Her şeyin başı ahlâk

Bir zamanlar âşinası olduğumuz tedebbür, Kamus-ı Muhît'te “Bu dahi bir mâddenin ser-encâmını mülâhaza ve tefekkür eylemek manâsınadır” şeklinde, Vankulu Lügati’nde kısaca “Bir nesneyi fikr etmek” şeklinde açıklanır. Kelimenin kökü olan dubur ise “Her şeyin akib ve muahharına denir. Ve bir nesnenin âhir ve encâmı” ve “Bir nesneye ¡akıbetine ve meâline nazar etmektir.” de denir.

Tedebbür ile tezekkür arasındaki fark tezekkürün geçmişe, tedebbürün geleceğe yönelik olmasıdır. Dolayısıyla tedebbür;

Varsa aklın re’y ü tedbirinde noksân eyleme
Çünki noksân eyledin takdîre bühtân eyleme

Beytinde de söylenildiği gibi gelecekte olacağı düşünülen olaylar için bugünden tedbir almaktır. Tedbir almayanlar ise kadere iftira atar. O yüzden bize düşen;

Etme tedbîrinde noksân gerçi takdîrindir iş
Hüsn-i tedbîr eyle emrinde Hudâ takdîr eder

Sözü gereğince tedebbür edip tedbirimizi almaktır.

Zaman içinde özellikle ahlâk felsefesi üzerine çalışan İslâm âlimleri, tedebbürü kavramlaştırarak “bir işin sonucunu başından hesap etmek” anlamına gelecek şekilde kullanmaya başladı ve ahlâkın konusu olarak ele aldılar. Ahlâk kitaplarında tedbir üç başlık altında incelenir. Tedbiru'n-Nefs, Tedbiru'l- Menzil ve Tedbiru'l-Mudun.

Tedbîru'n-Nufûs: Ahlâkçılarımız, toplumun âbâdını öncelikle toplumu ve aileyi oluşturan ferdlerin güzel ahlâkı ve terbiyesiyle mümkün olduğunu düşünerek kişinin ahlâkının güzelleştirilmesi üzerinde durur. Yapılan işi bugün kullandığımız kelimeler ile değerler eğitimi ve karakter inşâsı olarak da ifade edebiliriz. Bu olmaz ise ne aile, ne de toplum için ideal bir düzen kurmak mümkün olacaktır. O yüzden, kitaplar aile ve devlet yönetiminden önce ferdî ahlâkın üzerinde durur ve her şeyin başı ahlâk derler.

Tedbîru'l-Menzil: Günümüz diline kelime anlamıyla ev idaresi olarak aktarılsa da tam olarak ev idaresi değildir. Kastedilen bir ailenin kurulması ve yaşaması için ihtiyaç duyulan ahlâk, aile bireylerinin hem kendi, hem de toplumdaki ilişkilerin ahlâkî boyutunun ele alındığı konudur. Aile bireylerinin özellikle eşlerin sorumlulukları üzerinde durulur.

Tedbîru'l-Medîne: Eflatun’un Devlet’i ve Farabi'nin Medînetü’l-Fâdıla adlı eserlerinde olduğu gibi şehirlerin ve ülkelerin idaresi de ahlâk meselesi olarak ele alınır. Tedbîrü’l-medîneden bahseden kitaplarda üzerinde durulan konu insanın ahlâk ve hikmetin gerektirdiği şekilde yani fıtratının korunması ve fıtratı üzerine yaşatılmasıdır.

Bu üç tedbîr birbirine bağlıdır. Bir Müslüman için ahlâk, bireysel olarak başlar ve aile ahlâkı ve toplum ahlâkı olarak devam eder. Ferdî ahlâk olmadan aile ahlâkı ve aile ahlâkı olmadan da toplum ahlâkı olmaz. Ahlâkı biz hukuk ile birlikte okuyabiliriz. Çünkü her hukukun yaslandığı ve üzerine bina edildiği bir ahlâk sistemi vardır. Yasalar dediğimiz şeyler aynı zamanda bir nevi ahlâkî normlardır. Bize düşeni şair söylemiş:

Etme tedbirinde noksan gerçi takdîrindir iş
Hüsn-i tebdir eyle emrinde Hüdâ takdîr eder

Önce ahlâk

Malum büyük bir deprem oldu ve altından kalkılması zor bir âfet yaşadık. Yıkılan şehirleri yeniden inşâ etmeyi konuşuyoruz. Televizyonlarda izlediğim tartışmalarda meselenin hep maddi boyutundan bahsediliyor. Oysa inşaat yapmak, o zor ve pahalı görünen işlerin işin en kolay kısmı. Eğer biz tezhîb-i ahlâk meselesini halleder ve mesuliyetini idrak eden şahsiyet sahibi fertlerden oluşan bir toplum olursak birkaç senede eskisinden çok daha güzel şehirler inşâ ederiz. Asıl tartışmamız gereken ve korkmamız gereken husus, yüz yılda oluşturamadığımız şahsiyet sahibi fertlerden oluşan bir toplumu birkaç sene içinde nasıl oluşturacağımızdır.

Ben ahlâk diyorum ancak bunu hukuk olarak da okuyabilir ve anlayabiliriz. Ahlâkı olmayan bilginin neler yaptırdığını defalarca gördük. Ahlâksız âlim, ilmin değerini düşürür. Unutmayalım, ahlâkı olmayanın dini olmaz.





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Allah'ın bu millete lüftu: Kani Karaca

Kani Karaca büyük bir müzik adamı idi. Enderun Sohbetleri programında Kani Karaca'nın Tekke Musikisindeki Yeri, Musiki Serüven, Hafız, Gazelhan, Naathan olarak Kani Karaca'yı, Türk Dini ve La-dini Musikisi Geleneğinde Kani Karacca, Kani Karaca'nın Bestekarlığı ve Kani Karaca'nın Yolculuğu gibi konuları konuştuk. Merak ediyorsanız buyurun Cumhurbaşkanlığı Türk Musikisi Korosu şefi Mehmet Güntekin Bey'den dinleyelim.

18 Mayıs 1944 Büyük Kırım Sürgünü

Stalin, II. Dünya Savaşı’nın ardından 18 Mayıs 1944’te Kırım’daki 420 bin Kırım Tatarını bir gece yarısında evlerinden alınıp sürülmelerini emrini verir. Bu arada Kırım Tatar erkekleri, Kızılordu’da askerdir ve Almanların Nazi ordusuna karşı savaşmaktadır. Geride kalanlar ise çoğunlukla kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve hastalardır. Kocaları, babaları, evlatları Ruslar adına cephede savaşırken kimsesiz ve çaresiz Kırım Türkleri, bir gece yarısı yataklarından kaldırılarak 15 dakikada evlerini boşaltıp çıkmaları istenmiş, hayvan taşınan vagonlara doldurularak Orta Asya, Urallar ve Sibirya’ya sürgün edildiler. Sürgün edilen 420 bini aşkın Kırım Tatarının yarısı ya sürgün yolunda veya gittikleri yerlerde açlık, susuzluk ve hastalıktan hayatını kaybetti. Ruslar, hayatlarını kaybetmesi için de her türlü şartı sağladı. Mesela önce salamura balık yedirip sonra bataklıktaki sudan içirerek bulaşıcı hastalığa yakalanmalarını sağladılar. Dünyada benzeri nadir görülen zulümlerden biri idi.

ismailgulec.net