Biz nasıl bu hâle geldik?
Son zamanlarda ülkemizde yaşananları hepimiz üzüntü ve endişe ile takip ediyoruz. Ülkenin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine her köşesinden anna-babasını öldüren evlatlar, çocuklarını katleden anneler-babalarla ilgili haberleri televizyonlar ve sosyal medya her gün üzerimize boca ediyorlar ve bizi derin yeis içinde bırakıyorlar. Sahtekarlığın bin türünü görüyoruz ve ne yapacağımızı bilemez bir haldeyiz. Tevfik Fikret’in;
Doğruluk dilde yok dudaklarda
Hayr ayaklarda şer kucaklarda
Dediği devri yaşıyor gibiyiz. Bu haberleri gördükçe ve işittikçe Nâbî merhumun;
Ceyş-i gamdan kande etsin ilticâ ehl-i niyâz
Kal’a-i himmette Nâbî burc ü bârû kalmamış
Bülbül Yuvası: Yakova
Kosova’ya gidenler genellikle Sultan Murad türbesini ziyaret ettikten sonra Prizren’e uğrar, duruma göre birkaç saat vakit geçirdikten veya bir gece kaldıktan sonra bir başka ülkeye geçerler. Oysa kanaatimce İpek ve Yakova da mutlaka gezilmeli ve görülmelidir.
İpek bir başka yazının konusu olsun, ben size Evliya Çelebi’nin “Bülbül yuvası” dediği Yakova’yı neden görmeniz gerektiğini açıklamaya çalışayım.
Ben, bir şehre gittiğimde ilk olarak ulu camiine, çarşısına, sokaklarına ve evlerine bakarım. Bunların yanında medrese, çeşme, tekke, köprü gibi her şehirde bulunmayan diğer mimari unsurlar gelir. Bunların uyum içinde olması ve şehrin tarihinin bir dönemini yansıtacak şekilde korunması da çok önemli. Apartmanlar arasında kalmış bir çeşme beni çok heyecanlandırmaz ancak tarihi dokusunu koruyan bir sokağın köşesindeki çeşme, yakın bir arkadaşımı görmüş gibi beni sevindirir. Yakova’nın merkezi tarihi dokunun korunmuş olması ve yapılarının çeşitliliği ile ziyaret edilmeyi hak ediyor.