Hz. Nuh'un dağı: Cudi

Cudi dağını öteden beri duyardım. Hz. Nuh’un gemisinin karaya oturduğu iddia edilen iki dağdan biri olduğunu biliyordum. Bölgeyi daha önce hiç görmemiştim ve merak da ediyordum. Prof. Dr. İbrahim Baz’ın Cudi Nuh’un Gemisinin İzinde başlıklı romanını okuyunca görme arzum yeniden canlandı. İbrahim Baz Hoca’nın tavassutu ile yabancı arkeologlardan oluşan küçük bir gruba katılarak Cudi’ye, Hz. Nuh’un gemisinin oturduğu söylenen dağın zirvesine çıkma imkânı buldum. Bu gezi sırasında duyduklarımı, gördüklerimi aktarmaya çalışayım.

Cudi: Cömertlerin diyarı

Cûdî’nin “cömertlik” anlamındaki cûd kökünden geldiği söyleniyor. Dağın tepesinin tufandan sonra geminin konmasına elverişli avuç içine benzer bir coğrafyaya ve gemidekilerin yaşayabilecekleri bir çevreye sahip olmasından dolayı bu adın verildiğini söyleyenler de var. Doğrusunu Allah bilir, diyelim ve geçelim.

Irak sınırına 15 km’lik bir mesafede olan dağın kuzey etekleri Şırnak’a, güney etekleri Silopi’ye bakıyor. Suriye tarafına bakan eteklerinde ise kadim bir şehir olan Cizre bulunuyor. Irak ve Suriye tarafına bakan eteklerini ise nazlı nazlı akan Dicle çevirmiş. Dağı diğerlerinden ayıran Nuh’un gemisi, zirvedeki dört tepeden birinde bulunuyor.

Cudî, Kuran-ı Kerim’de Hud suresinin 44. ayetinde de geçer.

(Sonra) “Ey toprak suyunu yut! Ey gök sen de tut!” denildi. Su çekildi; hüküm yerini buldu; gemi Cûdî’nin üzerine oturdu.

Başta Cizre olmak üzere çevre belde sakinleri Cudi’nin Hz. Nuh’un “Ya Rabbî beni bereketli bir yere indir.” duasının kabul edilip indirildiği yer olduğuna inanırlar. Tefsirlerde de, ayette geçen Cudi ile buranın kastedildiği görüşü daha kuvvetli olarak geçer.

Cebrail Kapısı

Biz Cudi’ye Silopi tarafından, yani dağın güney cephesinden çıktık. Bir yanımız dağ, diğer yanımız zaman zaman uçurum olan yollardan bazen muhteşem manzaralar karşısında kendimizden geçerek bazen de yarım metre ötemizde başlayan uçurumdan ürpererek yavaş yavaş tırmandık. Dağın zirvesine yaklaştıkça boğaz daralmaya başladı ve büyük taşların arasında ve harfine benzeyen bir geçit gördük.

Yol çalışması nedeniyle alt tarafı genişletilen bu kapıya Cebrail denilmesinin nedeni Cebrail’in Sefine’yi ziyarete bu kapıdan geçerek gittiği içinmiş. Bir başka rivayete göre bir geminin geçebileceği bir yarığa benzediği için Nuh’un gemisinin buradan geçerek duracağı yere gittiği söylenir. Cudi’nin zirvesine bu kapıdan başka Kırk adam kapısı, Koç kapısı, Mazı kapısı ve Kürsü kapılarından da geçilerek varılırmış.

Sefine

Bab-ı Cebrail’den geçince bizi oldukça haşmetli bir plato karşıladı. Burası kıktığımız tarafa hiç benzemiyordu. Kuzeye doğru uzanan oldukça geniş bir yayla vardı. Cebrail kapısının her iki tarafındaki büyük kayalıkların arasından geçip meydanı gören alana geldiğimizde batı istikametine yöneldik ve Sefine adı verilen taşlık tepeye ulaştık.

Geminin üzerinde durduğu için bu tepeye Sefîne adı verilmiş. Burası bin yıldan beri ziyaret edilen, kışın bitip baharın başlangıcının kutlandığı gelen ve bölge halkında kutsal kabul edilen bir yer.

Sefîne sadece Müslümanlar tarafından değil, bölgede yaşayan Yahudî, Hristiyan, Yezidîler tarafından da kutsal kabul edilen bir mekan. Süryanîler, Nasturîler, Keldanîler, Ermeniler de burayı senenin muayyen vakitlerinde ziyaret ederlermiş. Özellikle Nasturîler için burası hac için ziyaret edilen mekân mesabesinde imiş. Binlerce seneden beri her sene temmuz ayının ilk haftasında insanlığın kurtuluşunu yâd etmek ve kutlamak için buraya gelenler kurban keserler, dua ederlermiş.

