Edeb’in elif’i, dal’ı be’si

Edep, kilit kavramlarımızdan. Esas, kural, âyin, hüküm, şart, ahlâk, saygı, terbiye ve nezaket anlamlarına gelen kelime, kültürümüzün üzerine inşa edildiği temellerden biri. Dolayısıyla bizim için çok kıymetli. Bundan dolayı da edep üzerine müstakil kitaplar yazıldığı gibi ahlak, tasavvuf ve ilmihal kitaplarında da üzerinde durulmuş.

Edep, “bir toplumda örf, âdet ve kural halini almış iyi tutum ve davranışlar veya bunları kazandıran bilgi anlamında kullanılan terim” olarak tanımlanıyor. Ancak kelime düşünürlerimiz ve mutasavvıflar elinde çok farklı anlamlar kazanmış, farklı açılardan yorumlanmış.

Tasavvufun tanımlarından biri de onun edep olduğudur ve edepten ibarettir. Kişinin kendine, yaratıcısına, topluma ve doğaya karşı edepli olmasıdır. Kulluk, edep içinde Allah’a hizmet etmek demektir. Allah görünmediğine göre, yapılacak hizmet kesret âlemine, yani insanlara, insanlığa, doğaya ve çevreye olacaktır. Edep dervişin yapıp ettiklerinin tarzıdır, üslubudur. Biz dervişleri bu üsluplarından tanır, biliriz.

Erken dönem sufi müelliflerinden Serrâc el-Luma’ isimli eserinde üç türlü edepten bahseder. Dünya ehlinin edebi, dindarların edebi ve âriflerin edebi. Dünya ehlinin edebi mekteple ve eğitimle olur. Güzel konuşma, şiir ezberleme, malumat, siyaset kültürü dünya ehlinin edebidir. Dindarların edebi nefis terbiyesi, ruhun bedene hâkim olması, haddini bilme ve süfli arzulardan kurtulmak, kısaca nefsini Müslüman etmektir. Dervişlerin edebi ise gönül temizliği, ruhu koruma, ahde vefa, mânevî hallere dikkattir.

Dervişlik tepeden tırnağa edeptir. Müridin şeyhine, şeyhin müridine, müritlerin birbirlerine karşı davranışları edeptir. Dervişin sabah uyanışından akşam yatağa girmesine, hatta yatması ve uyuması hep edep dahilindedir. Bu edep tarikate girmekle başlar. Edepsizin tarikati olmaz ve onunla yola çıkılmaz, yola çıkmak teklif edilmez. Yolculuğun, arkadaşlığın, sohbetin, evlenmenin, fakirliğin, zenginliğin, gençliğin, yaşlılığın, hırka giymenin, sarık sarmanın, zikrin, devranın, tekkeye girip çıkmanın, oturmanın-kalkmanın, yemenin-içmenin hâsılı her anın ve hareketin bir edebi, kuralı vardır. O yüzden dervişlik pür edeptir. “Edeb yâ hû” derviş olmayı devamlı hatırlatmaktır.

Edep elbisesini giymek yedi nefis mertebesini geçip Âdemiyet vasfını kazanmak demektir. Nefis tekâmül ettikçe edep artar. Âdemiyet vasfının kazananda şeytanlık olmaz ve kimseye zararı dokunmaz. Bu vasfı kazananların Kur’an’ın “Yapmayın” dediği şeyleri yapmasına imkân yoktur. Çünkü, artık edep sahibidir. Mertebesi yükselen kişi artık kendinden utanmaya başlayıp haddini bilmeyi öğrenecektir. O yüzden gerçek mürşitler, edip ve kibar kimselerdir. Çünkü, tahakkuk ehlidirler ve tahakkuk, edebi doğurur.

