Onu okuyanlar ne kazanır?
Müstehcen fıkralardan dolayı eleştirenler var. Bu tür fıkraların yer almasının sebebi
Mehmet Akif, Tanpınar gibi büyük edebiyatçılar da Mevlana’ya hayranlar. Neden hayran oldular?
Mesnevi okuyanın ruh sağlığı yerinde olur
Mevlana denildiği için eleştiriler var. Mevlana’ya neden Mevlana deniliyor?
Batılıların Mevlana’ya ve eserlerine olan ilgisinin sebebi nedir?
Bizdeki bu Batı karşısında ezik duruşun sebebi
Mevlana şair midir, sufi midir, âlim midir, müderris midir?
Mevlana’dan etkilenen Batılı düşünür ve yazarlar
Mevlana hümanist miydi?

ismailgulec.net