Bölgenin önde gelen alimlerinden Molla Seyda sohbetlerine Cudî’nin bereketinden nasipdar olmayı ve Nuh’un gemisine binip kurtulanlar gibi kurtulmak isteyerek başlarmış. Biz de gittiğimizde beden gemisine binip dünya tufanından sağ salim geçenlerden olmayı Cenab-ı Mevla’dan niyaz ettik.

Mescid

Sefine’nin tam merkezinde temeli Hz. Nuh tarafından atıldığına inanılan bir mescit bulunuyor. Rivayete göre burada ilk ibadet edenler Yahudiler imiş. Hristiyanlar ve Ezidiler de buraya gelip ibadet etmişler. Nasturiler tarafından inşa edilen manastır 766’da yıldırım düşmesi sonucu yıkılınca Müslümanlar taşları kullanarak mescit inşa etmişler. Mescit dediysek aslında etrafı taşlarla çevrili, yaklaşık 60-70 metrekare büyüklüğünde üstü açık bir yer.

Mescidin batı tarafından aşağıya inilen bir patika var. Burada yağmur ve kar sularının biriktirildiği kuyu ve küçük havuzlar var. Mescide gelen namaz için abdesti havuzdaki sulardan alırlarmış. Sadece abdest için değil, hayvanları otlatmak için getiren çobanlar da hayvanlar da bu kuyulardan ve havuzlardan yararlanırlarmış. Maalesef bu sarnıçlar ve havuzlar tamire muhtaç bir haldeler.

Sefine neyin sembolüdür?

Sefine hakkında anlatılan rivayetlerin yanı sıra her insan için özel bir anlamı da var. İbrahim Baz Hoca’dan öğrendiğimize göre gemiden maksat insanın bedenidir. Geminin konduğu yer varılmak istenen yerdir. Mescit Allah’ın evi olduğuna göre varılmak istenen yer de Allah’ın huzuru olmakta. Geminin kaptanı akıldır. Gemisini kurtaran ise kaptanıdır.

Ezel bezminde Allah, beden gemisinin yelkenine ruh adı verilen rüzgârı üfledi. Akıl, ezelde üflenmiş bu ruhı revan ile gemiyi suda yüzdürür. Beden gemisinin yüzdüğü su ise dünyadır, dünya hayatıdır. Marifet, aklın yönettiği beden gemisini kötülük ve günah denizine batmadan kurtuluş sahiline eriştirmektir.

Bu durumda burayı ziyarete gelenlerin gemiye benzetilen bedenimizi ve kalbimizi temiz tutup Nuh’un gemisine binmeyi yani kurtulanlardan olmayı hak edenlerden olmak için dua etmeyi unutmamaları lazım. Bu düşüncelerle yapılan bir gezi, yapana şüphesiz çok daha derinden etkileyecek manevi zevklere ermelerini sağlayacaktır.

Laveke Garip Türbesi

Sefine’den Şırnak tarafına doğru beş-on dakikalık bir yürüme mesafesinde, yolun 10-15 metre üst tarafında Laveke Garip denilen üstü açık bir mezar var.

Kimsesiz bir gence ait olduğu için “Garip genç” anlamına gelen Laveke Garip, Şırnak tarafından gelenlerin Sefine’ye gitmeden önce mutlaka ziyaret ettikleri bir yer.

Bu mezarla ilgili bir menkıbe anlatılır. Hindistan taraflarından geldiği söylenen bir genç Hz. Nuh’un gemisinin yerini görmek için can atarmış. Geçtiği tüm beldelerde alimlerin sohbetlerine katılmış, onlardan Nuh’un gemisinin bulunduğu yeri sorup öğrenmiş. Yedi yıllık bir yolculuğun sonunda Cudi dağının neredeyse dibine kadar gelmiş. Yolda karşılaştığı birine Sefine’yi sormuş. Herif, Cudi yerine Gabar tarafını işaret ederek oraya ancak yedi yılda gidebileceğini söyleyince genç durduğu yere çökmüş, ellerini açmış ve “Allah’ım, gidecek takatim kalmadı. Ziyaretimi kabul et ve canımı burada al” diye dua edince oracıkta ruhunu teslim etmiş. Sefine’ye neredeyse gelmişken önüne çıkıp gitmesini engelleyenin iblis olduğuna inanılır. Ertesi gün hayvanlarını otlatmaya gelen çobanlar bu garip gencin cansız bedenini öldüğü yere defnetmişler. Çobanların anlatmasıyla da hikâye kulaktan kulağa yayılıp bugüne kadar gelmiş.