Edebi yorumlamak

Edebi zevki yönden izah edenler de olmuştur. Edebin ebced değeri elif bir, dal dört ve be de iki olmak üzere yedidir. Yedi ise nefsin yedi mertebesine işaret eder. Edep yedinci nefis mertebesin yani nefs-i safiye tamamlandığında ortaya çıkar. İnsanın edepli olması demek bu yedi nefis mertebesini aşması demektir.

Edebin elifi el, dal’ı dil ve be’si de bel olarak yorumlanmış edebin eline, diline ve beline sahip olmak olduğu söylenegelmiştir. Hadis-i şeriflerde insanın dilinden ve elinden emin olunmadıkça mümin olunmayacağı üzerinde durulur. Eli cömert, dili dürüst, kalbi temiz ve boğazına ve beline sahip olanların ilimde derinleşecekleri söylenir.

Mescitlere, Allah’ın huzuruna çıkmak için de temiz olmak gerekir. Bu temizlik kalple başlar ve onun tezahürü olan el, dil ve bel ile devam eder.

Ele sahip çıkmak Allah’ın haram kıldığı işleri yapmamak, insanlara zarar verecek işlerden uzak durmaktır. Dile sahip çıkmak yalan söylememek, gıybet etmemek, boş şeyler konuşmamak ve küfretmemektir. Bele sahip çıkmak ise harama uçkur çözmemektir.

Emin Işık yorumu

Bir dost meclisinde dinlemiştim. Merhum Emin Işık hocamız edebin elifini el, dalını dil ve be’sini de bel olduğunu söyledikten sonra bunların ne olduğunu da açıklar.

El il anlamındaki vatan, yurt anlamına gelir. İle sahip çıkmak demek vatana, ülkeye sahip çıkmak demektir.

Dil ise Türkçemizdir. Türkçeye sahip çıkmamız öğütlenmektedir.

Bel ise neslimizden gelen çocuklarımızdır ve çocuklarımıza sahip çıkmak ise onları her türlü tehlikeli düşünce ve akımlardan korumak demektir.

Özellikle içinde bulunduğumuz çağda bu konu çok önem kazandı. İlimize, dilimize ve neslimize sahip çıkmak birinci vazifemizdir.

Ne şekilde yorumlanırsa yorumlansın sonuç itibarı ile edepli olmak zorundayız. Elimize/ilimize, dilimize/dinimize ve belimize/neslimize sahip çıkmalıyız.

Unutmayalım, edepsiz olanın ne dini olur ne de vatanı.




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Hz. Musa yaşadı mı?
Kur'an ve Tevrat'a göre Hz. Musa

Prof. Dr. Hakan Olgun, Mısır efsanelerine göre Hz. Musa ile ilgili anlatılan kıssaların doğruluğunu tartışıyor. Horus başta olmak üzere Mısır mitolojinin temel figürleri üzerinde duruyor.

05:00 Mısır mitolojisi bağlamında Hz. Musa

12:00 Kur'an kıssalarının mahiyeti

42:00 Mısır'ın politik ideolojisi

46:00 Kadim Mısır'ın Ma'at doktrini'nin toplum üzerindeki etkisi

51:00 İbranilerin Mısır'daki tarihsel varlığı

58:00 Kur'an ve Tevrat'ta Hz. Musa

01:25:00 Hz. Musa ve Çoban kıssası

Özer Ravanoğlu'nun Türkistan Hatıraları

Uzun yıllar Kırgızistan ve Kazakistan'da bulunan Özer Ravanoğlu'nun hatıralarını anlattığı programda değinilen konulardan bazıları şunlar:

Orta Asya bozkırında bir ülke: Kırgızistan

10:00 Orta Asya'daki mimari eserlerin yapım süreçleri

20:00 Yiğitbaşı Murat ve Beş Arkadaşının hikayesi

40:00 Ahıska Türklerinin yaşadığı zorluklar

55:00 Kültür ve Sanatta Kırgızistan

01:21:00 Türk dünyasının ünlü yazarı: Cengiz Aytmatov

ismailgulec.net