Lâfın tamamı, aptala mı söylenir?

Sık kullandığımız bir atasözümüzdür. Lâf yerine söz, aptal yerine ahmak çeşitleri de vardır. Anlayışı kıt olanlara lâfın tamamının tane tane anlatılması gerektiğini ifade etmek için söylenir. Ancak bu atasözü de tek başına lâfın tamamı değildir. Çünkü bu söz, bir önermedir. Öncülleri ve sonuç cümlesi de vardır. Ne demek istediğimizi mantıktan yardım alarak izah etmeye çalışayım.

Mantıkta düzensiz kıyasın çeşitleri arasında kısaltılmış ve tek cümlelik kıyaslardan bahsedilir. Mesela “Alay etmek, hoş bir davranış değildir.” demek aynı zamanda muhatabın bir davranışını beğenmediğini dolaylı yoldan ifade etmektir. Kısaltılmış tek cümlelik bir kıyas olan cümleyi şöyle açabiliriz:

Alay etmek, hoş bir davranış değildir.
Bu yaptığın, alay etmektir. (Saklı yani söylenmemiş küçük öncül)
Bu yaptığın, hoş bir davranış değil. (Saklı yani söylenmemiş sonuç)

Bu durumda, “Alay etmek, hoş bir davranış değildir.” diyen kişi, aynı zamanda muhatabının davranışının alay etmek olduğunu ve bunun hoşuna gitmediğini de söylemiş olmaktadır. Dolayısıyla burada lâfın tamamı söylenmemiş, muhatabın idrakine havale edilmiştir. Ancak muhatap aynı zamanda yaptığının farkında olmayan ve bir cümle ile aynı zamanda üç cümle kurulduğunu idrak edemeyecek durumda ise ona önermenin yani lâfın tamamı söylenecektir.

Neden lâfın tamamını söylenmez?

Lâfın tamamının söylenmemesinin birçok nedeni olabilir. Dinleyiciyi konuşmamıza veya düşüncemize katmak, düşüncemizi muhtelif neden ve kaygılarla açıkça söylememek, muhataba iltifat etmek ve edebî kaygı gibi nedenlerle lâfın tamamının söylenmediği olur. Lâfın tamamının edebi bir kaygı ile söylenmemesine i'caz, düşüncenin muhtelif neden ve kaygılarla açıkça söylenmemesine de ta'riz diyoruz. Muhatabı övüyormuş gibi yapıp yerme, yeriyormuş gibi yapıp övme ile övüldüğünün ve yerildiğinin ilk başta anlaşılmadığı gibi durumlar da var ancak onlar da i'caz ve târizle ilişkili olduğu için yazıyı uzatmamak için üzerinde ayrıca durmayacağım.

İ'câz

İ'câz, maksadı, sıradan şahısların günlük hayatta kullandığı ifadelere göre daha kısa ifade etmeye veya bir maksadı mümkün olan en az sözle ifade etmektir.

İki türü i'câz vardır: İ'caz-ı hazif ve i'caz-ı kısar. İ'caz-ı hafif eksiltili ifadedir ve eksiltilen kısım, akıl yoluyla anlaşılır.

“Cümleden herhangi bir eksiltmeye gitmeden kısa bir ibareye çok mânalar sığdırmak” şeklinde tarif edilen icaz-ı kısar kısaca az ve öz söz söylemek, yani lâfın tamamını anlatmamaktır.

İ'câz-ı kısarda anlamı zenginleştiren bir telmih, kinâye veya temsili bir teşbih bulunur. Atasözleri de i'câz-ı kısar kabul edilir. Az ve öz sözle söylenen i'câz eksiltme ile yapılandan daha değerlidir, beliğidir, estetiktir.

İcazda lâfın tamamı söylenmemesinin sebebi, muhatabın aptal olması değildir. Konuşanın beliğ olma arzusu ve sözünü güzelleştirmek gayretidir.

Sınavda yüksek puan alıp istediği üniversiteye gitmeyi başaran bir öğrenciden bahsedilirken uzun uzun sınavı kazanmak için çalışmak gerektiğini anlatmak yerine Necm sûresi 39. âyeti hatırlatmak yeterli olacaktır:

Ve-en leyse lil-insâni illâ mâ se'â (Şahıs, ancak çabasının sonucunu elde eder.)
Ali, üniversiteye gitmek için çok çalıştı, çabaladı.
Ali, çalışmasının sonucunda istediği üniversiteye gitti.

Bununla birlikte âyet-i kerîme'deki nükteyi kavramak ve durumla ilişkilendirmek için aptal olmamak gerektiğini de unutmamalıyız.

Ta’rîz

Lâfın tamamının söylenmediği bir diğer durum ta'rizdir. Ta'rîz, söz sahibinin, sözünü tenkit, alay, doğruyu gösterme amacıyla “kızım sana diyorum, gelinim sen işit” mantığıyla ortaya söylemesidir. Burada maksat, muhatabı sözü dokundurmak ve iğnelemektir. Doğrudan söylenmemesinin nedeni, muhatabı incitmemek, kibarlık ve nezaket, verilecek tepkiden çekinmek ve nükte yoluyla mizah amaçlarından biri olabilir. Maksat ne olursa olsun yine lâfın tamamı, muhataba söylenmez. Bununla birlikte nüktenin anlaşılması da zekâya bağlıdır ve aptalların anlaması güçtür.