Menkıbenin verdiği mesaj çok açık. Cudi’ye çıkmak zordur, çıkmamak için akla türlü bahaneler gelebilir. Bu bahaneler şeytantandır ve dinlememek lazımdır. Ne olursa olsun mutlaka gidilip ziyaret edilmelidir.

Şırnaklıların asası: Gopal

Cudi’ye yürüyerek çıkacaksanız elinizde mutlaka bir bastonun olması gerekiyor. Şırnaklıların gopal adını verdikleri ve neredeyse kullanan herkesin kendisinin yapabileceği basitlikte bu bastonun ucunda demirden bir mızrak var. Bu mızrak hem yürüyüş esnasında kaymayı önlüyor hem de olası bir hayvan karşısında korunmaya yarıyor. Ayrıca yenilecek otların toplanması sırasında da bu bastondan yararlanıyorlar. Bu haliyle sıradan bir aletten çok daha fazlası, yola çıkanlar için bir arkadaş gibi.

Şırnak’ta gopal bir tutkuya dönüşmüş. Bazılarının onlarca gopalı varmış ve hatırlı misafirlerine hediye ederlermiş. Gopal aynı zamanda bir statüye işaret edermiş. Sıradan insanlar kalınlarını kullanırken ağalar incelerini kullanırlarmış.

Heştan Köyü

Tufan bitip gemidekiler kurtulunca dağın eteklerinden aşağıya doğru inmeye başlamışlar. Arazinin geniş ve daha az eğilimi olduğu için Şırnak tarafından aşağıya doğru inmişler ve bir yerde konaklamışlar. Seksen kişi olduklarına inanıldığı için de konaklayıp kaldıkları bu köye Heştiyân veya Semânî adı verilmiş.

Köy zamanla büyümüş ve bir zamanlar neredeyse bölgenin en kalabalık şehri olmuş. Dağ tarafında Müslümanların, Şırnak tarafında gayrımüslimlerin yaşadıkları köyde Bajarog adı verilen bir de meşhur bir çarşı varmış.

Buranın havasını soğuk bulanlardan bir kısmı Cizre’ye gitmiş ve oraya yerleşmiş. Bir kısmının da Cem’a köyüne gittikleri söylenir.

Aklımda kalanlar

Buralara kadar gelmişken gitmek isteyip de gidemediğim birkaç yer daha var. Aynı zamanda bir Asur köyü olan tarihî Şah köyünü de görmek isterdim. Şikeft-i Cüz veya Kuran adı verilen mağaraya girmek, köyün üst tarafında bulunan adeta bir emanetçi gibi dağa çıkanların fazlalıklarını bırakıp dönüşte aldıkları Şeyh Yahya Derşevî’nin mezarını ziyaret etmeyi de isterdim. Nerdüş şelalesinin sesini duymak, Mardin evlerini andıran evleriyle görkemli Hebler köyünü görmek isterdim. İnşallah onları da bir dahaki sefere görürüm.




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Kesilen Kurban değil, bizim nefsimiz olmalı

Kurban bayramının manası
Afaktaki kurban enfüste nelere tekabül eder?
Kurban kimdir, kimler kurban olabilir?
Yunus Emre’nin Mülk-i bekâdan gelmişem mısraıyla başlayan ilahisi:
İsmail'im, Hak yoluna canımı kurban eylerim,
Çünkü bu can kurban sana, ben koç kurbanı n'eylerim
İsmaillik makamı
İbrahim makamı
Câmî’nin Nefahatü’l-üns’ünde geçen menkıbenin yorumu
Hucvirî’nin Keşfü’l-Mahcûb’unda geçen menkıbenin yorumu
İbn Arabî: "En büyük kurban insandır. Kurban ise insanın gösterdiği teslimiyet ve fedakârlıktır." sözünün anlamı

Karadeniz Mutfağı ve Yemek Kültürü

Gastronomi denilince ne anlamalıyız?
Yemek kültürü sadece yemek pişirmek midir?
Yemek pişirmek bir sanat mıdır?
Türk muftak kültürünün temel özellikleri nelerdir?
Türk mutfağının dünya mutfağında bir yeri var mı?
Karadeniz mutfağının Türkiye mutfakları içindeki yeri nedir? Belirgin farkları nelerdir?
Karadeniz mutfak kültürünün temel özellikleri nelerdir?
Karadeniz mutfağının başlıca yemekleri nelerdir?
Gastronominin gördüğü ilginin altınsa sizce neler var?

ismailgulec.net