Din, masallarla da öğretibiliyormuş!

Öteden beri merak edip önce kendime sonra çevreme sorduğum ve cevabını aradığım bir soru vardı. Bu millet, dinini ve o dinin peygamberinin ahlâkını nasıl öğrendi ve özümsedi, hayatının içine soktu? "Anadolu irfanı" olarak tesmiye edilen bu irfan, nasıl teşekkül etti?

Anadolu irfanı denilince akla önce Yunus Emre, Hâce Bektâşî Velî, Hacı Bayram, Âhî Evren geliyor ama kastım bu değil. Bu büyük isimlerin de bir parçası olduğu aziz milletimizin temellük ettiği, kaynağı din olan ancak ilk bakışta dinî herhangi bir simge görünmeyen erdemli davranışları kastediyorum.

Sorduğum soru, beni önce kıraat meclislerine götürdü. Bu meclislerde okunan kitapların şüphesiz katkısı vardı ama sorumun cevabı hâlâ eksikti. Bunun üzerine bebeklikten itibaren anlatılan veya okunan ninni, masal, mâni, bilmece, fıkra, atasözleri, karagöz perdeleri ve günlük hayattaki âdetlerine daha yakından bakmaya başladım. Yakından baktıkça anonim halk edebiyatı ürünlerinin hikmet taşıyıcı ve aktarıcıları olduğunu fark ettim. Sorumun cevabını kendimce bulmuştum. Bu aziz millet, dinî bilgilerini kırâat meclislerinde dinledikleri kitaplarla ikmal ederken ahlâkını ve hayata verdiği anlamı da anonim halk edebiyatı ürünleriyle tahsil ediyordu. Öğretim, halk için yazılan kitaplarla sağlanırken; eğitim, masallarla, fıkralarla, türkülerle, ninnilerle, atasözleriyle veriliyordu.

Anonim halk edebiyatı ürünlerindeki hikmetlere işaret eden birkaç yazı yazmıştım. Bu sefer merâmımı, masallar üzerinden ifade etmeye çalışayım.

Önce size bir masal anlatayım.

Evvel zaman içinde, çok ama çok uzak bir memlekette bir padişah varmış. Bu padişahın da çok sevdiği bir oğlu varmış. Oğlunu evlendirmek istemiş Ona üç aday göstermiş. Şehzâde, adayların her birini beğenmiş ve hangisini seçeceğine bir türlü karar veremiyormuş. Şehzâde, hocasına, lalasına danışmaya karar vermiş ve yanına gitmiş.

Şehzâde, lalasına konuyu açmış ve sormuş:

- Lala, üç kız var ama bir türlü karar veremiyorum. Biri çok hamarat, biri çok güzel, biri de çok tatlı, güler yüzlü, iyi huylu. Sence ben hangisi ile evlenmeliyim?

Şehzâdeyi dikkatle dinleyen lala şöyle cevap vermiş:

- Şehzâdem, hamaratlık gençlik işidir. Gençlik geçince ne iş kalır, ne de hamaratlık. Yerinden bile kalkmak istemezsin. Güzellik ise bir sivilceye bakar. Bakmaya doyamadığın yüzde bir sivilce çıksa görmek istemezsin. Yaşlandıkça da yüzü buruşmaya başlar ve güzellik elden gider. Dil tatlılığı ise böyle midir? Asla geçmez. Ne kadar yaşlanırsa yaşlansın, tatlı dil yaşlanmaz ve her seferinde kişiyi yeniler. Sen, dili tatlı, huyu güzel olanı seç, demiş.

Masal burada bitiyor. Şehzâde, lalasının sözünü dinledi mi bilmiyoruz ama mesaj verilmiş oldu. Ey evlenmek isteyen kimse! Zenginlik, güzellik, hamaratlık, hepsi geçicidir. Bunlar, kişilerin oyalanması için kurulmuş tuzaklardır. Evliliğinizin, mesut ve bahtiyar bir şekilde geçmesini istiyorsanız dili tatlı ve huyu güzel olan biri ile evlenin. Unutmayın, yüzü güzele doyulmuş, huyu güzele doyulmamış.

Bu masalı biri bu şekilde yorumlasa ona kimse hatalısın demez herhalde. Ama masalın bir de hikmet yönüyle açıklaması var.

Şehzâde, kendimiz; lala, kâmil mürşit ve üç kızın ise huylarımız olduğunu düşünelim. Şehzâde yani nefis, kâmil bir mürşide veya aklımıza soruyor; nasıl olmalıyım; çalışkan mı, güzel mi, yoksa iyi mi? Hayatın gayesi ve anlamı, iyi ve erdemli olmak. İyi olan, güzel olur ve çalışır, yapması gerekeni bilir ve yapar. Bir kere hakikate ulaştı mı, yüzü daima güleç olur, dili her daim tatlı olur. Gençliğinde de yaşlılığında da daima huzur içinde kalır.

Size bir de bir hadîs-i şerîf hatırlatayım.

"Kadın dört şey için nikâhlanır: Malı için, soyu-sopu için, güzelliği için ve dini için... Eli kuruyasıca; sen dini bütün olanı seç (ki, sıkıntı çekmeyesin)." (Buhârî, Nikâh, 15; Müslim, Radâ' 4)

Şimdi masalı tekrar hatırlayın ve şu soruma cevap verin lütfen.

Bu masal, bu hadisin açıklaması değil de nedir?

Ben, bu millet dinini asırlarca masallarla, fıkralarla, ninnilerle, türkülerle öğrendi, derken bunu kastediyorum. Dini yormadan öğretmenin yolunu bu şekilde bulmuş atalarımız.

Necdet Subaşı'nın deyimiyle "dini yormadan" öğretmenin yollarını ararken, masallardan ve günümüzde masalların yerini alan filmlerden daha çok yararlanmayı düşünme zamanı gelmedi mi?




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Bir hadis alimi nasıl yetişiyordu?

İslam Dünyasında İlim Tahsili
08:15 "Ravi" Kitabının Yazılış Serüveni
19:00 Basra, Kufe, Yemen Hadis İlmi İçin Önemli Merkezler mi?
38:00 Hadis Ravisinde Aranan Şartlar Nelerdir?
41:00 Hadis Ravilerinin Yolculukları Nasıl Gerçekleştirildi?
44:00 Türk ve İslam Dünyasında Kervansaraylar
50:00 Hicri İkinci Asırda Hadis Dersleri Nerede ve Nasıl Veriliyordu?
54:00 Hadis Halkaları Nedir?
01:01:00 İslam Dünyasında İlim Tahsili
01:07:00 Hicri İkinci Yüzyılda Hadis İlminde Müzakere
01:22:00 Bir Hadisin Sahih Olup Olmadığı Nasıl Anlaşılırdı?

Bayramdaki hikmet ve irfan

02:10 Dini Bayramları Nasıl Kutlarız?

03:45 Ramazan Bayramına Neden "Id-ı Fitr" Denilmiştir?

04:40 Bayramlar Bizim İçin Neden Önemlidir?

10:15 Arifler Bayrama Nasıl Hazırlanır?

29:45 Gökten İnen Sofra (Maide Suresi) Kur'an'da Nasıl Geçiyor?

53:20 Çocuklar İçin Bayram Ne Anlama Gelir?

ismailgulec.net