Ta'rîzde lâfın tamamının söylenmemesinin bir diğer nedeni, sanatkârane söz söyleme, beliğ olma kaygısıdır. Doğrudan hakaret etmek veya söylemek yerine ima yoluyla ta'rizde bulunmak üdeba arasında yaygın olup zekâ belirtisi olarak kabul edilir.

Mesela imkânı olduğu halde kimseye yardım etmeyen birinin de bulunduğu bir ortamda “Kişilerin en hayırlısı, başkalarına yararlı olanıdır”, denilmekle şu kastedilir:

Kişilerin en hayırlısı, başkalarına yararlı olanıdır.
Sen kimseye yararlı olmuyorsun.
Dolayısıyla sen, hayırlı biri değilsin.

Aynı şekilde, bir cimrinin yanında “Cimrilik, çok kötüdür!” demek o kimseye “Sen cimrisin, dolayısıyla kötü herifin birisin.” demektir. Lâfın sadece bir kısmı söylenerek tamamı söylenmiş, tamamına ihtiyaç duyulmamıştır.

Meselenin özü: Lâfın tamamını söylemek veya söylememek

Lâfın tamamının söylenmemesinin bir diğer nedeni, muhatabının aptal olmadığını düşünmektir. "Lâfın tamamı, aptala söylenir” sözünü söyleyen muhatabına, aptal olmadığını hatırlatmak için söylemektedir.

Lâfın tamamı, aptala söylenir.
Sen, aptal değilsin.
O halde, sana lâfın tamamını söylememe gerek yoktur.

Ancak bu söz, her şeyin açıkça anlatılmasından sonra söyleniyorsa bu durumda muhatabının aptal olduğu kastedilir. Bunu yaparken de atasözünü hatırlatmaz, sadece lâfının tamamını anlattığına değinilir ama çıkan anlam aynıdır.

Sana lâfın tamamını söyledim.
Lâfın tamamı, aptala söylenir.
Sen de aptalsın.

Lâfın tamamının ayrıntılı bir şekilde anlatıldığı her durumda, muhataplar aptal kabul edilmez. Özellikle kalabalık bir gruba, onları çok yakından ilgilendiren bir konuda bilgi vermek için uzun uzun açıklandığında muhatapların aptal olduğu düşünülmez. Burada maksat, sözlerin herkes tarafından iyice anlaşılmasıdır. Dolayısıyla sözün söylendiği zamana ve mekâna göre anlamı değişir.

Söyleyeceklerimizi toparlayacak olursak;

Lâfın tamamının söylenmemesinin sadece aptallıkla ilgisi yoktur. Ancak az sözle çok şey söyleyebilmek bir beceri olduğu gibi maksadı anlayabilmek de bir beceridir. Eğitim dediğimiz şey de bu beceriyi kazandırmaya çalışmaktır.




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Diyar-ı Rum'a ne zaman Türkiye denildi?

02:00 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
03:00 Selçuklu Türkmenleri Anadolu'ya Ne Diyorlardı?
04:30 Anadolu'nun Adı Nereden Geliyor?
06:30 Türk Sultan ve Meliklerinin Rum Adını Değiştirmelerinin Nedeni Nedir?
08:30 "Rum" Kelimesi Coğrafi mi Yoksa Siyasi Bir İsim mi?
10:30 Diyar-ı Rum Nasıl Türkiye'ye Dönüştü?
13:30 Türkiye Adı İlk Defa Ne Zaman Kullandı?
16:15 Türkiye'nin Doğuşu ve Türkiye Adının Ortaya Çıkışı
19:30 Türkler Anadolu'nun Türkleşmesini Nasıl Başardı?
23:00 "Türklerin Gelmesiyle Anadolu Ciddi Bir Şekilde Kalkınıyor"
29:00 Türkler Geldiğinde Anadolu'da Nasıl Bir Yaşam ve Kültür Vardı?
34:00 Türkler Anadolu'ya Yerleşip Çoğaldıkça Yerli Halka Ne Oldu?
38:00 Gayrimüslimlerin Müslümanlaşmasında En Önemli Etken Nedir?
44:30 Türkiye Adının Yaygınlaşmasında Seyyahların Rolü Oldu mu?

Semazenlik ve Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı

02:00 Sema Nedir, Semazen Nedir?
03:45 Sema Eğitimi ve Semazenlik
09:00 Mevlana Zamanında Sema Var mıydı?
13:00 Hangi Tarikatlarda Sema'ya Benzer Bir Uygulama Vardır?
14:30 Sema, Mevlana'dan Sonra Bugünkü Halini Nasıl Aldı?
18:20 Semazen Olmak İçin Bir Şart Var mıdır?
21:00 Sema Gösterisi Neden Yapılır?
25:15 Semazenlerin Başları Neden Dönmez?
29:00 "Mevlevi Mukabelesi Bize Hayatın Kendisini Öğretir"
34:00 Semazenlerin Giydiği Kıyafetlerin Sembolik Anlamı Nedir?
40:00 Sema Hareketlerin Sembolik Anlamı Nedir?
46:00 Semazenlerin Harektleri Ne Anlama Gelir?

ismailgulec.net