Ramazan erdi yine her gece yanar kandil
b.
Elektrik İstanbul’a gelmeden önce Ramazan’ın sembollerinden biri minareleri süsleyen kandillerdi. Kandil, alt tarafında sıvı yağ haznesine sarkıtılmış fitilin yanmasıyla ışık veren camdan yapılmış basit bir aydınlatma aracı. Minarelerin şerefeleri şehrin her tarafından görülecek şekilde kandillerle süslenirdi.
Şairlerimiz bu manzarayı şiirlerinde teşbih unsuru olarak kullandılar. Mesala Koca Ragıp Paşa şu beytinde kandili insana, içindeki yağı da bilgiye benzetir:
Bulur sermâye-i dânişle âdem revnakı yokken
Ziyâ vermez ne denli zîver-i câm olsa boş kandil
Camı ne kadar süslü olursa olsun, içinde yağ olmayan kandilin ışık vermediği gibi bilgisiz insan da boştur. İnsanı bilgi sermayesi güzelleştirir, parlatır.
Saye saldı ehl-i imân üstüne
b.
Ramazanda herkes kendine göre birtakım işler yapar. Kimileri kitaplar okur, kimileri cami cami gezer. Kimileri nafile ibadetlerini artırır kimi iftar sofralarını takip eder. Benim yaptığım iş ise Ramazan ilahisi dinlemek.
Ramazan ilahisi dinlemenin benim için iki zevki var. İlki oluşturduğu manevi havayı teneffüs etmek, diğeri de sözlerini anlamaya çalışarak zevk etmek.
Dinlediğim ilahilerden biri İsmail Hakkı Bursevî’nin “Sâye saldı ehl-i imân üstüne” mısraııyla başlayan nutk-ı şerîfi. Benim dinlediğim kadim dostum Enes Ergün’e ai tolan idi. Hacı Hafız Zeki Altun tarafından yapılmış bir bestesi daha varmış. Daha sonra da onu dinledim.
Bursevî’nin nutk-ı şerifinin sözlerinin merhum Amil Çelebioğlu Hoca’mızın Türk Yurdu’nda yayınlanan makalesinden aktarıyorum.